Hakk'ı Sev Hakk Sevenlerden Dulundurmaz Cemâlini

3 Aralık 2018 tarihinde yayınlanmıştır.

Fenafillah

NUTK-İ ŞERÎF
ve
ÎZÂHI

Hakk'ı sev Hakk sevenlerden dulundurmaz cemâlini
Velî sevmeyene hergîz taddırmaz vaslı bâlını

Allah'ı sev. Bilesin ki Allah'a vuslat ancak muhabettulah ile olur. Allah, kendisini sevenleri cemâlinden mahrûm etmez. Muhabbetullahdan nasîbi olmayanların vuslat-ı ilâhîden de nasîbi yokdur. İnsanlar bile sevmedikleri ile buluşmazlar ve görüşmezler, nerede kaldı ki kâinâtın Hâlık'i ve Mâlik'i olan Allah Sübhânehû ve Teâlâ kendisini sevmeyenlerle görüşsün.

Budur bil 'âdet-i Mevlâ ki sevmez sevmeyeni aslâ
Kovar kurb-i civârından eder buğdu 'azâbını

Cenâb-ı Hakk'ın bir kulunu sevdiğinin alâmeti, o kulun Hakk'ı sevmesidir. Allah'ın bir kulunu sevmediğinin alâmeti de, o kulda muhabbetullahdan eser olmamasıdır. Allah sevdiklerini kendisine yaklaştırır, sevmediklerini ise uzaklaştırır. Âdetullah böyledir. Hakk'dan uzak olmak, en büyük azâbdır.

Tamu odundan artıkdır anın ayrılığı odu
Yanmasın kimesne bu ayrılığı firâkını

Allah'dan uzak olmak, öyle yakıcı bir azâbdır ki, bu ayrılığın ateşi cehennem ateşinden daha şiddetlidir. Hakk'dan ayrı düşerek bu büyük azâba düşenlere acımak lâzımdır. 

Bana ansız gerekmez cân bana ansız ne dîn îmân
Cemâli ka'besin buldum iderim hoş tavâfını

Hakk'a âşık olan kişi, cânından da malından da geçer, dünyâdan da âhiretden de yüz çevirir. Âşıkın tek derdi ma'şûkuna vuslatdır. Hakk'a âşık olan kişinin tek maksadı Hakk ile berâber olmakdır.

Bana îmân ü dîn oldur ki sevem ben anı kâmil
Ki kıble edinem dâim anın zülfü siyâhını

Âşıkın ma'şûkunun aşkıyla yaşar, başka hiç bir şeyi gözü görmez. Âşıkın bütün derdi, ma'şûkunun rızâsı ve hoşnûdluğudur. Sâdık bir kulun da derdi Hakk'ın rızâsı olmalıdır.

Bu 'akl u bu gönül bu cân bu mâl u mülk bu hânmân
Kamusun verdim aldım anın 'aşkı belâsını

Âşk, insanı her şeyden soğutur. Âşıkın gönlü Hakk'ın muhabbeti ile dolunca, o gönülde mâsivâya muhabbet ve alâka kalmaz. Bütün muhabbetlerin yerini aşkullah alır. Aşk, görünüşde büyük bir belâdır ama hakîkatde en büyük ni'metdir.

Bana ne 'ilm ü ne fetvâ bana ne zühd ü ne takvâ
Beni şûrîde vü şeydâ içirdi 'aşkı câmını

Aşk-ı ilâhî şarâbını içenler öyle bir sarhoş olurlar ki, dünyâyı da ukbâyı da unuturlar. Aşk burâkına binenler, ilim ile, zühd ile, takvâ ile aslâ erişilemeyen bir mertebeye erişirler. Zîrâ aşk, âşıkı ma'şûka iletir. Hakk'a vuslat makâmı, en yüce makâmdır.

İçüp câmını mest oldum "ene'l-Hakk" demini urdum
Ne beni ne anı bildim veremezem nişânını

Aşk ile sermest olanlar, pervâne gibi kendilerini aşk ateşine atıp, yanar yok olurlar. Yani Hakk'da fenâ bulurlar. Hakk'da fânî olanlar, Hakk ile bâkî olurlar. Bu mertebeye erenler vahdet şerâbını içdiklerinden yani Hakk ile Hakk olduklarından, ağızlarından çıkan sözler artık kendi sözleri değildir. Onların ağzından konuşan bi-zâtîhî Hakk Teâlâ ve Sübhânehû Hazretleridir. Hallâc'ın ağzından çıkan "Ene'l-Hakk" sözündeki hikmet de budur. 

Ki andan yine bir câmı dolu sundu vü içirdi
Beni bir sahva çıkardı ki ateşden seçdim âlını

Cenâb-ı Hakk, aşk-ı ilâhî şarâbı ile sarhoş olup, fenâfillaha eren kullarını, bekâbillaha erişdirir. Yani cem' makâmına erişen kulunu tekrar fark makâmına döndürür. Bu seyr, Resûl-i Ekrem Efendimizin mi'râcda eriştiği mertebeden dünyâya dönmesi gibidir.

Şarâb-ı sâfî içildi elinden âlı saçıldı
Yüzünden burka' açıldı 'ayân eyledi râzını

Bu seyr ile Hakk'a vuslat bulan âşıklar cemâlullahı seyr ve temâşâ eylerler. Yani Cenâb-ı Hakk bu kullarına cemâlinin müşâhedesini ihsân eder.

Bu râzı ol bilir kim 'aşk anı mahv u fenâ kıldı
Fenâsız 'ömre erişdi bulup dostun bekâsını

İşte bu bekâ mertebesine kulu erişdiren aşkdır. Zîrâ insanın bekâya erebilmesi için varlığından fenâ bulması lâzımdır. Varlıkdan fenâ bulmak da ancak aşk ile mümkündür.

Bu Eşrefoğlu Rûmî'nin sözün 'ârif bilir 'ârif
Ne bilsin değme bir nâdân bu 'uşşâkın kelâmını

Bu sözleri ancak ârifler anlayabilir. Zîrâ aşk, laf ile anlatılamaz, aşkı ancak tadan bilir. 

Eşrefoğlu Rûmî
Kaddesallahu Sırrahu'l-Âlî
Listeye geri dön