17 Ocak 2024 tarihinde yayınlanmıştır.
Tâbiînden Muâzetü'l-Adeviyye nâmında bir hanım vardır, büyük bir veliyyedir kendisi. Hazret-i Âişe ile görüşmüş, kendisinden otuza yakın hadîs rivâyet etmişdir. Kocası ve oğlu aynı gazâda şehîd olmuş, taziyeye gelen hanımlara şöyle hitâb etmişdir, "Buyrunuz, eğer beni tebrik etmeye geldiyseniz hoş geldiniz safâ geldiniz. Yok başka bir şey için geldiyseniz lütfen geri dönünüz". Fesübhânallah!
Zühd ü takvâsı dillere destândır bu hanımın. Gündüz yemeyen gece uyumayan hanım olarak târihe geçmişdir. Çünkü her gün oruç tutar, her gece de sabaha kadar ibâdet edermiş. Gecenin ilerleyen saatlerinde uyku basdırdığı zaman, hemen seccâdesinden kalkar, odasında dolaşmaya başlar ve kendi kendine şöyle hitâb edermiş : "Ey nefs! İleride çok uyuyacaksın. Kabirde hüsran yâhud neşe içinde uyuyacağın uyku elbette çok uzun olacakdır". Sabaha erişinceye kadar, her uyku basdırdığında, böyle yapar, ibâdetine devâm edermiş. Bu hanım, yıllarca yere yatak sermemiş, yastık kullanmamış. Gündüzleri hiç yemediğini, geceleri de hiç uyumadığını görenler, "Kendine eziyet ediyorsun" deyince, şu zarîf cevâbı vermiş, "Hayır, benim yapdığım ertelemekden ibâret sadece. Uykuyu geceden gündüze, yemeği de gündüzden geceye tehîr ediyorum" demiş.
Onun bu hâlinde ve bu sözünde çok büyük dersler var. Muâze Sultan, onca mücâhedesine rağmen, ibâdetine, zühdüne hiç kıymet vermiyor. Halbuki biz iki gece üstüste teheccüde kalksak, hemen kendimizi arş-ı a'lâda görmeye başlarız. İkincisi, aşkını gizliyor ağyârdan. Çünkü aşk, âşık ile maşûk arasında bir sırdır, yabancılar o sırdan bî-haberdir. Zâten bahsetse ne olacak, köre renk sağıra âhenk olmaz misâli, âşık olmayanlar, aşkdan bî-haber olanlar, âşıkların hâlinden anlamaz, deli zannederler onları.
Burada bir incelik daha var ki söylemeden geçemeyeceğim. Muâze Sultan gibi Allah dostlarında görülen bu hâller, Hayy ve Kayyûm esmâlarının bir tecellîsidir. Bu isimler kimde tecellî ederse, o kimse yemeden, içmeden, uyumadan durabilir, yani açlığa, susuzluğa ve uykusuzluğa uzun müddet dayanabilir. Bu da ancak beşerî ve nefsânî sıfatlardan sıyrılıp, ilâhî ve hakkânî sıfatlara bürünmekle olur. Bunun da en kestirme yolu muhabbetdir, aşkdır. Aşkın ateşi o kadar kuvvetlidir ki, insanı yakar, kül eder, mahveder, ortada bir şey bırakmaz.