Haccettikden Sonra Medîne-i Münevvere'ye Gitmek Neye İşâretdir?

24 Ağustos 2019 tarihinde yayınlanmıştır.

Resulullah
Daha önce haccın remzlerine dâir yazdığımız yazılarda, haccın mahşerin remzi olduğunu ifâde etmişdik. Dikkat ederseniz, hacıların giydiği ihrâm tıpkı kefen gibidir. Dünyânın her tarafından yüzbinlerce hacının oluk oluk Mekke'ye doğru akması da haşra misâldir. Safâ ile Merve arasındaki sa'y mahşerde dara düşenlerin şefâatçi aramasına, Arafat'daki vakfe ise, huzûrullahda hesâba çekilmeye işâretdir. 

Hac farîzasını ifâ ettikden sonra Medîne-i Münevvere'ye giderek Resûl-i Ekrem Efendimizi ziyâret etmek ve orada bir müddet oturmak da, mahşerde hesâbı görülen bir kulun, mağfiret-i ilâhîye nâil olarak cennete gitmesine işâretdir. Oralara gidenlerin çok iyi bildiği gibi, Mekke-i Mükerreme oldukça sıcak, kurak ve yaşanması zor bir yer olduğu halde Medîne-i Münevvere, gerek mutedil iklîmiyle, gerek yeşil bahçeleriyle, gerek lezzetli meyveleriyle, gerek güzel huylu halkıyla, gerek huzûr ve sükûneti ile cenneti hatırlatır. Zîrâ Mekke-i Mükerreme'de celâl, Medîne-i Münevvere'de ise cemâl tecellîsi vardır. Zâten cennet de Cenâb-ı Hakk'ın cemâl sıfatlarının tecellîsi ve tezâhürüdür.
Hacc aynı zamanda seyr-i sülûkün de remzidir. Hacıların Mekke-i Mükerreme'ye gitmeleri mâsivâdan soyunup "fenâ" makâmına ermelerine yani Hakk'da yok olmalarına, sonra Medîne-i Münevvere'ye gitmeleri ise "bekâ" makâmına erişmelerine yani Hakk tarafından kendilerine yeni ve ölümsüz bir hayat bahşedilmesine işâretdir. Bu da, ölmeden evvel ölüp cennete girmek demekdir.

Hac farîzası esnâsında çekilen türlü türlü sıkıntılar ve meşakkatler de, seyr-i sülûk esnâsında nefs ile yapılan mücâhedeye ve nefse pek ağır gelen riyâzatlara işâret eder. Nasıl ki her kazanç, mutlakâ bir çok meşakkatlere katlanmayı gerektiriyorsa, Mekke-i Mükerreme'deki zahmetlere sabredenler de, Medîne-i Münevvere'de rahata ve huzûra kavuşurlar. Bu da, Medîne-i Münevvere'nin cennetin remzi olduğunu gösterir.

Haccın farzlarından biri olmadığı halde, hacıların Mekke'den sonra Medîne-i Münevvere'ye gitmelerinin diğer bir hikmeti de şudur ki, îmânın iki rüknünden biri Cenâb-ı Hakk'ın birliğini, diğeri ise Resûl-i Ekrem'in risâletini tasdîkdir. Bu ikisini bir araya getirmeyen kişi îmân etmiş olmaz. Yani yalnızca "lâilâheillallah" diyerek îmân etmiş olmayız, "muhammedür-resûlullah" diyerek Habîb-i Kibriyâ'yı da tasdîk etmemiz gerekir. İşte Mekke-i Mükerreme'ye giderek haccetmek îmânın birinci rüknü olan tevhîde, Medîne-i Münevvere'ye giderek Hazret-i Peygamber'i ziyâret etmek de îmânın ikinci rüknü olan Resûl-i Ekrem'i tasdîke işâretdir.

Ol Resûl-i müctebâ hem rahmeten-lil -âlemîn
Bende medfûndur deyu eflâke fahr eyler zemîn
Ravzasın edüp ziyâret dedi Cibrîl-i emîn
Hâzihî cennâtü 'adnin fedhulûhâ hâlidîn
Listeye geri dön