11 Haziran 2023 tarihinde yayınlanmıştır.
Hayır, gül atmadı Cüneyd, fetvâ verdi. Ve dedi ki "fetvâyı ver ama bu elbiseyle verme, sôfî elbisesiyle, şerîat elbisesini giy, hakkında fetvâyı ver" dedi. O da şerîat elbisesi giydi, öyle fetvâyı verdi. Cüneyd-i Bağdâdî verdi fetvâsını Hallâc'ın. Bir defa bu söz acâib, söylenen söz. Bir defa söz Hallâc'ın değil. Aaaa!
Hallâc'ın sözü değil ki, o ene'l-Hakk kelimesi Hakk'ın sözüdür. Kavrayamadılar. Abdülhâlık Gücdüvânî Abdülhâlik Gücdüvânî ise eğer, bilir o sözün ne demek olduğunu. O da aynı şeyi söylüyor ama ona söyletmemiş Allahu Teâlâ. Ne konuşduysam Kur`ân-ı Kerîm'den bulur çıkarırım ben, bi inâyetillâhi teâlâ.
Efendi Hazretleri aradıkları âyet-i celîleyi buldukdan sonra sözlerine şöyle devâm etdiler :
"اِذْ رَاٰ نَارًا فَقَالَ لِاَهْلِهِ امْكُثُٓوا iz raâ nâran fe kâle li ehlihi'mküsû", ehline dedi ki siz burada durun, bekleyiniz, "اِنّ۪ٓي اٰنَسْتُ نَارًا innî ânestü nâra", gideyim ben ateş getireyim dedi. Dağda ateş gördü Hazret-i Mûsâ. "لَعَلّ۪ٓي اٰت۪يكُمْ مِنْهَا بِقَبَسٍ leallî atiküm minhâ bi kabesin", yani biraz ateş getireyim size dedi, durun bekleyin burada dedi. Çünkü Mûsâ'nın karısının, âilesinin, muhterem âilesinin sancıları tutdu, hâmileydi kadın. Çocuk dünyâya getirecek, soğuk hava. Su lâzım, sıcak su lâzım. Ateşleri yok. Dağ üstünde ateş gördü Mûsâ aleyhisselâm. Dedi siz burada biraz meks edin, durun, ben şimdi ateş alıp gelirim, kimse o ateş yakan yukarıda, ondan alıp, burada ateş yakarız, suyu ısıtırız dedi. Sonra "اَوْ اَجِدُ عَلَى النَّارِ هُدًى ev ecidü ale'n-nâri hüdâ", ateşin üzerinde Allah'ı buldu. Ne diyormuş? "فَلَمَّٓا اَتٰيهَا نُودِيَ يَا مُوسٰى felemmâ etâhâ nûdiye yâ Mûsâ", Mûsâ'ya nidâ etdi. "اِنّ۪ٓي اَنَا۬ رَبُّكَ فَاخْلَعْ نَعْلَيْكَۚ innî ene rebbüke fahla' na'leyk", ben senin rabbinim, ayyakkabılarını çıkar ayağından, "اِنَّكَ بِالْوَادِ الْمُقَدَّسِ طُوًىۜ inneke bi'l-vâdi'l-mukaddesi tuvâ". Şimdi ben zâhir manasını veriyorum. Ateşi almaya gitdi, ateşden, "innî enallahu lâ ilâhe illâ hû" zâhir oldu. Ateş mi söyledi, Hakk mı söyledi? Al tefsîri bak. Ateş mi söyledi, Hakk mı söyledi? Ateşde buldu diyor. Gene bir yerde "fî şeceratin mübâreketin innî enallah", şecere-i mübârekeden, ağaçdan zâhir oldu diyor. Bir yerde. Bir yerde ateş üzerinde diyor, Sûre-i Tâhâ'da. Ateş söyleyemez. Hakk söyledi oradan, "innî enallahu lâ ilâhe illâ hû" diye.
Hallâc da öyle. Hallâc'ın sözü değil. Hallâc'ı ateş vaziyetinde tut, söyleyen Hakk Hallâc'ın ağzından. Abdülhâlık Gücdüvânî Abdülhâlik Gücdüvânî ise, o sözü söyleyemez. Hallâc mazûr bunda.
Hakk oradan zâhir oldu. Hallâc değil, Hakk diyor. Gene gelelim, müftülere sorsaydık, "el-cennetü hakkun, ve'n-nâru hakkun, ve'-suâlü hakkun, ve'l-mîzânu hakkun". Allah mı bunlar! Mîzân Allah mıdır, ateş Allah mıdır, cehennem, cennet? Hakk sıfatdır bir defa evveliemirde. Kavrayamadılar Hallâc'ın konuşduğu sözün ne olduğunu. Sıfatdır Hakk. "Enallah" demiyor ki Hallâc, "ene'l-Hakk" diyor. "Bâtılım" mı desin yani?
İhvândan birisi, "Hazret-i Eşrefoğlu Rûmî Efendimiz de 'Benem ol Dâimü'l-Bâkî' diyor deyince Efendi Hazretleri buyurdular ki :
Onun sözü değil ki o. Hakk'ın sözü onun ağzından. Söz onun değil. Eşrefoğlu söylüyor ama Eşrefoğlu'nun ağzından Allah söylüyor onu. "Göründüm sûretâ insân" diyor. Eşrefoğlu Rûmî'nin sözü değil o. Hakk'ın sözü onun ağzından. İşte ağaçdan, ateşden nasıl "innî enallah" dediyse, o da o veliyyulahın ağzından Hakk Teâlâ işte söylüyor ki "Ben Dâimü'l-Bâkîyim" diyor. Gene Dâim ve Bâkî de sıfatdır. Şerîatçılara söylüyoruz. "En-nâru hakkun", öyle değil mi, öyle okumuyor muyuz? "En-nâru hakk, el-mîzânu hakk, es-sırâtu hakk, el-cennetü hakk", hep bunlar Allah mı yani! Eğer Hallâc'ın Hakk kelimesini ilâh manâsına aldılarsa, bunlar da ilâh öyleyse!
Ben şeye bile şaşdım, düşünüyorum da kafam almıyor. "Ben taşrada arar iken ol cân içinde cân imiş". Taşrada da o, bâtında da o. Ondan gayrı bir şey yok ki. Yalnız cân içince cân değil, taşrada da o, bâtında da o. Zâhir de o Bâtın da o.
İhvândan birisi, "Ama Efendimize sordular Amerikada, tasavvuf nedir, Hakk'ı kalbinde bulmakdır buyurdunuz" deyince Efendi Hazretleri buyurdular ki :
Anladım evlâdım, o değil, onu demek istemiyorum. Hayır, bak, vahdete tâbi olanlar için ayıramaz ikiye. "Ben taşrada arar iken ol cân içinde cân imiş". Ne oluyor? Taşra Hakk'dan gayrı çıkıyor. Halbuki Allahu Teâlâ Kur`ân'da "Hüve'l-Evvelü ve'l-Âhiru ve'z-Zâhiru ve'l-Bâtın" buyuruyor. Cân içinde cânân da öyle. O da Hakk, o da Hakk. Haaa ne demek o? İnsanoğlunun hâmil olduğu bir defîne var, senin hâmil olduğun emânetullahı, onu sana bildirmek için öyle söylüyor Hazret-i Şeyh. Onun cevâbı var bende. "fe eynemâ tüvellû fe semme", nereye dönseniz Allah'ın vechine dönersiniz diyor. Mücerred kalbde değil here tarafa. Her yere, her yerde değil. Mekânların mekânıdır.
Ne var? Hallâc'ın ağzından bir suç çıkmış, bir suç, enteresan olan orası. Resûl-i Ekrem hakkında bir söz söylemiş, ağzından kaçmış. Ondan dolayı şerîatla cezâ olmak üzere, çünkü büyüklerin cezâsı öyle oluyor, şerîat kılıcıyla başı vuruluyor, o sözün karşılığında. O zâhir oldu, kavrayamadılar Hallâc'ın sözünü ve idam etdiler. Ama böyle olmasaydı böyle olmayacakdı. Hallâcı yakdılar, küllerini savurdular, külünün her bir zerresi, "ene'l-Hakk" diye bağırmış. "Yakın bunu" demişler "yakın bu mülhid adamı" demişler. Yakmışlar, külünü Dicle'ye atmışlar, ene'l-Hakk diye yazmış. Gördün mü? Abdülhâlık Gücdüvâni bunu nasıl îzâh edecek?
Bunlar ehlullaha atılan iftirâlardır. Bazı bu işlerde yarım olan adamlar, bunu hazmedemiyorlar, kavrayamayınca ne yapıyorlar, böyle bir şekilde, Abdülhâlık Gücdüvânî Hazretlerine işi havâle etdiriyor, böyle söylemiş Hazret-i Şeyh diye. Şeyh de aynı derdden başı yanmış. Aynı derdden başı yanmış Şeyh'in de. O da aynı derdden. Bir kısmını Cenâb-ı Hakk söyletmiş, bir kısmını söyletmemiş. Söyleyen Hakk. Bitdi o kadar. Bundan başka çâresi yokdur, halli budur bunun. Buna da kimse karşı gelemez, benim konuşduğuma. Çünkü evliyâullahın ve enbiyânın kendi irâdeleri yokdur. Enbiyânın ve evliyânın kendi irâdesi olmaz. "vemâ yantıku ani'l-hevâ in hüve illâ vahyün yûhâ"dır, ona vâris olmuşlardır. Her efâl ü harekâtları âyât u beyyinâtdır. Hakk'la kâimdirler. Bâb-ı müşâhedededirler. Yani müşâhede bâbındadırlar kendileri. Hûzurda. Onun için irâde-i cüziyye soruyorlar. İrâde-i cüziyyeyi avâmın inkârı küfürdür. O görmediği için onun irâdesi var. Ehlullahın irâde-i cüziyyeyi kabûlü küfürdür.
www.muzafferozak.com