26 Ekim 2016 tarihinde yayınlanmıştır.
Azîz Kardeşlerim,
Sayısız mesaj aldığım ve her birine tek tek cevap yazmaya çalıştığım mühim bir konuda herkese hitâb eden bir açıklama yazmak artık şart oldu. Bugüne kadar herkese ayrı ayrı yazdığım açıklama ve tavsiyeleri toplu ve detaylı olarak yazmak herkes için daha faydalı olacak kanaatindeyim.
Fakîr'e en çok sorulan soru şu :
- Hangi mürşide gideyim? Kimi tavsiye edersiniz?
Öncelikle şunu belirtmek lâzım ki, tarîkat-ı aliyye âdâbında, mürşid arayan birine "şuraya git, buraya git" diyerek adres vermek yokdur. Aşağıda bunun tek istisnâsını yazacağım. Madem ki bu bir gönül ve nasîb işidir, sırf akılla-mantıkla tavsiye vererek-alarak bir yere varılmaz. O tavsiye ile bir mürşide gidilse de fayda görülmez. Öyle ki, kâmil mürşidler bazen kendisine intisâb etmek isteyen kişiyi, "senin nasîbin bizden değil" diyerek dervîşliğe kabûl etmez. Bazen bir mürşid-i kâmil, kendisine mürâcaat eden fakat nasîbi başkasında olan birisini, bir rüyâ veya kalbine gelen ilhâm ile başka bir mürşide gönderebilir. Geçmişde bunun sayısız misâlleri vardır. Yakînen bildiğim için rahatlıkla söyleyebilirim, Muzaffer Efendi Hazretlerinin de kendisine intisâb etmek için mürâcaat eden birçok kişiyi başka mürşidlere gönderdiğini biliyorum. Hattâ bunlardan biri, o zamanın meşhûr hâfız ve duâhânlarından, Efendi Hazretlerinin de yakın arkadaşlarındandır. Bu zât, çok ısrâr etmesine rağmen, Efendi Hazretleri onu "nasîbin bizden değildir" diyerek bir başka mürşide göndermişdir.
Fakîr, sizlere Efendi Hazretlerinin tavsiye ettiği bir usûlü tavsiye edeceğim. Bir mürşide bağlanarak nefsinizi tezkiye ve kalbinizi tasfiye etmek sûretiyle Cenâb-ı Hakk'a yaklaşmak husûsunda gerçekden niyetli ve azimli iseniz, Cenâb-ı Hakk'a samîmiyetle ilticâ ederek, karşınıza bir mürşid-i kâmil çıkarmasını O'ndan isteyiniz. Bu duânızı kalbden yapar ve talebinizde ısrarlı olursanız ve tabii eğer nasîbiniz de varsa, muhakkak ama muhakkak Allah, sizi dostlarından birine ulaştırır. Hiç ummadığınız bir şekilde feyz alacağınız o zât ile karşılaşırsınız. Bu usûl, sayısız defalar tecrübe edilmişdir, bu hususda şübheye aslâ mahal yokdur zîrâ HÂDÎ-İ MUTLAK ALLAH'dır. Çok çarpıcı bir misâl olarak, Efendi Hazretlerinin ibret dolu şu hâtırasını okumanızı tavsiye ederim.
Efendi Hazretleri bir iftirâya uğrayarak suçsuz yere tutuklanır ve cezâevine girer. Suçu olmadığı anlaşılana kadar aylar geçer. Hâdisenin gerçek sebebi ise içerdeki mahkûmlardan birinin beyânı ile ortaya çıkar. Efendi Hazretleri bu ibretli hâtırasını şöyle anlatmışlardı : "Meğer hapishâneye girmemin sebebi şuymuş. Hulki Bey diye biri var, temiz bir adam. İstimlâk belâsından sademeye uğramış. Namazlı abdestli bir adam, elinde Evrâd-ı Fethiyye var, hep onu okuyor. Bir gün bana, "Efendi Hazretleri çok şükür duâm kabul oldu" dedi. "Ne duâ etmişdin?" diye sordum. "Yâ Rabbi, buraya bir mürşid gönder de beni irşâd etsin diye duâ ettim, Allah da seni gönderdi" deyince ben de, "Hay Allah iyiliğini versin! Böyle duâ mı edilir! Yâ Rabbi, beni buradan çıkar, bir mürşide rast getir' diye duâ edeceğin yerde, bana bir mürşid gönder diye duâ edip beni de lüzumsuz yere buraya getirdin" dedim. Neyse, cezâevindeki mahkûmların ekserîsine istiğfâr ettirdim, tövbekâr olup, doğru yola girdiler.
Bilmem uyarmama gerek var mı? Herhalde siz de farkındasınızdır. Ortalıkda dolaşan bir çok şarlatan özelikle sosyal medyayı da yoğun bir biçimde kullanarak manevî arayış içinde olan samîmî insanları istismâr ediyor. Bunlara çok dikkat ediniz.
Efendi Hazretlerine soruldu "O kadar çok mürşid var ki hakîkî mürşidi nasıl tanıyabiliriz?" dendi. Efendi Hazretleri buyurdular ki :
Allah'a sığınsın, Allah'dan istesin. O nereden tanıyacak hakîkî mürşidi. Ona imkân yok! Birine gider tutunur ama bilmiyor ne olduğunu onun. Mürşid meselesinde Allah'a öyle yalvaracak ki, "Yâ Rabbi senin rızâ-yı şerîfine ve beni sana götürecek olan el hangi eldir, bana bunu göster ve bunu bana nasîb et" diye yalvaracak. Günlerce! Öyle kolay olur mu. Yâhud böyle olmaz, o mürşid, o veliyyullah olan zât, onu sever ve onu kendisine celbetmek için ona bazı kerâmât zuhûr eder, alır onu. Ona sözümüz yok.
Şunu da unutmayınız ki, Allah dostları başlarına bayrak asıp dolaşmazlar. Onlar etraflarına adam toplamaya da çalışmazlar. Onlar makâm, mevkî yâhud şöhret peşinde de değillerdir. Tam aksine gerçek mürşidler, makâm ve dünyâ sevgisini kalblerinden tamâmen çıkarmış, insanların övgüsüne de yergisine de kıymet vermeyen, kendilerine tamâmen Allah'a adamış insanlardır. Siz bakmayın ortalıkda dolaşan, kanal kanal gezerek ekranlarda boy gösteren, sosyal medyada türlü mecralarda fink atanların laf ebeliklerine, ağdalı laflarına, fiyakalı tavırlarına. Bu gibiler, aslını ve hakîkatini bilmedikleri kulakdan dolma bilgilerle, oradan buradan devşirme sözlerle insanları etkileyerek para ve şöhret sâhibi olmaya çalışan zavallılardır, insan şeytanlarıdır bunlar.
Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretleri "sahte mürşidler", "insan şeytanları" ve "şeytanın evliyâsı" gibi meseleler üzerinde çokca dururlar ve hep îkâzda bulunurlardı. "Velîler iki kısımdır, bir veliyyü'ş şeytan vardır, bir de veliyyullah vardır. Şeytan dostları ile Allah dostlarını ayırmak gâyet güçdür. Ancak ilmi ile âmil olan kimseler bu ikisini ayırabilir" buyururlardı. Ziynetü'l-Kulûb nâmındaki kitabında da bu konuya geniş yeren veren Efendi Hazretleri, gerçek mürşidlerin sahtelerinden nasıl ayırd edilebileceğini de gâyet teferruatlı bir şekilde beyân etmişlerdir. Biz de onun bu beyânlarını zaman zaman iktibâs ederek burada yazmışdık. Bu yazıları aşağıdaki bağlantılardan okuyabilirsiniz.
Allah cümlemizi sırât-ı müstakîm üzere sâbit eylesin, ins ü cin şeytanlarının şerlerinden hıfz u emîn eylesin. Âmin bi hürmeti seyyidi'l-mürselîn.