Ahmed Muhtâr Efendi'nin postnişîn olduğu Sütlüce'deki Hasırîzâde Dergâhı'nın cümle kapısı
Ahmed Muhtar Efendi Hazretleri (1820-1901), Sütlüce'deki Hasırîzâde Tekkesi'nin dördüncü postnişînidir. Meşîhati 1864-1879 yılları arasındadır. Ahmed Muhtâr Efendi, Sa'diyye hilâfetini babası Şeyh Süleymân Sıdkî Efendi almışdır. Ayırca Mevleviyyeden ve Şazeliyyeden de hilâfeti vardır. Hüseyin Vassaf Efendi "Sefîne"sinde bu zât hakkında şu bilgileri veriyor :
Son derece halîm olmakla berâber emr-i dîn ü tarîkatta pek mütemessik ve sünnet-i seniyyeye ittibâ’da kavîyyü’l-himme idi. Herkese bezl-i iltifât eder ve pek mütevâzi' bulunur idi. Ulemâ ve sulehâya muhabbeti pek ziyâde idi. Hücresinde yalnız kaldıkça, dâimâ ezkâr-ı ilâhîyye ile meşgûl olurdu. Hengâm-ı müsâhebette, söylemekten ziyâde dinlemeye meyli gâlip idi. Ale’l-ekser, Kûtü’l-Kulûb ve Risâle-i Kuşeyriyye ve kütüb-i sûfiye mütâlâa ederdi. İmâm Şa’rânî’nin âsârını tetebbua meyli ziyâde idi. “Şeyh Şa’rânî, şeyhim, Letâifü’l-Minen mürşidimdir.” buyururlar imiş.
Merâsimden hoşlanmazlar idi. Dergâhdan, âdet hükmüne girmiş ba'zı merâsimi bile kaldırmıştır. Bir müddet sonra, hıdmet-i meşîhati, mahdûmu Elîf Efendi’ye terk ile, ziyy-i meşâyıhı li-ecli’t-tesettür terk ile, fes üzerine sarık sarmağa başlamıştı. Her işi mahdûmuna havâle etmiş idi. Semâ-hânede, esnâ-yı zikirde, misâfir gibi fakat ale’d-devâm bulunurlar idi. Selef-i sûfiyyûn tarzında imrâr-ı hayât ederlerdi. Zarîfâne ve sûfiyâne eş’ârı vardır.
Ahmed Muhtâr Efendi 1921 senesinde Hakk'a yürümüş ve dergâh-ı şerîfdeki türbeye sırlanmışdır. Kaddesallahu sırrahul âlî ve nefa'anallahu bi şefâ'atihî.
BAZI NUTK-İ ŞERÎFLERİ
Usât-ı ümmetinden bir zelîlem yâ Resûlallah
Sudâ'-ı cürm ile gâyet alîlem yâ Resûlallah
Gider benden bu gaflet zulmetin nûr-i hidâyetle
Elim tut düşmüşüm rahm et sefîlem yâ Resûlallah
Hevâ-yı nefs ile ömrüm geçirdim eyledim zâyi'
Recâ-yı 'afva yüzüm yok hacîlem yâ Resûlallah
Vücûdun 'âlemîne bâis-i gufrân-ı rahmetdir
Meded âsîler içre bî-mesîlem yâ Resûlallah
Ne ten ister ne cân ister ne nam ü ne nişan ister
Alaydın hâkine medfûn kefensiz yâ Resûlallah
Bağışla Hazret-i Zehrâ ile "Sıbteyn"e Muhtâr'ı
Der-i âl-i abâya ben dahîlem yâ Resûlallah
Âşık-ı dîdar-ı Hakk subh u mesâ giryân olur
Şem’-i aşka per yakar pervâne-veş püryân olur
Cism ü cânın terk idüb yine ademle nâ-bedîd
Kurtulur ahkâm-ı unsurdan serâpâ cân olur
Hark idüb keştî-i cismin bahr-ı aşka gark ider
Ka’r-ı deryâda muhassal-ı gevher ü mercân olur
Dergeh-i Hakk’da irâdet- bahş olub bî-hûd olur
Iyd-ı vasl-ı yâra İsmâil gibi kurbân olur
Ger fezâ-yı câna Muhtâr eylesen bir kez sefer
Anda bî-keyf ü kem esrâr-ı Hudâ seyrân olur
Rûy-i siyâhım ile dergâha huzûr-ı şeyhe niyâze geldim
Cürm ü günâhım ile dergâha huzûr-ı şeyhe niyâze geldim
El meded meded meded Sadeddin
Ene dahîlek sultan Sadeddin
Nefs eline düşmüş esîrem ben derbeder gezmekden hakîrem ben
Lutfeyle sultânım fakîrem ben huzûr-ı şeyhe niyâze geldim
El meded meded meded Sadeddin
Ene dahîlek sultan Sadeddin
Durmuş kapında bunca mürîdân ser-bende âciz baş açık üryân
Birlikte bu Muhtâr-ı perîşân huzûr-ı şeyhe niyâze geldim