Hasenü'l-Basrî Hazretlerinin Halîfeye Mektûbu

14 Ocak 2025 tarihinde yayınlanmıştır.

Ömer ibn Abdülaziz
Hasenü'l-Basrî Hazretlerinin, halîfe Ömer ibn Abdülazîz'e gönderdiği nasîhatlarla dolu bir mektûbdur :
Dünyâ gecici bir konak yeridir, devamlı bir ikâmet yeri değildir. Allahu Teâlâ, Âdem'i cennetden buraya cezâ çekmek üzere indirmisdir. Onun için, ey mü'minlerm emîri, dünyâdan sakın. 
Dünyâdaki en iyi azık, onu terketmek, en büyük servet, fakra rızâ göstermekdir. Çünkü dünyâ her ân yeni birinin kanına girer, onun yüceltdiği hakîr olur, onda mal biriktiren fakîr düşer. O, yutanın zehirli olduğunu bilmediği bir şey gibidir. Onun zehri, öldürücüdür.
Dünyâda yarasını tedâvi eden biri gibi ol. Yaralı kişi, uzun sürecek bir ıztırabdan çekinerek kısa süren zahmeti göze alır. Uzun zaman hasta kalmamak icin kısa bir müddet için tedâvinin acısına katlanır. Bu insafsız, aldatıcı ve başdan çıkarıcı gaddardan sakın. O aldatıcı süsleriyle insanları kandırır, kof bir çalımla karşısındakini başdan çıkarır, boş emellerle insanın içine nüfûz eder ve tâliblerini oyalar durur. Onların gözüne alımlı bir gelin gibi görünür. Herkesin gözü onun üzerinde, gönlü ona meftûn, nefsi ona tutkundur.  Herkes dünyâyı kendine yâr zanneder fakat o bütün eşlerini yüz üstü bırakır. Ne kalanlar geçip gidenlerden ibret alır, ne öncekilerin ahvâli şimdikilere ders olur ve ne de âriflerin dünyâ hakkındaki nasîhatları dinlenir.  

Dünyâya âşık olanlar, bir murâdlarına erdiklerinde, gurûrâ kapılırlar, çalımlarından geçilmez, iyice yoldan çıkarak âhireti unuturlar. Akılları fikirleri hep onunla meşgûl olur. Fakat günü gelip de ayağıkları kayıverince, pişmanlıkları ve hayıflanmaları çok büyük olur. Ölüm hâlinin ağırlığı ve acısı başlarına üşüşür, hevesleri kursaklarında kalır. Ona meftûn olan, istediklerinden hiç birini elde edemez. Rûhu yorgunlukdan kurtulmaz. Sonunda âhiret için azık hazırlayamadan çeker gider. Hazırlık yapmadığı bir diyâra doğru gider. 
Ey mü'minlerin emîri! Aman dünyânın bu hâllerine aldanmakdan sakın! Bu aldatıcı dünyâda bulunduğun hâlde, mümkün olduğu kadar ondan uzak dur. Dünyâya tutkun olanlar, ne zaman bir nimete nâil olsalar, o nimet onları mutlakâ bir kötülüğe götürür. Yani dünyâdaki zararlı şeyler de yararlı şeyler de sonunda insanı zarara sürükler. Onun bolluğunun arkası belâdır. Orada kalmak yok oluşa doğru adım atmakdır. Onun sürûru hüzünle karışıkdır. Oradan arkasını dönüp giden bir daha geri gelmez.  İstikbâlin ne getireceği bilinmediğinden, hep yalancı ümîdleri ve boş emelleri bekler durur. Nimetleri bir keder, yaşantısı sıkıntılıdır ve insanoğlu dünyâ üzerinde hep bir tehlike ile karşı karşıyadır.  
Aklı başında olan ve önünü gören herkes orada dâimâ endişe ve korku içindedir. Elindekileri kaybedeceğinden endîşe içinde, başına her ân bir belâ gelebileceğinden korku içindedir. Cenâb-ı Hakk bu husûsda hiç bilgi vermemiş olsaydı, insanları hiç uyarmamış olsaydı bile, dünyânın kendisi insanları uyarmaya ve gafletdekileri uyandırmaya yeterdi. Halbuki Allahu Teâlâ, dünyâdan sakınmayı bildiren pek çok âyet indirmiş ve onun mâhiyetini açıklayan pek çok nasîhat vermişdir. Buna rağmen insan nasıl olur da uyanıp kendine gelmez. Allahu Teâlâ katında dünyânın bir değeri olmadığı gibi, onu yaratdığından beri semtine dahi nazar kılmış değildir. 
Dünyâ bütün anahtar ve hazîneleri ile birlikde Peygamberimiz'e arzedilmiş ve bütün bunlar Allah'ın mülkünden bir sivrisinek kanadı kadar bir şey eksiltmeyecekken, Resûl-i Ekrem bunu kabûl etmeyip dünyâdan yüz çevirdi. Çünkü Allahu Teâlâ'nın emirlerine muhâlefet etmemek, O'nun sevmediğini sevmemek ve O'nun hakîr kıldığını yüceltmemek Resûlullah'ın en bâriz vasıflarındandı. 
Bunları sana hatırlatıyorum ki, Allah'ın emirlerine karşı gelmeyesin, yaratıcısının hoşlanmadığına gönül vermeyesin, sâhibinin hakîr kıldığını değerli görmeyesin.
Allahu Teâlâ imtihan maksadıyla sâlih kullarını dünyâ nimetlerinden mahrûm bırakır. Düşmanlarına ise aldanmaları için dünyâ nimetlerini bol bol verir. Dünyâya aldanan ve bu nimetlere sâhib olanlar, şerefli kişiler oldukları için bu nimetlerin kendilerine ihsân edildiğini zannederler. Bütün mahlûkâtın en şereflisi olan Muhammed aleyhisselâmın açlıkdan karnına taş bağladığını ve O'na Cenâb-ı Hakk'ın nasıl mukâbelede bulunduğunu unuturlar. 
Rivâyete göre Cenâb-ı Hakk Hazret-i Mûsâ'ya şöyle buyurmuş : "Dünyâ nimetlerinin sana yöneldiğini görürsen, 'İşte cezâsı peşin verilen bir günah' de. Fakîrliğin sana yöneldiğini görürsen, "Allah'ın sâlih kullarının alâmeti, hoşgeldin' de. 
Dilersen Allahu Teâlâ tarafından bir rûh ve kelime olan Meryem oğlu Îsâ aleyhisselâma uy. O şöyle derdi : "Katığım açlık, şiârım takvâ, elbisem kaba kumaş, yakıtım güneş, lambam ay, bineğim ayaklarım, yiyeceğim yeryüzünün bitirdiklerdir. Akşamları bir şeyim yok, sabahları da bir şeyim yokdur. Ama yeryüzünde benden daha zengini de yokdur".
Listeye geri dön