2 Kasım 2016 tarihinde yayınlanmıştır.
NUTK-İ ŞERÎF
Halk içre bir âyineyem herkes bakar bir ân görür
Her ne görür kendi yüzün ger yahşî ger yamân görür
Şol câhil ü nâdânı gör örter Hakk’ı inkâr edüp
Kâmil olanlar kâmillerin herbir sözün burhân görür
Medh ile zemmi âlemin kıymetde bir hardal dürür
Har o durur harmânda ol buğdayı kor samân görür
Tutdu rikâbın ârifin nice selâtîn-i evvel
Kâmil olan sultânı gör dervîşi ol sultân görür
Dervîşi Hakk yakmış iken anı yakan sultâna bak
Hammâm içinde dilberi görmez gözü külhân görür
Dedi ulular “levn-i mâ levn-i inâ” dır şübhesiz
Kâne boyanmış göz hemîn Nîl ü Fırât'ı kân görür
Ol dilberin mehdî adı sükker dürür halka tadı
Mısrî çeker bu mihneti ol râhat-ı Rahmân görür
Niyâzî Mısrî
Kuddise Sırruh
ÎZÂH
Niyâzî Mısrî Kuddise Sırruh Hazretleri bu nutk-i şerîfinde, insân-ı kâmilin evsâfından ve ona nazar edenlerin hâllerinden bahsediyor. Şöyle ki :
Halk içre bir âyineyem herkes bakar bir ân görür
Her ne görür kendi yüzün ger yahşî ger yamân görür
İnsân-ı kâmil, nefs-i sâfiyye mertebesine erdiği için bir parlak ayna gibidir, ona bakanlar kendilerini görürler. Tıpkı Ebû Cehil'in de Hazret-i Ebûbekir'in de aynı anda Resûl-i Ekrem Efendimizin yüzüne bakıp, birinin, güzelliğine hayran olarak medh ü senâ etmesi, diğerinin buğz ü adâvet ile hakâret etmesi gibi, insân-ı kâmile bakanların gördüğü şeyler de kendi vasıflarıdır.
Şol câhil ü nâdânı gör örter Hakk’ı inkâr edüp
Kâmil olanlar kâmillerin herbir sözün burhân görür
Câhiller hak ve hakîkatı inkâr eder, hak ve hakîkat güneş gibi apaçık ortada olduğu halde onlar tıpkı körler gibi görmediklerini inkâr ederler. Olgun insanlar ise ehlullahın sözlerini ganîmet bilirler.
Medh ile zemmi âlemin kıymetde bir hardal dürür
Har o durur harmânda ol buğdayı kor samân görür
Ehlullah katında insanların övgüsü de yergisi de bir şey ifâde etmez. Ne övgüye sevinir, ne yergiye üzülürler. Fakat eşek gibi nefsine kul olanlar ehlullahın kıymetini bilmezler, onları baş tâcı edip feyzlerinden istifâde edeceklerine saman gibi kıymetsiz kişileri önder edinir, onların peşinden giderler.
Tutdu rikâbın ârifin nice selâtîn-i evvel
Kâmil olan sultânı gör dervîşi ol sultân görür
Önceki pâdişâhlar, idâreciler ehlullahın kıymetini bilip hürmet etmişlerdir. Olgun olan pâdişâhlar, idâreciler ise, bu gibi Allah dostlarının sultân olduğunu bilir, kabûl eder.
Dervîşi Hakk yakmış iken anı yakan sultâna bak
Hammâm içinde dilberi görmez gözü külhân görür
Allah, ehlullahın sıfatlarını tecelliyâtı ile yakıp mahvetmişdir. Allah dostları bu teccelliyât ile cânlarından geçmişdir, ölmeden evvel ölmüşdür. Hâl böyle iken dünyâ pâdişâhlarının bu gibi Allah dostlarına dünyevî cezâlar vermeleri hattâ ateşe atmaları bile onlara hiçbir zarar veremez. Dünyâya tapan kişiler, Hak dostlarının zâhirî hâllerine bakarak onları küçümser, bâtınlarındaki hakîkati göremezler.
Dedi ulular “levn-i mâ levn-i inâ” dır şübhesiz
Kâne boyanmış göz hemîn Nîl ü Fırât'ı kân görür
Büyükler "Suyun rengi kabın rengidir" demişlerdir. Gözünü kan bürüyen kimse berrak suları bile kan görür. Burada da ilk beytde beyân edilen hakîkate işâret vardır. Nitekim "Kişi, gözünde ne varsa, dünyâyı öyle görür. Gözünde pislik olan herşeyi pislik içinde görür" demişlerdir.
Ol dilberin mehdî adı sükker dürür halka tadı
Mısrî çeker bu mihneti ol râhat-ı Rahmân görür
Niyâzî Mısrî Hazretleri yukarıda da geçen "dilber" tabirinden ne kasdettiğini burada beyân ediyor. "Dilber" mehdiyyet hakîkatidir. Enfüsdeki mehdiyyet hakîkati, vâsıl-ı ilallah olup yani ölmeden evvel ölerek, rûhu hürriyetine ve rahâta kavuşturmakdır. İşte bu hâl rûha çok lezzet verir onun için "sükker durur halka tadı" buyurmuşlardır. Ancak bunu yaparken nefs birçok meşakkatler çeker ki bu da seyr-i sülûk gereğidir. Mısrî çeker bu mihneti buyurduklarının bir ma'nâsı budur. Diğer bir vechi ise şudur ki, Niyâzî Mısrî Hazretleri yaşadığı devrin idârecilerinden çok zulüm görmüş, sürgüne gönderilmiş ve sürgün edildiği Limni'de zindanda binbir meşakkat çekerek Hakk'a yürümüşdür. "Mısrî çeker bu mihneti" buyurduklarında buna da işâret vardır. Ölümde ise ehlullah için vuslat-ı cemâl vardır. Rûhun rahâtı da onda olduğu için "râhat-ı Rahmân görür" buyurmuşlardır.
NAĞME-İ AŞK