29 Temmuz 2016 tarihinde yayınlanmıştır.
![]() |
"Rabbenâ lâ tuziğ kulûbenâ ba’de iz hedeytenâ veheb lenâ min ledunke rahmeh inneke entel vehhâb" |
Ey komşum! Gel, Allah'ın varlığına ve birliğine ve Resûlünün gerçekliğine şehâdet et de böylece dünyâ ve âhiretde seâdet ve selâmete er.
Yâ İmâm! Allah, bana yardım etmeyince, benim îmânımı dilemeyince, ben kim oluyorum ki ona tâlib olabileyim, hak ve gerçek olan doğru yola nasıl gireyim?
- Acaba, bu leğene damlayan sular, bizim kattan mı geliyor?
- Evet
- Fesübhanallah! Peki, ne zamandan beri bu su böyle damlıyor?
- Tam otuz yıldır, senin aldığın abdestin suyu bu odaya sızıp damlamaktadır ama ne zararı var? Komşumuzsun, leğen dolunca bahçeye döküveriyoruz. Bize incineceğini düşünerek mes'eleyi size de haber vermedik.
- Şu halde bana hakkını helâl et! Eğer bunu zamanında bildirmiş ve beni uyarmış olsaydın, yıllardır sizi böyle rahatsız etmezdik. Sızan yeri tamir ettirir, sizi bu tedirginlikten kurtarırdık.
- Vallahi hatırının kırılmasından çekindim. Haber verseydik, tamir ettireceğini biliyordum. Buna rağmen, bana kırılacağından korktum. Hem de komşu olan zahmeti kendisi çeker ve komşusunu üzmez diye düşündüm. Komşu komşuya yâr olmalı, bâr olmamalıdır, değil mi ?
- Öyledir, öyledir ya... Ey ihtiyar, bana doğru söyle...Senin bu sözlerinde îmâna âşinâlık görünüyor. Senin bu ahlâkın ve tutumun, îmân sâhibi bir mü'minin ahlâkını andırıyor. Gel, tevhîd et ve rahata er, iki cihânda da azîz ol.
- Ya İmâm! Sen, asrımızın büyük âlimlerindensin. Neden bana îmânı zorla kabûl ettirmek istiyorsun? Allah, bana hidâyet kapılarını açmazsa, beni kulluğuna kabûl etmezse, bana tâlib olmazsa, ben nasıl îmâna gelebilirim?
Gitme yâ Hasan, gitme! Yaklaş bana doğru, hakkım sana kat kat helâl olsun, sen de bana hakkını helâl et ve bana îmân telkîn eyle. Zîrâ tam şu anda hidâyet kapısı aralandı, beni de îmâna ve islâma kabûl ediyorlar. Gönlümden küfrün zulmeti kalktı, kalbim îmân ile doldu, göğsümde aşk eseri zâhir oldu, bedenimin bağları çözüldü ve bende kelime-i şehâdete isti'dâd zuhûra geldi.
Yâ Hasan! Sen sus! Dur ve bekle! Zîrâ, şu anda Hakk Celle ve A'lâ Hazretlerinin dergâhından bana vâsıtasız ma'rifet bâbı küşâd olundu, Rabbim bana îmân ve şehâdeti telkîn buyuruyor.
Yâ İmâm! Bu ağlanacak hâl değil, belki sevinilecek bir hâldir. Senin himmetinle bir zât îmâna geldi. Neden Rabbine şükretmiyorsun?
Siz bir âlemde, ben ise başka bir âlemdeyim! Siz bir düşüncede, ben ise bambaşka bir düşüncedeyim! Siz, benim hâlimi ve neden ağladığımı bilemezsiniz. Bu zât, seksen yıl küfür yolunu tuttuğu ve Hakk'dan bîgâne kaldığı halde, son nefesinde kendisine hidâyet kapısı açıldı, başına kulluk tâcı konuldu ve vâsıtasız îmân nasîb oldu ve cennât-ı âliyâta yol buldu. Ben ise, seksen yıldır elhamdülillah îmân yolundayım ama son nefesimde hâlimin ne olacağını bilemem? Eğer son nefesimde hidâyet kapısını yüzüme kapatırlarsa, beni islâmdan reddederek şakîlerden kılarlarsa, seksen yıldır tevhîd ile açılıp kapanan çenem îmânsız kapanırsa hâlim nice olur diye ağlıyorum. O zâtın âkıbetine değil, kendi nefsim için gözyaşları döküyorum.