Haccın Sırları

2 Temmuz 2023 tarihinde yayınlanmıştır.

Fenafillah
Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretleri, 1980 senesindeki son haccında, Mekke-i Mükerreme'de ihvânı ile otururken, kendisine haccın sırlarından sorulması üzerine, buyurdular ki :
Esrârından bir kısmı, hepsi değil.

Bir defa yedilerle başlıyor. Yedi şavt bir tavaf. Nefsin sıfatları yedi. İlk tavaf tavâf-ı kudüm sünnet, mürşidsiz insanın ahvâlini göstermekde.

Yedi şavt gene nefsin merâtibini gösterip, aşağı yukarı arayarak Mâ-i Zemzem'e bakması, hayât-ı maneviyyeyi gözetmesi ve mürşid-i hak aramasına işâret, Hayâtı teşbîh ediyor, dünyâ hayâtını. Yedi şavt. Her şavtda su gözlüyor, bidâyetde öyle başlıyor. Manâsı yani İsmâil aleyhisselâmı Hazret-i Hâcer bırakdı, Kabe'nin dibine, Kabe'nin olduğu yere, Kabe yokdu o vakit orada. Temelleri vardı fakat üstü kumla örtülmüşdü. Oraya bırakdı. Sonra, su aramaya başladı aşağı yukarı. Su, mebde-i hayâtdır. Her şeyin bidâyeti su ile başlar. Aşağı yukarı yedi defa koşdu, sa'y etdi. Yedi! Gene ne oldu? Yedi nefs üzerine, sıfatlar üzerine cereyân etdi hâdisât. Ve her seferinde mâ-i hayâtı arıyordu. Yani mürşidi arıyordu. Çünkü nasıl ki hayâtda su mühimse, manevî hayâtda da mürşid mühim. Su yerine kâim, hayât onunla kâim.

Hazret-i İsmâil ayağını vurdu, Zemzem zâhir oldu. Demek ki, hayât-ı maneviyyenin bidâyeti enbiyâ ile zuhûra geliyor. Ve mürşidler nebîlerin vârisleri oluyor. Oradan zuhûr etdi ve suya koşdular, hayâta kavuşdular. İnsan hayâtda da mürşidi bulduğu vakitde, suyu bulmuş kimse gibi, Hâcer gibi oluyor.

Arkasından gene merâtib üzerinde üçüncü mertebeye geçiyor, farz olan tavâfı yapıyor. Şimdi ne oldu? Mürşidle başladı hayât. Ve mürşidli sa'y, yani hayât, bir tarafı safâ oluyor bir tarafı mürüvvet oluyor.

Sonra bu seyirdeyken kul, yani abd, Arafat'a azmediyor. Arafat, Allah'a irfânı gösteriyor. Fakat Mine'den geçiliyor. Mine'den geçiliyor ve sıkıntılar içerisinde, meşakkatle. Arafat'a vâsıl olduğu vakitde, Hakk'ın varlığının ve birliğinin ve Hakk'da olduğunun irfânı kendisine veriliyor. Kendisinin Hakk ile beraber olduğunun farkına varıyor kul.

Arafat'dan dönüyor, Mine'ye geliyor. Mine'de fenâfillah makâmına eriyor. Kurban kesecek şimdi. Ne yapacak? Negfsini Hakk'a kurbân ediyor. Nefsini kurbân ediyor ve Hakk'da yok oluyor. Fenâfillah. Bunu da irfân olarak Arafat'da anlıyor. Ve diyor ki kurbanı kesdiği vakitde hacı, "Yâ Rabbi, nefsimi sana fedâ ediyorum. Nefsim o kadar kötüydü ki benim, bununla senin huzûruna çıkamazdım, kendimi katletmem lâzım gelirdi, yok olmam lâzım gelirdi. Fakat intihar haram olduğu için kendime mukâbil kurban kesiyorum".

Öyle olunca fenâfillah. Fenâfillaha nâil olunca, o vakit Hakk'la beraber bekâbillaha yükseliyor. Bu işi böyle yaparken de ne yapıyor, çıplak yapıyor, dünyâdan soyunmuş vaziyetde. İhrama girmek ölmeden evvel ölmek ve kefene sarılmak demek. Herşeyini fedâ ederek yani. Bütün dünyâdan alâkayı kesiyor, o vakit haccı kâmil, Hakk'ı kendinde buluyor, insân-ı kâmil oluyor. Böyle olduğu vakitde ne oluyor? Kabe kendisi oluyor. Kabe-i hakîkî kendisi. O vakit Kabe ona geliyor. Evvelâ Kabe'ye o gitmişdi, şimdi Kabe kendine geliyor. Bu safâ ile insân-ı kâmil oluyor ki gâye de budur.
Soruyu soran zât, "Efendimizi yorduk affedersiniz" deyince, Efendi Hazretleri, "Yok, bunu ben deryâdan bir katre olarak anlatdım" buyurdular ve sözlerine şöyle devâm etdiler :
Peki, ben dedim ki Kabe ona geliyor dedim, bir söz söyledim. Bu nasıl oluyor diye sorarsanız, Hasenü'l-Basrî diyor ki, "Ben Kabetullah'a geldim, bakdım ki Kabe yerinde yokdu. Yani rûh-i Kabe, hakîkat-i Kabe yokdu. Sordum, dediler ki, Rabîa geliyor, Rabîa'yı karşılamaya gitdi". Rabîa, insân-ı kâmil çünkü. İnsân-ı kâmili o vakit Kabe karşılıyor. Çünkü hakîkatde Kabe insandır. Semâvâta ve arda sığmayan Allah, insan vücûduna tecellî eder. Bu manâyı bilerek hayâtını bu şekilde değerlendirirse, o vakit, haccın remzinin ne olduğunun idrâkine varacak.

Esrâr-ı haccın bir cüz'ü bu, hepsi değil.

Peki ikinci tavaf ne oluyor? Bana soracaklar. Üçüncü tavaf ne oluyor? Bunlar tarîkatin tarîkati, tarîkatin hakîkati, tarîkatin marifeti. Çünkü tarîkatin şerîati olduğu gibi, tarîkatin tarîkati, tarîkatin hakîkati, tarîkatin marifeti vardır.

Yine dikkat edilirse, memleketden çıkan bir adam öldü, öyle farz ediliyor, bindiğin vâsıta, ister tayyare, tabut, vâsıl olduğu vakitde buraya kabire girmiş gibi. Memûrlar pasaport soruyorlar içeriye girmek için tasdîk var mı diye. O da âhiretde sorulacak olan îmân pasaportuna işâret. Biraz şiddet görüyoruz memurlardan, o da meleklerin şiddetini remz ediyor. Parana sâhibsin, malın var mülkün var ama yer arıyorsun bulamıyorsun, yiyecek arıyorsun yiyemiyorsun, bu da neye işâret, "yevme lâ yenfa'u mâlun velâ benûn illâ men etallâhe bi kalbin selîm", kıyâmet gününde de işte halk böyle, mal mülk para etmeyecek, ancak kalb-i selîm sâhiblerinin necâta ereceğine işâret. Huccâc-ı müslimînin yatması, âlem-i ervâhda bulunmaya, kefenleriyle yatıyorlar. Sonra kalkmaları, kabirden kalkmaya işâret. Bir kısmı gölgelikde oturuyor, arşın gölgesinde gölgelenenlere işâret. Bir kısmı içecek su buluyor filan, bunlar Cenâb-ı Peygamber'in elinden Âb-ı Kevser'i içmeye işâret. Bir kısmı yayan yürüyor, mahşer gününde bir kısım halk kabirden kalkıp yayan yürüyecek nahşer yerine. Bir kısmı bineklere binip gidiyor, onlar da mahşer gününde buraklara binerek gidenlere işâret. Bir kısmı yerini kaybetmiş, îmânını kaybedenlere benziyor. Bir kısmı yerini bulmuş, îmânını bulmuşlara. Ve aynı zamanda mahşer gününü de remz ediyor tamâmen, olduğu gibi. Biz elhamdülillah gölge bulduk, binek bulduk, inşâallah âhiretde de öyle olur. Buraya gelip ölenler, onlar davet-i Hakk'da yok olanlar, ona işâret. Tekrar memleketlerine dönenler, onlar dâireyi ikmâl etmişler, tekrar abdiyyete dönüyorlar vatanlarına. Devriyye-i arşiyyeyi tamamladı, sonra ne yapdı, gene abdiyyete döndü, memleketine döndü. 

Esrârından bir mikdar daha bahsetdim size.
www.muzafferozak.com

Listeye geri dön