Gerçek Şeyh Karı-Kocayı Ayırmaz Bilakis Birleşdirir

6 Ekim 2021 tarihinde yayınlanmıştır.

Zikrullah

Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretlerine soruldu "Şeyh dervîşine bir emir verir de, dervîşin karısı buna râzı olmazsa, o zaman dervîş ne yapmalıdır?" denildi. Bunun üzerine Efendi Hazretleri buyurdular ki :

Kadının erkek üzerinde hakkı vardır. Meselâ şeyh emrediyor, "Sabaha kadar zikredeceksin, kadının yanına gitmeyeceksin" diye. E peki kadının hakkı kalıyor senin üstünde. Doğrusu şu. Hem Allah'ı unutmayacaksın, hem şeyhinin emrini yerine getireceksin, hem âilenin isteğini yerine getireceksin. Yani hakları birbirine karıştırmayacaksın. Ama şeyh diyebilir ki, "Bir hafta sen karının yanına gitme". O bir terbiye meselesidir, gitmez, gitmemesi lâzımdır. On gün der, yirmi gün der, olabilir ama "sen bırak bu kadını, at bu kadını" demez. Hak olan bir şeyh, böyle bir şey teklif etmez. Şeyh, öyle merhametli olur ki, karı-kocayı ayırmak değil, kadının hakkını erkeğe çiğnettirmek değil, onları şefkat ve merhametle bağrına basar. Âileleri birbirine bağlar, onları birbirine muhabbetle bağlatır. Ama terbiye bakımından üç gün oruç verir, beş gün oruç verir, yâhud "konuşmayacaksın, sana lisân orucu veriyorum" der. Ama bunlar mahdûddur. İşte Allah da bize bir ay orucu farz ediyor. Ramazan'da gündüz yemiyoruz ama akşam iftar ettik mi, sahura kadar karımızla da yatarız, yemek de yeriz, içmek de içeriz, uyuruz da, zevk de yaparız. 
Bir kadın vardı, benim derslerime geliyordu. Kadın gelip ağlıyordu, "Benim kocam çok içkici, sarhoş bir adam, benim namaz kıldığımı görse beni dövüyor" diyor. Sözde kocası müslüman. "Bana içki sofrası hazırlatıyor, ne yapayım ben, ayrılayım mı bu adamdan?" dedi bana. "Bir kere beni secdede buldu, tekmeyle vurdu, beni yıktı yere" dedi. Dedim, "Katiyyen ayrılmayacaksın. Ona itaat et, sabırlı ol ve onun için duâ et Allah'a, de ki 'Yâ Rabbi, bunun kalbini İslâm'a çevir, bunu ıslâh et Yâ Rabbi, benim namazıma ilişmesin, karışmasın". Altı ay sonra geldi, dedi ki, "Efendi, sabah namazına kocam beni kaldıyor" dedi. "O da namaz kılıyor, ben kalkamıyorum, o kaldırıyor beni" dedi. 
Neymiş efendim, şeyh demiş ki sabaha kadar on bin defa "lailâheillallah" diyeceksin, sen kadının yanına yatmıyorsun, kadın seni bekliyor yatağında. Ben de şeyhim, ben de "lailâheillallah" dedirtiyorum millete. Çünkü köylüler geldi Peygamber'e dediler ki, Resûlullah Efendimize, "Yâ Resûlallah, biz Yatsı namazını kılıp yatıyoruz, gece ibâdetlerimiz yok bizim, gece ibâdet yapamıyoruz, yorgun düşüyoruz" dediler. Efendimiz dedi ki, "Mâdem öyledir, siz kadınlarınıza sarılın ve onları öpün ve koklayın, o da ibâdetdir. Yalnız "lailâheillallah" demek ibâdet değil, insan karısını kucaklasa, bağrına bassa, onun gözlerinden öpse, saçlarını koklasa, o da ibâdetdir. Neden? Zîrâ kadının kalbini alıyorsun, kalb almak Kabe'den efdaldir. Çünkü Kabe taşdan toprakdan yapıldı, kalbi halk eden Allah. Onun için erkeğe düşen vazîfe, böyle yalnız ibâdet ve kıbleye dönüp zikretmek yani "lailâheillallah" demek değildir. Karısıyla mübâşeret etmek, sohbet etmek, ona güleryüz göstermek, beraber yemek yemek, beraber oturmak, gezmek, bu da "lailâheillallah" demekdir. Ama fiilen demek bu. Yani ağızla değil fiille, işle.

Bazıları İslâm'ı anlamadılar da onun için. Peygamber de yiyor, içiyor, o da âilesiyle düşüp kalkıyor, o da geziyor.
Sen îmânda kaldığın müddetçe, senin yapdığın her meşru iş ibâdetdir. Alışverişe gidiyorsun, ibâdetdir. Çalışıyorsun, ibâdetdir. İnsanlığa hizmet ediyorsun, ibâdetdir. Çünkü ibâdetler kısım kısımdır. Meselâ malın, paranın ibâdeti, fukarâya yardım etmekdir. Güzelliğin ibâdeti, iffetini ırzını muhâfaza etmekdir. Elbisenin ibâdeti, şükrü, tâatı, onu temiz kullanmakdır. Vücûdun ibâdeti Allah'a secde etmekdir. Ağzın ibâdeti, "lailâheillallah" demekdir. Kalbin ibâdeti, Allah'ı sevmekdir. Gözün ibâdeti, ibretle bakmakdır. Bu anlatmakla bitmez, cild cild kitâb olur. 
Adamın biri gelmiş bir şeyhe demiş ki, "Bana para ver, ben iş yapacağım, bana sermâye ver" dedi. "Ben para veremem" dedi şeyh, "Ben para vermiyorum". "Peki bana taahhüd et, âhiretde beni Allah'ın azâbından kurtaracağına". "Onu da yapamam" dedi şeyh. O vakit mürîd kızdı, "Sen dünyâya da yaramıyorsun, âhirete de yaramıyorsun, ben sana niye tâbi olayım" dedi. Yaaa! Şeyh ona derler ki, mürîdini hem dünyâda dünyâ felâketlerinden, hem âhiretde âhiret azâbından kurtarıp saadete erişdirendir. Yoksa karını burada aç bî-ilâç bırak, git Afganistan'da Allah'ı ara, yâhud Hindistan'a git Allah'ı orada ara. Allah Mekke'de, Kudüs'de, hacda değil. Ne Kudüs'de, ne hacda Allahu Teâlâ. Allah sana senden yakın. Kendinde bul Allah'ı sen.
Evet seyahat iyidir, doğru, ama kadını burada yüzüstü bırakıp gitmek olmaz. Kadının bir takım maddi-manevi ihtiyaçları vardır. Maddesini bırakabilirsin, ama onun bazı ihtiyaçları var ki, onları da vermek mecbûriyetindesin, sen olmayınca onu kim îfâ edecek. 
Delîli karga olanın burnu bokdan çıkmazmış. İnsan kendisine iyi delîl seçmeli. Eğer delîl olarak kargayı seçerse karga onu leşe götürür. Şeyhi muhlis olanın yolu âsândır. Bazı câhil şeyhler vardır, adamın yolunu sarpa uğratır yani müşkülâta uğratır. Yoksa Allah'a giden yol gâyetle sehil, kolay. Ama bazı şeyhler yarımdır, onlar adamı sarp yola götürür. 
Ziynetü'l-Kulûb'da var, ben orada şeyhleri kısım kısım yazdım. Tekke şeyhi var. Takke şeyhi var. Kâl şeyhi var, hep konuşuyor. Yal şeyhi var, hep yiyor. Avrat şeyhi var, hep kadınlarla düşüp kalkıyor. Evrad şeyhi var. Kabîle şeyhi var. Kürsü şeyhi var. Sonra, yaşlı bir adama da şeyh tabir edilir.
Şeyh, hâl şeyhi olacak. Huzûruna gitdiğin vakit, gönlün safâya erecek. Gösterdiği yoldan gitdiğin vakit, dürüstlüğe ve doğruluğa gideceksin. Kalbinden geçen sorulara sen sormadan sana cevap verecek. İşte o şeyhe tâbi olursan, seni Allah'a götürür o. Yoksa böyle olmazsa, "Allah böyle söyledi, şu evi bana al" der, senin paranı alır. Yâhud "Allah böyle emretdi" der, karına, kızına musallat olur.
Sâliki idlâl eder mürşidi noksân olsa
Kâmil-i insân eder kâmil-i insân olsa

Listeye geri dön