Hacc hakkındaki âyetlerden biri de Sûre-i Hacc'daki "وَأَذِّن فِي النَّاسِ بِالْحَجِّ يَأْتُوكَ رِجَالًا وَعَلَى كُلِّ ضَامِرٍ يَأْتِينَ مِن كُلِّ فَجٍّ عَمِيقٍ / Ve ezzin fin nâsi bil hacci ye'tûke ricâlen ve 'alâ külli dâmirin ye'tîne min külli feccin 'amîk" âyet-i kerîmesidir. Bu âyet-i kerîmenin zâhirî ma'nâsı hacca da'vetdir. Cenâb-ı Hakk İbrâhim aleyhisselâma kendisine izâfe ettiği yani evim dediği Ka`be'yi inşâ etmesini emrettikden sonra insanları bu eve da'vet etmesini emretmişdir. İşte bu davet emri, bu âyet-i kerîme ile beyân edilmişdir. Meâli şöyledir : "Bütün insanları hacca da'vet et ki gerek yaya, gerek uzak yollardan gelen yorgun argın develer üzerinde sana gelsinler". İbrâhim aleyhisselâm bu da'veti, tıpkı bir müezzinin ezan okuyarak halkı namaza davet etmesi gibi yapmışdır. Bu âyet-i kerîmede çok latîf ma'nâlar ve çok zarîf nükteler vardır. Bu inceliklerden bazılarına kısaca temâs edelim :
Dikkat edilirse, "Mü'minleri çağır" denilmemiş "İnsanları çağır" denilmişdir. Yine dikkat edilirse melekler ve cinler de zikredilmemişdir. Demek ki bu da'vet sâdece ve sâdece insanlara mahsûsdur. Bundan da anlaşılıyor ki, Allah katında en şerefli mahlûk insandır.
Beytullahdan murâd kalbdir. Zirâ Cenâb-ı Hakk, insanın kalbine tecellî eder. Beytullahı ziyâret etmekden murâd, Hakk'ın tecelliyâtını kalbde müşâhede etmekdir. Bu da, bir önceki âyet-i kerîmede zikrolunan "طَهِّرْ بَيْتِيَ / Tahhir beytiye / Beytimi tertemiz yap" emr-i ilâhîsine uyarak kalbi tahliye ve tasfiye edip onu muhabbetullah ve zikrullah ile doldurmakla olur. Dâimâ Hakk'ın zikriyle meşgûl olan kimse, Hakk'a yaklaşır ve bu kurbiyyet sâyesinde Hakk'a ârif olur. Hacıların elbislerini çıkarıp tıpkı bir ölünün kefene sarılması gibi ihramlara bürünmeleri, yol boyunca hep zikrullah ile meşgûl olmaları, Ka`be'de, Arafat'da ve diğer menzillerde hep münâcât etmeleri, yalvarıp yakarmaları, göz yaşı dökmeleri hep buna işâretdir.
"Hacc" kelimesinin lugât ma'nâsı, bir maksada tekrar tekrar yönelmek yani o maksada ulaşmak husûsunda cehd etmek demekdir. Bu da tasfiye-i kalb ederek Hakk'a ârif olmak için büyük bir mücâhede lâzım geldiğini gösterir. Haccın meşâkkati, tavâfın yedi şaft olması, sa'yın yedi defa olması hep bu mücâhedeye işâretdir.
"Gerek yaya gerek bineklerle" denilmesi, bu yolu kimilerinin daha çabuk ve daha az zahmetle kimilerinin ise daha geç ve daha çok zahmetle kat' edeceğine işâretdir. Nitekim hacca da kimi gemiyle, kimi uçakla, kimi otobüsle gider ve herkesin çektiği zahmet ve harcadığı zaman aynı olmaz.
"Fecc", lugâtde dağ yolu demekdir. Burada aşılması zor, sarp yollar ma'nâsınadır. Haccın zahmetli bir yolculuk olması, seyr u sülûkün zahmetlerine işâretdir. Zîrâ nefsânî sıfatlar ve dünyevî alâkalar, sâlikin önüne çıkan aşılması zor sarp dağlar gibidir.
"Amîk", uzak demekdir. Gâfil insan, gafleti ölçüsünde, Hakk'dan uzakdır. İnsan gafletden kurtulduğu nisbetde Hakk'a yaklaşır. Gâfil insan, evinde-köyünde oturan ve hacca gitmeyi aklından bile geçirmeyen kişi gibidir. Gafletden bir nebze kurtulan insan ise, hacca gitmeye niyet eden fakat henüz yola çıkmamış olan kişiye benzer. Hacca niyetlenip yola çıkan kişi ise gafletden kurtulup Hakk'a ulaşmaya azmeden insanın remzidir.
Âyet-i kerîmenin en başındaki "Ezzin/Da'vet et" emrine gelince. Hacca da'vetden maksad, halkı Hakk'a da'vet olduğuna göre, bu vazîfe, peygamberlerin gerçek vârisleri olan kâmil mürşidlere verilmişdir. Kur`ân'ın ahkâmı kıyâmete kadar bâkî olduğu için bu da'vet de, kıyâmete kadar devâm edecekdir.