14 Ağustos 2021 tarihinde yayınlanmıştır.
Bekleme semânın yarılmasını, yıldızların dökülmesini, kabirlerin eşilmesini, denizlerin kaynamasını, bir kimse öldüğü vakitde kıyâmeti kopmuş demekdir. Elsiz-ayaksız olacaksın, yani sana verilen el ve ayak senden alınacak ve seni bir tahta üzerine bindirip götürecekler. O tahtayı da küçük görme. Beş yüz liraya bin liraya yapılan bir tabutu küçük görme. Onun içerisinde öyle ma'nevî yükler var ki! Ya onun içerisi yılanla-çıyanla dolu, seninle berâber gidiyor kabre, veyâhud cennât-ı âliyâtın miftâhı ve cennetin süsleri ve hûrîlerin mihirleri onunla berâber.
Kabre giden bir cenâzeye tabî olduğunuz vakit, bilmiş olunuz ki, o meyyit bağırmakda ve seslenmekde. Eğer o meyyitin sesini sen ve ben işitsek, işitenler var, onlar tahammül ederler, o makâma erişmişler, tahammül ederler, sen ve ben işitsek meyyitin seslendiğini, bir daha yemek yemeyiz, bir daha gülemeyiz. Çünkü dünyâda insanlar en büyük vâiz ölümdür. Biz onu görüyoruz da ondan bir nasîhat almıyoruz, öğüt almıyoruz. Duysak bu şekilde, şöyle sesleniyor.
Sen ve ben de yakın zamanda bunun üzerine bineceğiz. Biz de sesleneceğiz, aynı sözleri söyleyeceğiz. Şöyle sesleniyor. Ya "Eyne tezhebûne", ma'nâsı "Beni nereye götürüyorsunuz! Götürmeyin beni!" diyor, yalvarıyor. Yâhud, "Aman hemen beni götürün yerime takdîm ediniz! Yollarda beni oyalamayın!" diyor.
"Beni nereye götürüyorsunuz!" diyenler, bunlar, hayatlarının kıymetini bilmemişler, ne âyât-ı âfâkiyyeyi ne âyât-ı enfüsiyyeyi okumuşlar, niçin vâr olduklarını bilmemişler, nereden geldiklerini, nereye gittiklerini, niçin geldiklerini, niçin gittiklerini düşünmemişler. Mücerred iki yere hizmeti hizmet bilmişler, yiyelim-içelim, cinsî münâsebetde bulunalım, tûl-i emeller besleyelim, hep hayâlde hâlâ, şunu yapalım, bunu yapalım filan. Saçına sakalına ak düşmüş, Azrâil aleyhisselâm gelmiş, ona haber getirmiş, ölüm haberlerini getirmiş, göndermiş, hâlâ farkında değil. Dizi ağrıyor, gözü ağrıyor, kulağı ağrıyor, kalbi ağrıyor, başı ağrıyor, her türlü a'zâsından bir şikâyet var, bunların hepsi birer haberci, Melekü'l-mevt'in habercileri. Sakalına kır düşmüş, benim gibi kazıtmış, görmeyeyim akı diye. Ne kadar kaçsan sana yetişecek o. Saçına kır düşmüş, orayı boyamış, görmeyeyim akı diye. Halbuki ak haber veriyor, diyor ki bak :
Düşün bunları! Gideceksin, yolcusun yani. Hâlâ sen, havada dolaşıyorsun. Oyun peşinde geziyorsun. Nefsine tâbi olmuşsun, nefsinin mahkûmu olmuşsun. Nefsinin arzularını, şeytanın isteklerini yapıyorsun. Allah'a âsî olanların peşine düşmüşsün. Dünyâ menfaati için. Beş kuruş için, kırk para için. Hiç sana bir menfaati olmayacak belki onun manevî yükünü sırtına yükleneceksin. İşte "Eyne tezhebûn" diyenler bunlar. Bilmemişler, bulmamışlar, olmamışlar, niye geldiklerinin farkında değiller, yesinler, içsinler, yatsınlar. Ayol bunun için oldukdan sonra, hayvanlar da aynı şey için gelmişdir kâinâta, hayvandan farkı kalmaz insanın. Hani maneviyyât? Hani Allah sevgisi? Hani Resûlullah sallallahu teâlâ aleyhi veselleme muhabbet? Ondaki incelik, ondaki refah, ondaki saâdet, ondaki necât nerede sende? Hani nişânen? Hani üzerinde Muhammed nişânesi? Göster bana bir tânesini.
Hani? Âsâr-ı muhabbetin nedir Resûlullah sallallahu aleyhi veselleme?