Hacerülesved, siyah taş demekdir. Siyaha yakın koyu kırmızı renkde olması sebebiyle böyle adlandırılmışdır. Yaklaşık 30 cm çapında ve yumurta biçimindeki bu taş, Ka`be'nin doğu köşesinde yerden 1,5 m kadar yüksekde gümüş bir mahfaza içindedir. Bu taş, Hazret-i İbrâhim aleyhisselâm tarafından, tavafın başlangıç noktasını ta'yîn etmek maksadıyla konulmuşdur. Hacerülesved semâvî bir taş olup, aslında pırıl pırıl parlayan ve parlaklığı ile her tarafı aydınlatan bir taş olduğu halde, sonradan günâhkâr insanların devamlı ellerini sürmeleri sebebiyle kararmışdır.
Resûl-i Ekrem Efendimizin nübüvvetini ilânından beş yıl kadar önce, Ka`be'nin Kureyşliler tarafından yeniden inşâsı sırasında Hacerü'l-esved'in yerine yerleştirilmesi husûsunda kabîleler arasında anlaşmazlık çıkmış ve bu şerefli görevi hiçbir kabîle diğerine bırakmak istememişdi. Anlaşmazlık bir türlü çözülemeyince, bir hakem tayin edip, kararı ona bırakalım dediler ve Ka`be'ye gelen ilk kişinin hakem olmasına karar verdiler. Ka`be'ye gelen ilk kişi Muhammed aleyhisselâm idi. Resûl-i Ekrem Efendimiz, herkesi memnûn edecek bir çözüm yolu gösterdi. Hacerü'l-esved'i bir örtü içine koydurdu, bütün kabîle reislerine örtünün bir ucundan tutmalarını söyledi ve onlar örtüyü kaldırınca bizzat kendi eliyle taşı alıp yerine koydu.
Hazret-i İbrâhim aleyhisselâm zamânından beri milyonlarca insan tarafından sürekli öpülmesi ve el sürülmesi sebebiyle oldukça aşınan bu taş yangın, sel felâketleri ve bir takım saldırılar yüzünden de defalarca hasar görmüş, parçalara ayrılmış fakat kopan parçalar her defasında tekrar bir araya getirilerek bugüne kadar muhafaza edilmişdir. Hicrî 319 senesinde Mekke'ye saldırıp şehri yağma eden ve büyük bir katliam yapan Karmatîler giderken bu taşı da alıp götürmüşler ve yıllar sonra büyük paralar karşılığında taşı geri vermeyi kabûl etmişler. Kânûnî döneminde de Hacerülesved'den kopan bazı parçaları bir hadım ağası İstanbul'a getirmiş, bu parçalar Sokullu Mehmed Paşa Câmisine ve Kânûnî Türbesine konulmuşdur.
Bizim mezhebimize göre tavâfa Hacerülesved'den başlanması sünnet, diğer üç mezhebe göre ise şartdır. Hacerülesved'i selâmlarken tekbir getirilmesi de tavâfın adâbdandır. Öpme veya el ile dokunma suretiyle selâmlama imkânı bulunamadığı veya bunun zor olduğu durumlarda uzakdan işâret ederek de selâmlanabilir. Böyle bir durumda tavâfın her şavtında, Hacerülesved hizâsına gelindiğinde tekbîr getirilirken eller Hacerülesved'e doğru havaya kaldırılır. Nitekim Resûl-i Ekrem Efendimiz, Vedâ Haccında Hacerülesved'i uzakdan istilâm etmiş ve bir hadîs-i şerîflerinde de, Hacerülesved'i öpmek için izdihama sebebiyet vererek halka eziyet edilmemesi husûsunda îkâzda bulunmuşdur.
Bu taşın taşıdığı ma'nâya gelince. İmam Ali kerremallahu vecheh Efendimizin beyânına göre, Hacerülesved, bezm-i elestde Cenâb-ı Hakk'ın "Elestü bi rabbiküm/Ben sizin rabbiniz değil miyim?" hitâbına karşı, "belâ/evet sen bizim rabbimizsin" diye cevap veren bütün insanların ahdini taşımakdadır. İşte bir kimsenin hacca giderek bu taşı selâmlaması, elest bezminde verdiği ahde vefâkâr olduğunu yani Cenâb-ı Hakk'a tam bir teslîmiyyetle bağlı olduğunu ifâde etmesi demekdir. Nitekim bir hadîs-i şerîfde beyân edildiği üzere, kıyâmet gününde bu taş, ahdine vefâ gösterenler lehinde şâhidlik yapacakdır. Diğer bir hadîs-i şerîfde de, yine bu ahde işâret edilerek "Hacerü'l-esved'e dokunan Rahmân'ın eline dokunmuş gibidir" buyurulmuşdur. Ehlullah hazerâtının beyânına göre, bu taşın diğer bir husûsiyyeti de şudur ki, Cenâb-ı Hakk bütün peygamberlerden Resûl-i Ekrem'e bîât edeceklerine dâir ahd u peymânı bu taşın üzerinde almışdır. Sûre-i Âl-i İmrân'daki "وَاِذْ اَخَذَ اللّٰهُ م۪يثَاقَ النَّبِيّ۪نَ لَمَٓا اٰتَيْتُكُمْ مِنْ كِتَابٍ وَحِكْمَةٍ ثُمَّ جَٓاءَكُمْ رَسُولٌ مُصَدِّقٌ لِمَا مَعَكُمْ لَتُؤْمِنُنَّ بِه۪ وَلَتَنْصُرُنَّهُۜ قَالَ ءَاَقْرَرْتُمْ وَاَخَذْتُمْ عَلٰى ذٰلِكُمْ اِصْر۪يۜ قَالُٓوا اَقْرَرْنَاۜ قَالَ فَاشْهَدُوا وَاَنَا۬ مَعَكُمْ مِنَ الشَّاهِد۪ينَ" âyet-i kerîmesinde beyân edilen mîsâk buna işâret eder. Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretleri buyurdular ki :
Kefere-i fecere, Avrupalılar, bizi Hacerülesved'e tapıyor zannediyorlar. Putpereset zannediyorlar bizi hıristiyanlar. O Hacerülesved'in ma'nâsı başka. Orada Cenâb-ı Hakk enbiyâ aleyhimüsselâmdan Resûl-i Ekrem'e biât edeceklerine dâir ahd u peymân almış, o taşın üzerinde. Kudsiyyeti orada o taşın.
Sonra, o indirildiği vakitde, nûr içinde o, böyle parlıyor, nûrunun görüldüğü yerlere kadar orası mîkât olmuş. Nerede nûr göründü, orası mikât olmuş. Sonra insanlar elini, yüzünü süre süre süre süre, taşın üzerine böyle, günahdan kararmış, simsiyah olmuş, kararmış, simsiyah. Yaaa, günahdan kararmış, tabii, insanların günahından, herkes yüzünü süre süre. Parlıyormuş böyle. Semâvî bir taş o, Hacerülesved.
Şeyhü'l-Ekber Muhyiddîn İbn Arabî Hazretleri de, Hacerülesved'i öpmek ve ona el sürmekdeki sırrı, Sûre-i Feth'deki "إِنَّ الَّذِينَ يُبَايِعُونَكَ إِنَّمَا يُبَايِعُونَ اللَّهَ يَدُ اللَّهِ فَوْقَ أَيْدِيهِمْ فَمَن نَّكَثَ فَإِنَّمَا يَنكُثُ عَلَى نَفْسِهِ وَمَنْ أَوْفَى بِمَا عَاهَدَ عَلَيْهُ اللَّهَ فَسَيُؤْتِيهِ أَجْرًا عَظِيمًا" âyet-i kerîmesi ile îzâh etmiş ve öpüp el sürmekden maksadın Hakk'a bîât olduğunu beyân etmişdir.