26 Şubat 2023 tarihinde yayınlanmıştır.
Tarîkat-ı aliyye rızâ ve teslîmiyyet üzerine kuruludur. Sâlikin yegâne maksûdu, Allah rızâsı olmalıdır. Hakk rızâsı dışında bir gâye, velev ki cennet arzusu olsun, seyr u sülûke mânidir. Nitekim büyük pîr Hazret-i Nûreddin Cerrâhî kaddesallahu sırrahu'l-âlî Mürşid-i Dervîşân'ında bu husûsda şöyle buyuruyorlar :
A'mâl, tâ'at ve 'ibâdât, mutlakâ li-vechillâh olmalıdır. Dervîş, işlediği 'ibâdât mukâbelesinde Hudâ-yı Müte'âl'den nesne niyâz eylediği gibi tarîkatden düşer. Zîrâ şirk etmiş olur. Yani 'ibâdeti Allahu 'Azîmü'ş-Şân için etmeyüp, belki o niyâz eylediği husûs için etmiş olur. Bu nice ibâdet olur! Halbuki 'ibâdetde hulûs lâzımdır. Yani 'ibâdât ü tâ'atı bir nesne için olmayup mahzâ rızâen-lillâh için ola. Kâlallahu Te'âlâ, "وَاصْبِرْ نَفْسَكَ مَعَ الَّذِينَ يّدْعُونَ رَبَّهُمْ بِالْغَدَوةِ وَالْعَشِيِّ يُرِيدُونَ وَجْهَهُ".
İmdi 'ibâdetden murâd, vechullahdır, gayrı değildir. Gayrı isteyene tarîk değil, kendi evinin kapısı bile açılmaz. Kendi 'ibâdet etdim sanır. O hod, Hudâ'ya şirk etmeye mukayyeddir. Ne'ûzübillâhi Te'âlâ.
Rızâ ve teslîmiyyete mugâyir işlerden biri de havasla, büyüyle, sihirle ve bu gibi şeylerle uğraşmakdır. Bunlar, bildiğimiz ilimlerle ve âletlerle yapılamayan işleri yapmaya yarar. Pek çok çeşidi vardır. Hepsi de tarîkat ehline yasakdır. Neden? Çünkü bunda Hakk'ın kazâsına râzı olmamak vardır. Yine Pîr Nûreddin Cerrâhî Hazretlerine kulak verelim, şöyle buyuruyorlar :
Bâhusûs ki, zamâne dervîşlerinin büyük fikirleri budur ki, "esmâullahı işletebilsem de, onunla mahbûblar teshîr eylesem". A'mâl-i sâlihâtla, mübâhâti istemek câiz değilken, bu, hod küfürdür. Bunu nice kabûl ederler, ibâdet etdim demeğe nice yüzleri olur! Allahümma'hfaznâ ecma'în.
Meşâyih-i kirâm, kaddesallâhu esrârahum, ekseriyâ gâh kabz, gâh bast üzere olmuşlardır. Hâlâ ki, onların çok şeye sözleri geçer ve kudret-i ilâhiyye ile çok şeye de kuvvet ve kudretleri vâr iken, Allahu 'Azîmü'ş-Şân'dan kendini isterler ve gayrı talebi hatırlarına gelmez, hayâ ederler. Kazâ ve kaderden ne sudûr ederse, rızâ gösterüp gâh sabr ve gâh şükr üzere olurlar. Yani mihnet gelse, sabrederler ve ni'met gelse şükrederler.
Bu da büyük mürşidlerimizden Üsküdarlı Nasûhî Hazretlerinin tenbîhâtıdır :
Vefke i'tibar câiz değildir. Cifr, reml ve nücûm, ulûm-i muntamısadır, ehli yokdur, olsa dahi şûmdur. Eğer vefke ve cifre ve remle ve nücûma ve kâhine i'tikâd ederseniz, bizimle âşinalık eylemezsiniz. Bakî tefattun men lehü'l-iz'ânındır.