Gir Tarîk-i Aşk-ı Hakk'a Evvelâ Ol Tâibûn
14 Nisan 2018 tarihinde yayınlanmıştır.
NUTK-İ ŞERÎF
ve
ÎZÂHI
Gir tarik-i 'aşk-ı Hakk'a evvelâ ol tâibûn
Bî-riyâ sıdk ile 'aşk ile müdâvim 'âbidûn
Tarîkat-ı aliyyeye girmenin ilk şartı tövbedir. Tövbenin şartı da günâhlara nâdim olmak ve bir daha yapmamak üzere karar vermek ve azm etmekdir. İkinci şartı da, Allah'ın emirlerini seve seve ve hem ihlâs hem de sadâkatle yerine getirmek yasaklarından da aynı şekilde kaçınmakdır.
Nûr-i tevfîk ehl-i Hakk'a eylese terfîk seni
Dâimâ şükrân ile ol lutf-i Hakk'a hâmidûn
Bir kimse Allah'ın tevfîkiyle böyle bir yola girse dâimâ Cenâb-ı hakk'a şükretmeli ve "Allah bana bunu lutfetmeseydi benim hâlim nice olurdu" diye düşünmeli ve yaptığı ibâdetlere aslâ güvenmemeli, ucub getirmemeli, kendisini başkalarından yüksek görmemelidir.
Geç bu tenden mülk-i cân ile eriş cânânına
Her merâtibden 'urûc et evvelâ ol sâihûn
Allah yoluna giren sâlik, dünyâ ve âhiret kaygısından geçmeli, nefsini Allah yolunda kurbân etmeli, mâsivâ orucu tutmalı, namazla mi'râc etmelidir.
Hem cemâdât ü nebât hayvân-ı serden ol halâs
Kurb-i Hakk'ın yoludur errâki'ûnessâcidûn
Sâlik, bedenî arzularından geçmeli, az yemeli az içmeli az uyumalı az konuşmalı ve dâimâ ibâdet ve zikrullah ile meşgûl olarak Hakk'a kurbiyyet peydâ etmelidir.
'Âlem-i emre eriş tecrîd olup tefrîd olup
Her tecellâya tevellâ eyle ol ve'l-âmirûn
Allah yolunda yürüyen sâlik, benliğinden sıyrılmalı, Hakk ile berâber olmalı ve Allah için sevmeli, Allah'ın sevdiğini sevmeli, her ne yaparsa Allah için yapmalıdır.
Nehy olan her bir te'allukdan te'ayyünden çıkup
Kıl teberrâ ile nâhûn böyledir hep zâhidûn
Sâlik, nefsini aradan çıkarmalı, Allah için buğzetmeli, Allah'ın sevmediklerini sevmemeli, yapılmaması gerekenleri Allah için yapmamalı, mâni' olunması gereken şeylere Allah için mâni' olmalıdır. Buraya kadar zikredilen "âbidûn, hâmidûn, sâihûn, errâki'ûnessâcidûn, âmirûn, nâhûn" tabirlleri Sûre-i Tevbe'nin 112. âyeti olan "التَّائِبُونَ الْعَابِدُونَ الْحَامِدُونَ السَّائِحُونَ الرَّاكِعُونَ السَّاجِدونَ الآمِرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَالنَّاهُونَ عَنِ الْمُنكَرِ وَالْحَافِظُونَ لِحُدُودِ اللّهِ وَبَشِّرِ الْمُؤْمِنِينَ " âyetinde zikrolunmuşdur ki bunlar, kâmil bir mü'minde olması gereken sıfatlardır ve her birinin uzun uzun îzâh edilmesi gerekir.
Zikr ile mezkûru bul dolsun tecellîden gönül
Geçdi refrefle o mülke aşk-ı Hakk'la zâkirûn
Sâlikin derdinin devâsı zikrullahdır. Zikrullah ile gönlü dolan sâlik muhabbetullaha ve gide gide aşkullaha nâil olarak Hakk'a vuslat eder.
Nûr-i mezkûrda fenâ bul mahvedüp cism ü rüsûm
Mahrem-i envâr-ı zât vessâbikûnessâbikûn
Zikrullah ile kalbde hâsıl olan nûr içinde kendisini yok eden sâlik, tecellî-i ef'âl, tecellî-i sıfât ve tecellî-i zât mertebelerine erişerek Allah'ın has kullarından olur. Sûre-i Vâkıa'daki "وَالسَّابِقُونَ السَّابِقُونَ vessâbikûnessâbikûn" âyet-i kerîmesi işte bu Allah dostlarına işâret eder.
Kalbini tathîr-i tâmmla kıldı beytullah bugün
Nisbet-i kuds-i sekâhüm rabbühüm'den şâribûn
Sâlik, kalbini tam ma'nâsıyla temizleyip, nefsine ait bütün sıfatlardan kurtulup, kalbini beytullah hâline getirdiğinde, "وَسَقَاهُمْ رَبُّهُمْ شَرَابًا طَهُورًا ve sekâhüm rabbühüm şarâben tahûrâ" âyet-i kerîmesiyle beyân olunan ilâhî şarâbı içer. Bu şarâbı için ebedî hayâta kavuşur, bir daha aslâ ölmez. Buna bekâbillah makâmı denir.
Kaldı zulmetde hevâ-yı nefs ü sivâya meyl eden
Aslını buldu buluşdu mâsivâdan hâribûn
Hevâ ve hevesine tâbi' olan kişiler ise karanlıklarda kalırlar. İnsanın aslını bulabilmesi nefsinden geçmesi ve mâsivâyı terketmesiyle mümkündür.
Mâsivâdan el çekenler 'avdet eyler aslına
'Iyd-ı vasla erişir nefs ü hevâdan sâimûn
Mâsivâyı terkeden aslına döner yani Hakk'dan geldiğine göre yine Hakk'a döner. Hakk'a vuslat insanın en büyük bayramıdır bu da ancak nefs ve nefsin hevâsından geçmekle olur.
Vahdete mir'ât olan bir mürşide mir'ât olup
Aynına 'aks eyleyen nûr ile her dem hâimûn
Sâlik, bu yolu kâmil bir mürşidin yani yolu iyi bilen bir rehberin rehberliğinde kat eder. Mürşid Hakk'ın aynasıdır, sâlik de mürşidin aynası olur.
Sırr-ı Âdem'den açıldı nûr-i zâtın perdesi
Âdem-i ma'nâda bul ey nûr-i Hakk'a âşıkûn
Hakk'ın bütün sıfatları insandan zuhûr etmişdir. Hakk'ın nûru insanda bulunur.
Rûhunu rûh ile mezc et kâmil-i insâna gel
Feyze müstağrak olur teslîm yolunda sâdıkûn
Bir mürşid-i kâmile sıdk ile bağlanan ve ona teslîm olan sâlik ilâhî feyzlere gark olur ve kısa zamanda maksadına erer.
Hakk'a verdiğin kadar Hakk varlığı olur nasîb
Hakk'da külliyetle mahv ol Hakk'sa kasdın tâlibûn
Sâlikin mertebesi mücâhedesi kadardır. Kim ne kadar mücâhede eder, ne kadar benliğinden geçerse o kadar Hakk'a yakın olur yani Hakk'ın sıfatları kendisinde o kadar zâhir olur.
Kurb-i Hakk burhânıdır keşf ü şühûd ile 'ayân
Bilmeyen 'ilm-i ledünn câhil bilendir 'âlimûn
Hakk'a yakın olmanın alâmeti mükâşefe ve şühûddur. Bu yolda ilerleyenlere ilm-i ledünn verilir, bu ilim tahsîl etmekle öğrenilmez.
Bin bir esmâ sırrına erişmeyen bulmaz visâl
Kâmil olmaz nâkisûn olmazsa rehber kâmilûn
Bu yolda ilerleyenler esmâ-yı ilâhînin hakîkatlerine de vâkıf olurlar. Sâlikin kemâli mürşidinin kemâline bağlıdır. Mürşidi kâmil olmayan sâlik ne yaparsa yapsın kâmil olamaz, hep eksik kalır.
Nefs-i emmâre gözüyle kim bakar mahcûb olur
Nûr-i Hakk'la Hakk'ı gör kalma hicâbda zâlimûn
Nefsini tezkiye etmeyenler Hakk'dan uzak düşer. Nefs Hakk ile aralarında perde olur. Allah Allah ile bilinir, Hakk'ı görmek Hakk'ın nûruyla mümkün olur. Hakk'ın nûrundan mahrûm olan nefsinin zulmetinde kalır.
Zikr-i Hakk'dan fâriğ olmaz âşık-ı Hakk bir nefes
Gaflet ile ömrünü mahv eyleyendir nâdimûn
Hakk'a vâsıl olmak isteyen sâlik, zikrullahı hiç bırakmaz. Zikri bırakan gaflet ehli ömrünü hebâ eder ki bunun sonu büyük bir pişmanlıkdır.
Zevk-i cennet neş'esi bil Tûr olan dillerdedir
İbtilâ nârını geçdi nûra erdi sâbirûn
Cennet neş'esi Hakk'ın tecelligâhı olan kalbdedir. Zîrâ cennetin hakîkati Hakk ile berâber olmakdır. Sabr ile mücâhede ederek benliğinden geçenler, zulmetden kurtulur sönmeyecek olan bir nûra ererler.
Yedi kat gök 'arş u kürs ü sidreyi geçüp bugün
Müntehâlar müntehâsını bulandır fâizûn
Kur`ân-ı Kerîm'de bir kaç yerde geçen "fâizûn"dan maksad Hakk'a vâsıl olanlardır.
Ârif-i billâh olan buldu dü 'âlemde necât
Hâlet-i ferdâyı fikr etmez cihânda gâfilûn
Hakk'a ârif olanlar iki cihân saadetini bulmuşdur. Gâfiller ise yarın başlarına ne geleceğini hiç düşünmeden gaflet içinde yaşar.
Vâsıl-ı Allah olanlar Hakk'la Hakk'dır Sâmiyâ
Halka Hakk'dan emr olunmuş hizmet ile dâimûn
Hakk'a vâsıl olanlar yani Hakk ile Hakk olanlar, halîfetullah olur. Allah bu kullarını halkı irşâd ile hizmete me'mûr eder. Onlar da hiç durmadan bu hizmeti îfâ ederler.
Şeyh Abdurrahmân Sâmî Saruhânî
Kaddesallahu Sırrahu'l-'Âlî
Listeye geri dön