Halvetî Âyîn-i Şerîfindeki Remzler

10 Şubat 2021 tarihinde yayınlanmıştır.

Zikrullah

Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretleri Tarîk-i Halvetiyyenin zikir âyînindeki bazı remzleri şöyle beyân buyurdular :

İslâm inanç ve itikâdına göre, Allahu Zü'l-Celâl Hazretleri, kendi nûrundan, zâtî nûrundan, bir nûr halk etdi, o nûra hitâb etdi, "Kün Muhammedâ, Muhammed ol" dedi. Şimdi, akşamki zikirde, ne yapdık, evvelâ bir Fâtiha çekdik, Fâtiha'sı işte "Kün Muhammedâ, Muhammed ol" kabîlinden. Sonra arkasından salât ü selâm okuduk Peygamber'e ve ezvâcına ve ehl-i beytine ve bütün peygamberlere. Hem Peygamberimize, hem cemî peygamberlere. Ve iyi insanlar hakkında Allah'dan duâ etdik, onların Allah indindeki derecâtının yücelmesini istedik. 
O Nûr-i Muhammedî, halk olununca derhal "Lâ ilâhe illallah" dedi. Yaradılan Nûr-i Muhammedî, "Lâ ilâhe illallah" deyip Allah'ı tasdîk eyledi, Allah da cevâb verdi kendisine, "Muhammedü'r-Resûlullah" dedi, "Sen de benim resûlümsün" dedi. Onun için biz diyoruz ki, ve öyledir de, "Hazret-i Muhammed'in nûru evvel, ba'sı sonra". Gönderilmesi en sonra ama nûru evvel. İşte o Nûr-i Muhammed, "Lâ ilâhe illallah" dedi, Allah da O'na karşılık "Muhammedü'r-Resûlullah" dedi. Yani ikisi birbirini tasdîk etdiler. Yani birden iki oldu. Biri nebî oldu, mahlûk oldu, birisi hâlik. Mahlûk "Lâ ilâhe illallah" dedi, Allah da "Muhammedü'r-Resûlullah" dedi, tasdîk etdi O'nu.
Ondan sonra o Nûr-i Muhammed'den kalem, levh, arş, kürsî, cennet, cehennem, güneş, ay, bütün peygamberlerin nûru halk olundu. Bütün mahlûkât başladılar "Lâ ilâhe illallah" demeğe. Dün akşam böyle toplanan, halaka şeklinde olan, yani bir toparlak masa şeklini almamızın sebebi, cümle yaradılan mahlûkâtın, cennetin, cehennemin, arşın, kürsün, kalemin, levhin, ayın, güneşin, meleklerin ve cinlerin, ne yaradıldıysa hepsinin birden, Cenâb-ı Hakk'ı tasdîk ederek, "Lâ ilâhe illallah, Lâ ilâhe illallah, Lâ ilâhe illallah" demesidir.
Dikkat edilirse, kesret olduğu hâlde, vahdet içerisinde, bir halaka içinde toplandık. Ve kıyâmet gününe kadar bu yaradılan mahlûk, ister kendi bilerek, ister bilmeyerek Allah'ı böyle tevhîd edecekler ki Kur`ân-ı Kerîm'de "Hiç bir şey yokdur ki Allah'ı zikretmeye, fakat siz bunu işitmezsiniz" diyor. Şimdi bizim akşamki sembolümüz, bütün mevcûdât, münkiri mü'mini, hepsinin varlığı, vücûdu, Allah'ı tevhîd etmekde, onu remz etdik. "Lâ ilâhe illallah, Lâ ilâhe illallah, Lâ ilâhe illallah".

Sesler yükseldi ve alçaldı. "Lâ ilâhe illallah, Lâ ilâhe illallah, Lâ ilâhe illallah". Bunlar da hayâtın safhalarını gösteriyor. Yani fırtınalar çıkıyor, yükseliyor, yükseliyor, artıyor sonr ane yapıyor, tekrar sükûna kavuşuyor. Onun gibi sesler yükseldi ve alçaldı. Denizlerin dalgaları vurdu, şiddetlendi, sonra ne yapdı, sükûna kavuşdu. Onun gibi evvelâ sesler yükseldi, yükseldi, yükseldi, sonra alçaldı, alçaldı, alçaldı. İşte onları remzediyor, yani hayâtın safhalarını remzediyor. 
İşte bu tevhîdin nihâyetine kadar olsan safha, kâinâtın nihâyetine kadar olan safha bu şekild edevâm edecek böyle. Ama bizimki on dakîka, yirmi dakîka, yarım saat sürdü, kâinât, altı milyar yirmi dokuz milyon sene bu şekilde böyle devam edecek. Altı milyar yirmi dokuz milyon sene, devam edecek böyle. Öyle on bin sene filan değil. Ve tevhîd bitdiği vakit kıyâmet kopmuş ma'nâsına. Çünkü kâinâtda Allah Allah denildiği müddetçe kıyâmet kopmayacak. Ne vakit Allah lafzı kâinâtdan kalkacak, yani Allah denilmeyecek, o vakit kıyâmet kopacak. Ve kıyâmet inananların üzerine kopmayacak, îmânsızların üzerine kopacak. 
İllallah dedik durdu. Durdukdan sonra bir müddet insanlar kabirde yatacaklar. Ondan sonra İsrâfil'e Allah emredecek. Yani ne yapdı Kemal Baba ordan, durak okudu. O İsrâfil'in remzi. Çünkü Allah'ın dört meleği var, bu meleklerden bir tânesi kıyâmetin kopmasına nazar ediyor. Allah emredecek, o üfleyecek, kıyâmet kopacak. Sonra Allah emredecek, o sûru üfleyecek, halk kabirlerinden kalkacaklar. İkinci melek, Mikâil, bu kâinâtda halkın rızkının taksÎmâtına müekkel olan melâike. Allah o kuvveti ona teslîm etmiş. Üçüncü melâike, Cebrâil aleyhisselâm, o da Allah'dan peygamberlere vahiy getiriyor, onun vazîfesi. Dördüncü meâike, Azrâil aleyhisselâm. O da, insanların rûhunu kabz ediyor, Allah'a mülâkât etdiriyor. İşte Azrâil vazîfesini bitirdi, herkes öldü, herkes kabirde yatıyor. Tevhîd bitdi çünkü. "Allah Allah" bitdi, "Lâilâheillallah" bitdi. Herkes kabirde yatıyor. O vakit İsrâfil ne yapdı, ona remz olarak Kemal Baba ne yapdı, sûru üfledi. "Huuuu!". Kalkın!

 

Sonra ne yapdık, onun arkasından hemen ayaklandık, kabirlerden kalkdık. Ne yapdık, başladık devrân etmeğe, dönmeğe başladık. Bu iş Allah'ın arşının etrâfında meleklerin zikrine işâretdir. Melekler bu şekilde devrân etmekdeler, onu remzediyoruz.  İşte o âyeti de, ona âid olan âyeti de, Hâfız Ali okudu, "وَتَرَى الْمَلٰٓئِكَةَ حَٓافّ۪ينَ مِنْ حَوْلِ الْعَرْشِ ve tera'l-melâikete hâffîne min havl'il-arş", Kur`ân'dan bunu okudu. 
Ve şerîatda da bunun misâli, müslümanlar Kabe'ye gidiyorlar, Kabe'nin etrâfında böyle tavâf ediyorlar. Kabe bir remz, Allah orda oturmuyor. Allah Kudüs'de değil, Kabe'de değil, Sînâ'da değil, Zeytin Dağında değil. Allah her yere hâzır ve nâzır. Ama o bir semboldür, Allah'ın beyti olduğuna. Allah Mekke'de de değil, her yere hâzır ve nâzır. Ordaki beyt, yani Allah'ın evi demek, bir remz olarak gösteriliyor o. O bir remizdir, asıl Cenâb-ı Hakk'ın beyti, evi, insandır, insanın kalbidir. Semâya ve arda sığmayan Allah, insanın kalbine sığdı. Kabe, beytullah, Allah'ın evi fakat mecâz olarak. Asıl beytullah, Allah'ın evi, insanın kalbi. Öyleyse şeyh ortaya geçiyor, Hakk'ın arşı mâhiyetinde ve Hakk orda, remz olarak, etrâfına melekler ne yapıyorlar, tavâf ediyorlar. Kabe'de de müslümanlar o şekilde tavâf ediyorlar. 
Ondan sonra işte devrân bitdi ki kıyâmet gününde arşın etrâfında meleklerin tavâfından sonra, hesâb ve mükâfât meselesi var. Ondan sonra başladılar, dervîşler ne yapdılar, cezbeye geldiler. Hakk'la mülâkât esnâsın o şimdi, "Hayy, Hayy, Hayy, Hayy, Hayy". Dünyâ, her şey, her şey hatırdan çıkdı. Allah'la mülâkât, hesâb meselesi. Sonra ne yapdık, saf bağladık böyle safa durduk. Bu saf da kıyâmet gününde, insanlar yüz yirmi saf olacaklar, seksen safını Ümmet-i Muhammed tutacak bunun, kırk safı da Benî İsrâil peygamberlerinin ümmetlerinin safı, ona işâret var. 
Nasıl ki, bu devranda bir zahmetler, sıkıntılar çekdik, tepindik, hopladık, zıpladık, filan, bir zahmetler çekdik. Çekdik ama,  en nihâyetinde ne oldu, nihâyetinde, kalblerimiz bir felâha, vücûdumuz bir rahata erdi. Sonra bitirdik, işte o, cennete girmeye işâret. Ondan sonra duâ etdik arkasından. Artık bu meşakkatler, dünyâ meşakkatleri bitdi ve âhiret meşakkati de bitdi, âşıklar cennete dâhil oldular. Ne yapıyorlar, Allah'a duâ ediyorlar. "وَس۪يقَ الَّذ۪ينَ اتَّقَوْا رَبَّهُمْ اِلَى الْجَنَّةِ زُمَرًاۜ حَتّٰٓى اِذَا جَٓاؤُ۫هَا وَفُتِحَتْ اَبْوَابُهَا وَقَالَ لَهُمْ خَزَنَتُهَا سَلَامٌ عَلَيْكُمْ طِبْتُمْ فَادْخُلُوهَا خَالِد۪ينَ". Allah'ın selâmı selâmeti üzerinize olsun ve cennete ebediyyen giriniz. İşte bunun mukâbilinde Allah'a duâ ediyoruz.

İşte dün bana şu arkadaş sordu zannediyorum.  Dün sordu bana "Ne demekdir zikrullah?" diye. Ben dedim ki, "Bir defa görün evvelâ, sonra onun tahlîlâtını yapalım". Tahlîlâtı uzun, biz yazarsak bunu, koca bir kitâb olur böyle, bu kadar bir kitâb olur.  Fakat biz onu ne yapdık, denizden bir katre, şemsden bir zerre olarak, bir mikdarcık, yani gül bahçesinden bir gonca sunduk, verdik.

Efendi Hazretleri, bir başka vesîle ile yine bu tarzda yapılan zikrullahın remzlerinden bahsetmişlerdi. Bu beyânâtda bulunmayan bazı husûsları da ihtivâ eden o sohbeti de, "Zikir Merâsimindeki Semboller" başlıklı yazımızda yayınlamışdık. 

Ey sôfî safâ ile devrân edegör devrân
Gel âlem-i bâlâya cevlân edegör cevlân
Dünyâyı gönülden sür aşk-ı Hakk'a cân irgür
Ol vâdîye varagör seyrân edegör seyrân

www.muzafferozak.com

Listeye geri dön