Hakk Dostları ve Celâl Sırrı

13 Mayıs 2023 tarihinde yayınlanmıştır.

Bela

Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretleri Envârü'l-Kulûb nâmındaki eserinde buyuruyorlar ki :

Tam bir ihlâs ile tevhîd edenlere iki cihânda korku ve üzüntü yokdur. Aşk kılıcını çekerek nefis mücâhedesinde ihlâs ile Allah diyenler, dünya ve âhiretde en yüce makâmlara ve en yüksek derecelere ererler. Onlar için ölüm korkusu, kabir kaygusu, sorgu-sual kuşkusu, mahşer tutkusu bahis konusu değildir. Aşk ve ihlâs ile tevhîd edenler ölmezler, kara yere girmezler, korku ve üzüntü nedir bilmezler. Onlar dâimâ diridirler, Rabbi'l-âlemîn katında rızıklanırlar, fakat bizler bu kıt ve kısır aklımızla, yarım yamalak fikrimizle onların vâsıl oldukları makâmları ve dereceleri idrâk edemeyiz.
İhlas ile Allah diyenler mahrum kalmazlar.
İhlas ile Allah diyenler mahzûn olmazlar.
İhlas ile Allah diyenler mahcûb olmazlar.
İhlas ile Allah diyenler mahkûm olmazlar.

Neden mi? Çünkü ihlâs ile Allah diyenleri, Allahu Teâlâ zikreder. Allah Celle bir kulunu zikrederse, o kul elbette dünyâ ve âhiretde mahrûm kalmaz, mahzûn olmaz, mahcûb olmaz, mahkûm olmaz. Gerçi öyledir ammâ ihlâs ile Allah diyenlerden bir çoğunun âkıbetlerinin sürgün, darağacı, hapis, tazyîk ve mahrûmiyet olduğunu ileri süreceklere de hemen cevap verelim. Evet öyledir ama ehlullah bütün bunları Hakk'ın kendilerine en büyük lutuf ve ihsânı ve iltifâtı olarak kabullenmişler ve bundan aslâ şikâyet etmemişlerdir. Onlar için cemâl ne ise, celâl de odur. Onlar, celâlin ardından cemâlin zuhûrunu beklerler. Allahu Teâlâ, zü'l-celâli ve'l-ikrâm'dır.

Gelse celâlinden cefâ
Yâhud cemâlinden vefâ
Her ikisi câna safâ
Nârın da hoş nûrun da hoş

diyebilenler için, sana ve bana cefâ gibi görünen husûslar safâ olur.

Hakk velîleri, Hakk dostları için sürgün Sırr-ı Muhammedî'dir. Kâfirler, Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz Hazretlerini Mekke-i Mükerreme'den sürüp hicret buyurmasına sebeb olmadılar mı? Ama sonra ne oldu? Resûl-i Mücteba, hicrete mecbûr edildiği o mübârek ülkeye, Allahu Teâlâ'nın avn ü inâyetiyle fâtih olarak girdi, Mekke-i Mükerreme'yi fethederek muzaffer ordularının başında Beytullah'ı tavâf ederken celâlin ardından cemâl geleceğini ilân ve ifhâm eylemişdir.

Hakk velîleri, Hakk dostları hapsolunurlarsa, kendilerinde Sırr-ı Yûsuf zuhûra geldiğine inanırlar. Zîrâ Yûsuf Peygamber aleyhisselam haksız olarak hapsolunmuş, yani celâl zuhûra gelerek zindana girmişdi. Ne var ki, bu celâlin ardından da yine cemâl zuhûra geldi ve hapisden çıkar çıkmaz Mısır'a sultân oldu.

Hakk velîleri, Hakk dostları darağacında idam olunmalarını Sırr-ı Hüseyin kabûl ederler. Kerbelâ Fâciası, zâhirde büyük bir felâket ve musîbet gibi görünürse de, hakîkatde Hazret-i İmâm-ı Hüseyin'in Hakk katındaki derecâtının ve zâlimlere karşı gösterdiği cesâret, şecâat ve fazîletinin bütün kâinâta ilânı, bütün insanlık âlemine duyurulmasıdır. Hazret-i İmâm-ı Hüseyin radıyallahu anh, gördüğü bu zulümden ötürü kıyâmete kadar ehl-i îmânın sevgi ve muhabbetine, salât ve selamına mazhar olacak, âhiretde ise onu sevenler ve evlâd-ı Fâtımatü'z-Zehrâ radıyallahu anhâya ağlayanlar Hazret-i Betûl'ün ve Haseneyn-i Ahseneyn'in şefâatine nâil olacaklardır. Ona bu zulmü revâ görenler de, dünyâ ve âhiretde nefret ve husûmete, azâb ve ikâba müstahak bulunacaklardır. 

Hakk velîleri, Hakk dostları kendilerine revâ görülen ezâ ve cefâyı, hattâ yedikleri sopayı Sırr-ı Circis kabûl ederler. Kâfirler, Hazret-i Circis'e ezâ ve cefâ etmişlerdir. Bunun içindir ki, âşıklar sultânı Yunus Emre kuddise sırruh, Hakk velîlerine ve Hakk dostlarına tercümân olarak şöyle buyuruyor :

Hoşdur bana senden gelen
Ya tâze gül yâhud diken
Ya hil'at ü yâhud kefen
Nârın da hoş nûrun da hoş

Bir kimse celâli de cemâl gibi severek kabul etmezse, makâm ve derecesi bakımından düşükdür. Hele başına gelenleri halka anlatır, yani bir başka deyimle Hakk'ı halka şikâyete yeltenirse, avâmdan biri olur. Şikâyet etmesi lâzım gelse de nâz ü niyâz eylese, yine de bu şikâyeti kullara değil, bizzât Allahu Teâlâ'ya etmesi, celâlinden cemâline sığınması gerekir. Başına ne türlü bir musîbet gelirse gelsin, "İllallah" demesi îcâb eder. Hakk velîleri ve Hakk dostları, Allahu Azîmü'ş-Şân'ın celâl ve cemâl sıfatlarını hoş karşılarlar. Onlar için musîbetle mükâfât müsâvîdir. Halkın kendilerini övmelerini veya yermelerini bir tutarlar. Ne övüldükleri zaman sevinirler, ne yerildikleri zaman yerinirler. Onlar, mir'ât-ı kâinâta nazar ederler, keder ve safânın zuhûrunu beklerler. Onlar için ne kâinât, ne keder, ne safâ bahis konusu değildir. Ancak ALLAH'dır, İLLALLAH'dır, HÛ'dur, YÂ HÛ'dur, YÂ MEN HÛ'dur. 

Merâmı râz-ı 'aşkı ketm idi Mansûr-u berdârın
Diyip gitdi Ene'l-Hakk nâmını ketm etdi dildârın
Listeye geri dön