18 Ocak 2018 tarihinde yayınlanmıştır.
Hocam Hâfız Şâkir Efendi çok iyi bir insandı, sulehâdan bir zât idi. Çok tiz bir sesi vardı. Sultan Selim Câmiinde okuduğu ezan, Kasımpaşa'da dinlenirdi. Şâkir Efendi'yi vaktiyle Sakız adasında sürmüşler, orada da ezan okurmuş, üç saatlik mesâfeden duyulurmuş. Hocam ezan Türkçe okunmaya başlanınca bir daha ezan okumadı. Zâten devamlı polis takibi altındaydı. Öldüğü gün teneşirde yatarken, mahkemeye celb etmek için yine polis gelmiş. Oğlu Dâim Efendi "Yâhû yeter artık, babam öldü, o da kurtuldu, siz de kurtuldunuz, daha ne istiyorsunuz" demişdi.Efendi Hazretlerinin yetiştiği yıllarda müezzinliğe çok ehemmiyyet verilirmiş. O devirde her önüne gelen müezzinlik yapamazmış. Müezzinlik yapacak kişinin sadece sesinin güzel olması da yetmez, iyi bir ta'lîm görmesi, mûsıkîye âşinâ olması, makâmâta vâkıf olması da şartmış. Efendi Hazretleri buyururlardı ki :
O devirde cemaat de mûsıkîye vâkıf olduğu için müezzinlik yapmak kolay iş değildi. Müezzin en ufak bir hatâ yapsa meselâ perdeyi ya da makâmı tutturamasa cemaat müezzin mahfeline dönüp ters ters bakardı. O zamanlar cemaat böyleydi.O devride tecrübeli olmayan müezzinlere yalnızca basit vazîfeler verilirmiş, her şey okutulmazmış. Efendi Hazretleri "Senelerce bana yalnız namaz sonundaki tesbihleri verdiler, iyice pişinceye kadar başka bir şey okutmadılar" buyurmuşlardı.
Müezzinbaşı bir akşam terâvihde bana eviç makâmı ile kılınan dört rekatın son iki rekatını verdi. İlk iki rekatın müezzinliğini de hocamın oğlu Dâim Efendi'ye vermişdi. Dâim Efendi'nin sesi çok dik, çok tiz bir ses. Onun bıraktığı perdeyi tutturmak büyük bir mes'ele. Dâim Efendi her zamanki gibi çok tiz bir perdeden müezzinlik yaptı. Sıra bana geldi, neyse ki onun bıraktığı yerden perdeyi tutturdum. Tutturdum ama rükû' tekbîrinde perdeyi düşürdüm. Sen misin düşüren. Müezzinbaşı namazın içinde söylenmeye başladı. "Sen bir daha eviç tekbîri zor alırsın! Utanmaz herif! Mâdem yapamayacakdın neden aldın! Ben sana gösteririm!" Namazın içinde türlü türlü azarlarla beni azarladı, yetmedi, namazdan sonra kulağımı bir de kulağımı çekdi. Eski devirde böyleydi.Efendi Hazretleri buyurdular ki :
Benim kundağım câmide çözüldüğü için müezzinliğin inceliklerini çok iyi bilirim. Yalnız unuttuğum iki şey var. Biri bayram günleri okunan Arapça bir kasîde ki maalesef unutuldu, artık kimse okumuyor. Bayram günleri hatîb minbere çıkmadan önce câmi içinde okunan Bayram hakkındaki bu Arapça kasîdenin ma'nâsını anlayan kendisini helâk eder. Bir de duâlardan sonra okunan bir tesbîh vardı. Bu ikisi hâfızamda kalmadı, bunları bilenlerden öğrenmek lâzım.Şükürler olsun ki, Efendi Hazretlerinin "maalesef unutuldu, artık hiç okunmuyor" diyerek hayıflandığı kasîdenin izini yıllar sonra bulmak ve "Bayram Salâtı" başlığı ile yayınlamak nasîb oldu.
Müezzinlik 1950'ye kadar güzel devâm etti. 50'de Demokrat Parti iktidâra gelince bazı sofular ortaya çıkıp "Bu müezzinlik bid'atdir, câiz değildir" diyerek Diyânet'e mürâcaat ettiler ve bu şikâyetler yüzünden müezzinlik kıymetden düşdü. Halbuki Halk Partisi zamânında hükûmet müezzinlerin iyi yetişmesi için ta'limât verir, hocalar ta'yîn eder, dersler verdirilirdi. Meselâ Süleymâniye'nin başmüezzini Şevket Efendi, Şehzâdebaşı Camisinde müezzinlik ta'lîmi yaptırıdı.
Tabii o devirde bu işlerden anlayanlar da henüz hayattaydı. Bunu da hesâba katmak lâzım. Meselâ müezzinlik ve imamlık imtihanlarında Kur`ân-ı Kerîm okuturlar ve ma'nâsını sorarlardı. Müezzin olacak kişi makâmâta âşinâ mı değil mi diye farklı makâmlardan Kur`ân-ı Kerîm okuturlardı. Halk Partisinin bize birçok zararları oldu ama bu hususda farklıydı. Her şeyi yerli yerine koymak, herkese hakkını vermek lâzım.