Hangi Akıl?

5 Şubat 2025 tarihinde yayınlanmıştır.

Hikmet
Malûm ya Kur`ân, akıl sâhiblerine hitâb eder, aklı olmayan için mükellefiyet yokdur. Meselâ çocuklar, deliler ve bunamış insanlar, mükellef değildirler, yapdıkları ve yapmadıkları için mes'ûl tutulmazlar. Mükellefiyyet için gerekli olan bu akıl, beyinle ilgili olan akıldır. Basit bir akıldır bu, derine inmez. Küçük hesapları, basit işleri yapabilir ancak. Meselâ konuşmaya ve konuşulanı anlamaya yarar, toplama çıkarma yapmaya yarar, basit şeyleri hâfızada tutmaya yarar. "اِنَّٓا اَنْزَلْنَاهُ قُرْءٰناً عَرَبِياًّ لَعَلَّـكُمْ تَعْقِلُونَ" âyet-i celîlesindeki akıl, bu akıldır işte. 

Akıl, Kur`ân-ı Kerîm'in pek çok yerinde geçer ama çoğu âyetde akıl, bazılarının zannetdiği gibi, yukarıda zikretdiğimiz akıl değildir, ondan başka, ondan üstün bir akıldır. Zâten insana asıl lâzım olan akıl da budur. Hayrı şerri ayırd edebilen, hak ve hakîkati görebilen akıldır bu. Nereden gelip nereye gitdiğini, niçin gelip niçin gitdiğini bilen akıldır bu. Bu akıl, beynin sıfatı değildir, kalbin sıfatıdır. Nereden anlıyoruz bunu? Yine Kur`ân'dan öğreniyoruz. "اَفَلَمْ يَس۪يرُوا فِي الْاَرْضِ فَتَكُونَ لَهُمْ قُلُوبٌ يَعْقِلُونَ بِهَٓا اَوْ اٰذَانٌ يَسْمَعُونَ بِهَاۚ فَاِنَّهَا لَا تَعْمَى الْاَبْصَارُ وَلٰكِنْ تَعْمَى الْقُلُوبُ الَّت۪ي فِي الصُّدُورِ" âyet-i kerîmesi bunu beyân etmekdedir. Kâfirler hakkında "صُمٌّ بُكْمٌ عُمْيٌ فَهُمْ لَا يَعْقِلُونَ" buyuruyor Cenâb-ı Hakk, kör, sağır ve akılsız diyor onlar için. Kâfirlerin beyni yok muydu, kafaları çalışmıyor muydu? Hepsi de cin gibi heriflerdi halbuki. Dikkat ederseniz körlük ve sağırlık da, tıpkı akıl gibi, kalbin sıfatları olarak zikredilmişdir Kur`ân'da. Günümüzden misâl verelim isterseniz. Bugün organ kaçakçılığı yapan adamlar akılsız mı? Yâhud telefon dolandırıcıları? Yâhud siber suçlara karışanlar? Peki ya mafya? Hepsi de akıl küpü değil mi bu nâmussuzların? Haaa demek ki tek başına bu akıl, faydadan çok zarar veriyor insana ve hattâ etrafına.

Ârifler, bunlardan birincisine "عقل ﻣﻌﺎﺵ 'akl-ı me'âş" ikincisine ise "عقل ﻣﻌﺎﺩ 'akl-ı me'âd" derler. "Me'âş", kelimesi "ma'îşet"den gelir yani yaşamak, hayâtı idâme ettirmek, yemek, içmek demekdir. Akl-ı me'âş, dünyevî menfaatleri temin eden akıldır. İnsan bu akılla, yaşamayı, korunmayı, çalışmayı, kazanmayı, zenginleşmeyi, mal-mülk edinmeyi, yemeyi, içmeyi hâsılı nefsinin bütün arzularını temin eder. Akl-ı me'âd ise, hakkı bâtıldan ayırabilme ve hakîkati görebilme kâbiliyetidir ki îmân da islâm da, bu aklın îcâbıdır. Allah'a ve âhirete inanan, Allah'dan geldiğini ve bir gün ölüp Allah'a rücû' edeceğini bilen ve yapdıklarının hesâbını vereceğini kabûl eden ve bunun îcâbı olarak Hakk'ın emirlerine uyarak yaşayan kişinin aklı, akl-ı me'âddır. "Me'âd" kelimesi, geri dönmekden gelir ve âhirete ve Allah'a dönmeye işâret eder.

Burada mühim bir incelik var, onu da söylemeden geçmeyelim. İkisi de lâzımdır insana bu akılların ama şunu da hiç unutmamak lâzımdır ki bunlar, birbirinin aleyhine çalışır çoğu zaman. Zîrâ akl-ı me'âş, nefsin emrindedir ve insanı dâimâ nefsin isteklerine yönlendirir. Nefs de insanın en büyük düşmanıdır, onu felâkete götürür. Onun için akl-ı me'âş ile yapılan işlerin çoğu Allah rızâsına uymaz. Meselâ akl-ı meâşa göre zekât vermek, sadaka vermek mantıksızdır. "Ben çalışdım, ben kazandım, niçin başkasına yedireyim" der. Halbuki zekât ve sadaka Allah'ın emridir. Bunun aksine olarak, akl-ı meâd rûhun emrindedir, o da nefsin arzularına zıd hareket eder. Meselâ oruç tutayım der. Halbuki bu nefsin hiç hoşuna gitmez ama Hakk'ın rızâsı ve kulun menfaati ondadır. 

İnsanların kıymet verdikleri, övündükleri yâhud başkalarında görüp imrendikleri akıl da akl-ı meâşdır. "Çocuğa bak ne akıllı, okulu dereceyle bitirmiş" derler. "Adamdaki zekâya bak, genç yaşda köşeyi dönmüş" derler. "Ne akıllı siyâsetçi, kaç seçimi üstüste kazanıyor" derler. Yani makâm mevki sâhibleri, malk mülk sâhibleri çok akıllı zannedilir dâimâ. Halbuki onlardaki akıl, akl-ı meâşdan ibâretdir. Diğer tarafdan, akl-ı meâda sâhibi olup Allah korkusuyla hareket eden, dâimâ Hakk rızâsı peşinde koşan bir kimseyi halk beğenmez, onu akılsız görür. Halbuki asıl akıllı odur.

Dilimdekin söyler isem gönlümdeki 'ayân olur
'Akl-ı me'âşın bildiği hakîkatde yalan olur
'Ârifâne tevhîd budur Hakk'dan gelir ilhâm olur
'Akl-ı me'âşa uyanın makberesi yılan olur
Listeye geri dön