Halîfeliğin Edebleri

1 Kasım 2018 tarihinde yayınlanmıştır.

Cerrahiyye
Hazret-i Pîr Muhammed Nûreddîn Cerrâhî Kaddesallahu Sırrah'ul-Fettâhî Efendimiz, "Mürşid-i Dervîşân" nâmındaki risâlesinde "Der Beyân-ı Ahvâl-i Hulefâ" başlığı altında halîfelerin riâyet etmesi gereken bazı edebleri beyân buyuruyorlar. Hazret-i Pîr'in beyânâtını kısa paragraflar hâlinde yazıp, altlarında îzâhını vereceğiz. Hazret-i Pîr'in bu tenbîhâtını daha iyi kavrayabilmek için "Tarîkatde Hilâfet" ve "Hilâfet Kuruntusu" başlıklı yazılarımızı da okumanızı tavsiye ederiz.
Bir dervîş şeyhinden istihlâf olunsa, hilâfeti hâlinde şeyhine dervîşliği hâlinden ziyâde hulûs ve mürâca'at ve inkıyâd üzere olmalıdır. Zîrâ dervîşliği hâlinde nâkısdır diye şeyhinin nazar-ı afvı altında idi. Ya'nî onu afv ile terbiyede idi. Ammâ halîfe oldukda, kâmil menzilindedir. Nice umûrun hakâyıkına varmışdır, ma'fûv olmaz, sakınsın, şeyhle mu'amele-i ûlâsına halel getirmesin, belki otursun ve şeyh meclisinde küstâhlıkdan be-gâyet ihtirâz eylesin. 
Bir kimse halîfe olunca, ucuba düşerek mürşidine bağlılığı azalmamlı tam tersine daha da artmalı ve kuvvetlenmeli. Hâl ve hareketlerine de son derece dikkat etmeli çünkü bu rütbeyi alan kişinin hatâ ve kusurları dervîşliği zamânındaki gibi müsâmaha ile karşılanmaz. Halîfe, mürşidine tıpkı dervîşliğindeki gibi hürmetkâr olmalı, ukalâlık yapmamalı, lâubâli olmamalı. Mürşidi incitecek hâl ve hareketlerden son derece kaçınmalı.


Her dü 'âlem mürşide rabt-ı derûn eyle müdâm
Sâlike nûr-i fenâ sırr-ı bekâdır râbıta
Varıp geldikçe, edeble vara gele. Şeyhe buluşmak lâzım geldikte, bi’l-bedâhe huzûruna varmaya. Belki evvelâ kapıcı dededen istîzân edip, ba'de'l-izin şeyh meclisine vara ve şeyh tekkesinde olan fukarâya hakâretle nazar etmeye, elinden geldiği mertebe tevâzu' göstere ve ikrâm ede. Belki şeyhinin sâir dostlarına dahî ikrâm eylemek âdâb-ı tarîkatdendir. Belkî a'dâsına dahî ikrâm ede ki, onun fâidesi şeyhine âid olduğundan gayrı şeyh meclisinde zikr-i bi'l-hayrına sebeb olur.
Halîfe, mürşidini ziyâret etmek istediğinde huzûruna edeble gelmeli. Mürşidin huzûruna izinsiz, destûrsuz, paldır küldür çıkmamalı.Mürşidinin dervîşlerine tepeden bakmamalı, onlara karşı dâimâ mütevâzı' olmalı ve ikrâm etmeli. Burada ikrâmdan maksad, sadece ihsanda bulunmak değil aynı zamanda yer vermek, söz vermek, değer vermek ma'nâsınadır. Halîfe, şeyh ile arada bir görüşür ama dervîşler şeyh ile hep berâberdir. Halîfe sadece dervîşlere değil şeyhinin arkadaşlarına da ikrâm etmelidir. Hattâ şeyhin düşmanına bile ikrâm etmesi lâzımdır. Halîfenin bu davranışının şeyhe faydası olduğu için şeyhin ona muhabbetinin artmasına sebeb olur.
Fukarâ menzilidir bunda te'azzum olmaz
Müte'azzım olanın 'âkibeti hayr olmaz
Ve şeyh halîfeye âyîn-i tarîkatden her ne ta'lîm ve emrettiyse, mâdem ki şeyh hayâtdadır, ondan ziyâde ve noksân etmeye ki, şeyh kendine incinip gözünden düşürmeye, tâlib-i terakkî olan halîfe, kendini günden güne şeyhine zîyâde sevdire ve meclisine vardıkça, fakrdan şikâyet ve izhâr-ı 'acz etmeye ve 'acz-i fakrdan halâsa himmet dahî istemeye. Belki lutuf ve kahrı bir bilip, şükür üzere ola ve şeyhine izhâr-ı teşekkür eyleye.
Halîfe, şeyhinin kendisine öğrettiği tarîkat usûlünü hiç değiştirmemeli, bir ilâve ya da bir eksiltme yapmamalıdır. Zîrâ böyle yapanlar, şeyhin gözünden düşerler. İlerlemek isteyen halîfe, kendini şeyhine günden güne daha çok sevdirmeli ve şeyhine fakirlikden ve âcizlikden şikâyet edip, yardım isteyerek onu rahatsız etmemeli. Lutfu da kahrı da bir bilmeli ve hep hâline şükretmeli ve şeyhine de hep teşekkürünü izhâr etmelidir.


Cânla bâşı teslîm eden hürmet ile tekrîm eden
Hakk'ı bulur ta’zîm eden ismin a'zamıdır mürşid

Şeyh her ne emrederse, “ben bunu evvelden bilirdim” demeye, darılıp “bu bizi yeniden mi müslümân ediyor” mu'amelesin etmeye. Her ne emr ve hükmederse ke'l-evvel, emrine mutî' ve hükmüne râm ola ki, irşâda mazhâr ola. Zîrâ şeyhler halîfeyi değme hâl ile irşâd etmezler, imtihân ederler, istedikleri yerde bulunmadığı sûretde futûhâtını kabzederler ve duâsında te'sîri kalmaz, hemân halde yine itâ'at ve inkıyâd, hulefâ hâllerine enfa'dır ve şeyh meclisine varıp geldikçe sürûr ve safâ ile vara gele.
Halîfe, şeyhinin söz ve emirlerini "Ben bunları zâten biliyorum" diyerek hafife almamalı, şeyhinin nasîhatlarına alınıp "Benim gibi bir adama bunlar söylenir mi" diye darılıp tavır koymamalı. Şeyh her ne emrederse ve her neye hükmederese tıpkı yeni bir dervîş gibi her emrine ve hükmüne boyun kesip itâat etmeli. Aksi takdirde irşâda mazhar olamaz. Çünkü şeyhler halîfeleri türlü türlü imtihanlardan geçirirler ve eğer onlarda istedikleri hâl ve hareketleri görmezlerse onların feyzini keserler. Bu hâle düşen bir halîfenin duâsının tesiri de kalmaz. Halîfeye lâzım olan, her hâl ü kârda mürşidine itâat etmek, sımsıkı bağlı olmakdır. Halîfe, şeyhinin huzûrna hep neşe ve sevinç ile gelmelidir. 


Mürşid sözünü tutmayan gelir nâdân gider nâdân
Bir vakit alamaz irfân âdemlik demidir mürşid
Hulefâ menzilinde olanlar, şeyhe huzûr ve gaybetinde ne yüzden ve ne denli ikrâm ve ta'zîm ederlerse, onların dahî fukarâsı öyle ederler. Zâhiren ve bâtınen kendileri de böyle mu'amele eyleyeler. Tegâfül ve tekâsülden sakınalar. Kâmiller yolunu elden bırakmayalar. Ve şeyhin verdiği emânete riâyet oluna. Eğer tâc ve eğer hırka ve her ne ihsân ederse azîz tutalar ki, izzete nâil olalar.
Halîfe, gerek şeyhin huzûrunda gerek gıyâbında ona ne kadar çok ikrâm ve hürmet ederse kendi dervîşlerinden de o derece ikrâm ve hürmet görür. Öyleyse kendisi dervîşlerinden nasıl bir muamele görmek istiyorsa şeyhine de öyle muamele etsin. Halîfe, gafletden ve tembellikden kaçınmalı ve kâmil mürşidlerin izinden gitmelidir. Halîfe, şeyhin verdiği emânetlere de riâyet etmeli, şeyh kendisine her ne verdiyse, onlara kıymet vermelidir ki, kendileri de kıymet kazansınlar.


Mürşide rabt eden kalbi her lahza feyz eder celbi
Kalbe erer Hakk'ın cezbi sırrın ekremidir mürşid
Listeye geri dön