11 Kasım 2021 tarihinde yayınlanmıştır.
'Andelîbden murâd, 'âşık-ı şeydâdır. Ve gülzârdan maksûd, meclis-i erbâb-ı dildir. Ve gül-i ter, esmâ ve kelimât-i 'irfâniyyedir. Ve meşâmmdan matlûb, meşâmm-ı cândır. Pes, bülbül, hoş-bû için dâhil-i gülzâr olduğu gibi 'âşık-ı bî-dil dahi bûy-i ma'nâ için meclis-i ehl-i dile duhûl etmelidir. Zîrâ gayrı meclisde böyle bûy olmaz, hârzârda gül olmadığı gibi. Bu kelâm, bi-tarîkı'l-mefhûm, ehl-i inkârı zâğâna ve meclislerini hârzâra teşbîhi mütezammındır. Zîrâ ehl-i inkâr ehl-i nefsdir, ehl-i dil değil. Nefsde ise nefes-i cennet olmaz, belki semûm ve harûr-i cehennem olur. Ve gülzârdan murâd, kalb olmak dahi muhtemeldir. Onun için cennet-i kalb derler, cehennem-i nefs dedikleri gibi. Pes, bûy-i ma'nâ makâm-ı kalbde istişmâm olunur, eğer duhûle hârzâr-ı cesed mâni' olmaz ise ve illâ arada duvar var iken ve hârdan havlu çekilmiş iken nice müyesser olur?
İsmâil Hakkı Bursevî Hazretlerinin diğer bir beyânâtında da gülzârın zikir halkası, zikir meclisi ma'nâsına kullanıldığını görüyoruz :
Ey sâlik! İşte bundan istişmâm olundu ki seyr-i bâğ etmekden maksûd ve gül koparmanın netîcesi bir hoş-bû almakdır. Pes, dâire-i zikr ve tevhîd ve halka-i tehlîl ve temcîde dâhil olanın meşâmmı açılıp bu açılan gülzâr-ı ma'nevîden râyihadâr olmadıkdan sonra onun hâli hârzârda zâğ gibi olur. Zîrâ sûret libâsına duhûlün netîcesi ma'nâya ermek ve bu heykelin ahkâmını ve perdesini ref' edip cemâl-i ilâhî görmekdir. Kuru taklîdden ne biter ki netîcesi tahkîk olmaz ve bâğ-ı vücûdda fidan olmakdan ne hâsıl olur ki kişi onda semere bulmaz.