Gören İçin Ne İbretler Var Duyan İçin Ne Vaazlar Var

19 Ekim 2020 tarihinde yayınlanmıştır.

Muzaffer Efendi
Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretleri buyurdular ki :
Hazret-i Muhammed sallallahu aleyhi vesellemi önder edersen kendine, ahlâk-ı Muhammedî ile mütehallik olursan, Hazret-i Peygamber'in taraf-ı ilâhîden getirdiği o tâc-ı edebi başına koyarsan pek yakın zamanda Allah'a vuslat edersin. Hem de burada görmeyenler, burda vuslat etmeyenler, orda ümîd etmesinler, onu da haber vereyim sana. Arayacaksın, soracaksın, bulacaksın, ehlinle sohbet edeceksin, öğreneceksin. 
Bak, elimizden çıkan, çıkacak olan ve düşmanlara bırakacağımız yâhud sevmediklerimize terkedeceğimiz mallar için gece uykularını terkediyoruz. Ne kadar çalışıyoruz. Çalışanlarımız tabii. Ve nihâyet de, görüyorsun, kuru bir tabut geliyor. Kısmet olursa bir kat, kısmet olursa iki kat, kısmet olursa üç kat, dört kat sarmıyorlar kefeni. Ve almış olduğun diplomalar da tabutun dışında. Rütben de öyle, sevgili makâmını da bırakıyorsun. Dostların, pek sevdiklerin, gelip senin iyiliğin hakkında şehâdet ediyorlar, gözyaşı döküyorlar, senin namazını kılıyorlar, senin afv u mağfiretini Allah'dan istiyorlar. Gene diğer dostların, bir kısmı, geliyorlar, cenâzende bulunuyorlar, sana duâ etmiyorlar, uzakdan bakıyorlar. Keşke ibretle baksalardı. Keşke ibretle baksalardı! 
Aman o kürsünün üzerinde o meyyit ne vaazlar yapıyor, duyan için. Kulağı sağır olmayanlar için ne vaazlar yapıyor. Çünkü meyyit kürsüye çıkıyor, vâiz gibi vaaz etmeğe. Ama anlamayan, kulağı sağır olan neyi duysun. Ona âhenk yok. Sesleniyor, "Mal benim, mülk benim diyordum, şu kadar tahsîlim var diyordum, şu kadar emlâkim var, şu kadar param var diyordum, şu rütbeye mâlikim diyordum, şimdi hiç oldum, bir hiç oldum. Gelin bakın tabutun içerisine, götürdüklerimi görün. Çünkü amel yükü onlar, o tabut boş gitmez o, dolu gidiyor. 
Gören için ne vaazlar var ama göremiyoruz ki. Çünkü ibret olmayınca bir gözde, o göremez o. Zîrâ baş gözü görür, kalb gözü kördür. Baş kulağı işitir, kalb kulağı işitmezse, anlayamaz seslendiğini. Sana oturduğun yer neler söylüyor. Şu duvarlar ne haberler veriyor. Basdığın topraklar.

Hastahâneye gitmedin mi? Hasta ziyâret etmedin mi? Onlar da bizim gibi sağlam insanlardı, kanserliler, ülserliler, mallarına sâhib olamayanlar, akıldan fikirden yoksun olanlar, çırılçıplak donsuz tımarhânede dolaşanlar, bizim gibi insanlardı onlar, hep malları mülkleri vardı.
Sonra, basdığın toprak öyle değil mi? Kimin, hangi mahbûbenin, hangi güzel kadının yanağına basıyorsun? Hangi kahraman yiğidin göğsüne basıyorsun? Hele tükürürsen hangi şehîdin yüzüne tükürüyorsun? Toprağa, sokağa. Her taraf şehîd ve gâzî dolu. Toprağın altı insanlarla dolu, toprağın altı. Milyarlar! Bir varlık var ölmeyecek olan, ebedî. Allah. Öldüren, dirilten, yaşatan O. Ve şimdi sen O'nun emri altındasın, hâlâ O'na isyâna yelteniyorsun. Bu kuvvetinle, bu kudretinle! Hemen rûhunu kabzedebilir, farazâ. Gökden yağmur yerine taş yağdırabilir. Gözümüzün nûrunu söndürebilir. Sıhhatimizi elimizden alabilir. Malımızı hemen bir ateş götürebilir. Maddî, manevî ateşden bahsediyorum, sen yalnız maddî ateşi gözönüne getirme.
Görenedir görene köre nedir köre ne!
Duyanadır duyana sağır nice uyana!

www.muzafferozak.com

Listeye geri dön