Bir ihtiyâcımızı gidermek istediğimizde, müracaat edeceğimiz kimsenin güzel yüzlü, olmasına dikkat edeceğiz. Meselâ diyelim ki bir işimiz var resmî bir dâirede yâhud herhangi bir müessesede, bakacağız, eğer orada aynı işi yapan birkaç kişi varsa, yüzü güzel olanı tercîh edeceğiz. Eğer böyle yaparsak işimiz kolay hallolur, netîcesi hayırlı olur, bereketli olur. Yüzünde meymenet olmayan kimselerin yapdıkları işlerde de hayır ve bereket olmaz. Yâhud bir ihtiyâcımızı gidermek üzere çarşıya çıkdık, aynı eşyâyı satan birden fazla esnaf var, yüzü güzel olanı tercih edeceğiz, çirkin, meymenetsiz, rabbiyesiri silinmiş kişilerden uzak duracağız. Zîrâ yüzünde meymenet olmayan adamın satdığı maldan da hayır gelmez insana. Bereket, hayır, saâdet, selâmet dâimâ nûrânî insânlardan gelir.
Maddî işlerde böyle olduğu gibi manevî işlerde de böyledir bu. Bir kimse manen istifâde edeceği kimseyi, meselâ hocayı, âlimi, mürşidi seçerken de yüzüne çok dikkat etmeli o kişinin. Yüzünde meymenet olmayan, rabbiyesiri silinmiş, abûs suratlı, çirkin görünüşlü kişilerden feyz alınmaz. Bu gibi kimseler allâme-i cihân da olsalar böyledir bu. Feyz ve bereket hep güzel insanlardan, nûrânî insanlardan gelir. Nitekim Allah dostları, kâmil mürşidler, sâlih âlimler istisnâsız hep güzel yüzlüdürler. Hepsinin de yüzünde ilâhî nûr parlar.
Bu işin sırrı da şudur. Yüz kalbin aynasıdır. Kalbde ne varsa yüzde o görünür. Kalbi temiz, ahlâkı güzel olan insanların yüzleri de güzel olur, nûrlu olur. Kalbi pis, ahlâkı bozuk olan kimsenin yüzü de çirkindir, meymenetsizdir, nûrsuzdur.
Nikah mı kıydıracağız, nûrânî bir zâtın duâsı ile nikahlanırsak, o evlilik hayırlı ve bereketli olur. Çocuğumuza isim mi koyacağız, yine böyle bir zâta ricâ eder, duâyı ona yapdırırsak, o zâtın yüzü suyu hürmetine çocuğumuz hayırlı olur. İş mi kuracağız, dükkan mı açacağız, işe mi başlayacağız, yine böyle bir zâtın duâsıyla başlarsak, işimiz, kazancımız bereketli olur.