5 Ağustos 2017 tarihinde yayınlanmıştır.
NUTK-İ ŞERÎF
ve
İZÂHI
Hakk'dan nazar oldu bana Hakk kapısın açar oldum
Girdim Hakk'ın haznesine dürr ü gevher saçar oldum
Allah yolunda mücâhede eden sâlik, ne kadar gayret ederse etsin, Cenâb-ı Hakk'ın lutfu u inâyeti olmadan, hakîkat kapısı açılmaz. Hakk'ın inâyetiyle o kapı açılınca, Hakk yolunun yolcusu olan sôfî içerideki hazîneyi keşfeder. Artık o hazîneye mâlik olan sôfî, başkaları da istifâde etsin diye hazînedeki cevherleri yani hakîkatleri etrâfa saçar.
Devlet tâcı başa kondu ‘aşk kadehin bana sundu
Susadığımca ben dahî her dem onu içer oldum
Eskiden yüksek bir mevkiye gelenler için "devlete nâil oldu", "devlete erdi" tabirleri kullanılırdı. Sâlikler için hakîkat mertebesi büyük bir mertebedir. Aşk-ı ilâhi de her kula müyesser olmaz. Allah, aşkını herkese vermez, en seçkin kullarına verir. Görünüşde aşk, ızdırab ve mihnet getirir ancak hakîkatde sâlikin derdine dermândır. Hazret'in "susadıkça içer oldum" demesi bundandır...
Esritdi ‘aşka düşürdü ben ham idim ‘aşk pişirdi
‘Aklım başıma devşirdi hayrı şerden seçer oldum
Aşk-ı ilâhi, sâliki hem sarhoş eder, kendinden geçirir hem de olgunlaştırır. Evliyâullahın "Hamdım pişdim" sözüyle kasdettikleri budur. Bununla da kalmazi, aşk ateşi, sâliki yakar, kül eder, varlığından geçirir ve nihâyet fenâ mertebesine erişdirir. Sâlik bu mertebeye erişip de Hakk'da yok olunca eşyânın hakîkatine vâkıf olur. Hazret'in "Hayrı şerri seçer oldum" buyurmasının sebebi budur.
Hayra döndü benim işim endîşeden âzâd başım
Nefsim başını kesüben şer işlerden kaçar oldum
Bu mertebeye eren sâlik artık maddî manevî bütün endîşelerden kurtulmuşdur. Nefsini rûhuna esîr ederek rûhuna hürriyet kazandırmışdır. Kim ki nefsini mahkûm eder, şeytan ondan ümîdini keser.
Kesildi nefs başı öldü fısk u fesâd işler kaldı
Hakk'dan bana nazar oldu kanatlandım uçar oldum
Nefsini mahkûm eden kişi, artık günâhı arzulamaz, hattâ günâh ona çirkin görünür. Bu da ancak Hakk'ın yardımıyla olur. O yardım sâyesinde nefsin esfel-i sâfilîne çekmek istediği insan, rûhun kanatlarıyla havalanır, manevî alemleri seyre dalar...
Uçdum bir hoş yere kondum bu dünyâyı bâkî sandım
Ey yârânlar ben usandım kondum yine göçer oldum
Rûhun hürriyeti ile uçar gibi yapılan ma'nevî seyir pek hoşdur, insan türlü türlü hazlar ve lezzetler verir ancak onlara da takılıp kalmamak gerekir. Bu manevi lezzetlere itibar eden de yolda kalır. Hakk'a vâsıl olmak isteyen bunlarla da oyalanmaz, görür geçer...
Göçenler menzile yetdi vardı anda karâr etdi
Geçdi ‘ömür kavil yetdi varlığımdan nâ-çâr oldum
Görüp geçenler, "menzil-i maksûd" tabir edilen asıl maksada yani Hakk'a vâsıl olurlar...Bu fânî vücûdu tamâmen ifnâ ederler, varlıklarından geçerler...
Cânım nâ-çâr idi bunda kalmış idim bu zindânda
Gel dediler vardım anda varlığımdan geçer oldum
Sôfîlere göre rûh ten kafesinde hapsolmuş bir kuş gibidir. Bütün mes'ele onu oradan kurtarıp âzâd edebilmekdir. Mâdem ki rûh, "ve nefahnâ min rûhî" âyet-i kerîmesinde beyân edildiği üzere Allah'dandır, öyleyse hep vatanını özler, ona kavuşmak için çırpınır durur. Tarîkat-ı aliyyenin bütün gâyesi ve mürşidlerin tek derdi, ten kafesinde hapsolan insanı oradan kurtarıp aslî vatanına yanji Allah'a ulaştırmakdır..."İrci'î ilâ rabbiki/Rabbine dön" hitâbı da buna işâretdir...
Yûnus Hakk'a bilişeli cân u gönül verişeli
Şol Tapduk'a erişeli gizli râzım açar oldum
Yûnus Emre Hazretleri, bu mertebeye mürşidi Tapduk Emre sâyesinde erişdiğini beyân ederek, maksada ancak kâmil bir mürşid ile varılabileceğini beyân ediyor. Hazret, kendi seyr-i sülûküne dâir bu sırları açarak, bu yola gireceklere altın kıymetinde nasîhatler veriyor ve hepimizi irşâd ediyor.
Yûnus Emre
Kuddise Sırruh