Hayâli Hakîkat Zannedenler

5 Temmuz 2024 tarihinde yayınlanmıştır.

Vesiletü'l-Meram

İsmâil Hakkı Bursevî Hazretleri Vesîletü'l-Merâmında buyuruyorlar ki :

Bir nesne ki harâm ve müştebih ola, onu tenâvül etmek münâcât-ı Bârî'ye mâni' olduğu gibi mübâh olduğu sûretde dahi isrâf üzerine olıcak, mâni'-i münâcâtdır. Zîrâ Hakk’a tekarrüb etmek yine emr-i şer'î iledir. Ve şol ki emr-i şer'den hâric ola, hikmet-i şer'i bilmedi. İşte mübâh dahi mübâh-ı kat'î olduğu sûretdedir, yoksa herkes aklı ile mübâhdır, dediği değildir. Zîrâ herkesin 'akl-ı ma'âş ve nefs-i emmâresine göre istitâbe etmediği nesne kalîldir. Bu ise nefsü'l-emre muhâlifdir. Zîrâ bazı mübâh sûretinde nesneler vardır ki, fî-nefsi’l-emr habîsdir ki, onun habâsetini ehl-i şer'in her biri bilmez. Zîrâ zâhir-i şer'de bazı ruhsatlara kıyâs eder. Bu ise kıyâs-ı 'aklîdir. Belki bâtın-ı şer'a nazar edip ol nesneyi hakâik ile tatbîk etmelidir. Pes hakâika kâdir olmayan ve ma'ârif-i hakkâniyyeye vüsûl bulmayan kimse ne vech ile habîs ve tayyibi fark edebilir. Belki İsm-i Mudil'de iken hidâyet da'vâsına düşer.

Bu fakîre bir zamân bir ehl-i riyâzet Hindî tereddüd ederdi. Fe emmâ tarîk-i şer'den hâric idi ki, ehl-i münkerât idi. Velâkin istidrâcı bilmez. Ve İsm-i Mudill'in ahkâmını fehm eylemezdi ve hayâlâtı hakâik kıyâs ederdi. Bu sebebden her gece mi'râc etmek da'vâsın eylerdi. Ve bazı kelimât-ı hayâliyye söylerdi. Burası ise sâliklerin mezâlik-ı akdâmındandır. Zîrâ hâric 'âlemde, mi'râc-ı hayâlî vardır ki, onu bilmeyen bâtın-ı âlemde mi'râc-ı hakîkî zanneder. Zîrâ bâtın-ı 'âlem dedikleri melekûtdur ki, dâhil-i 'âlem dahi derler. Ve herkes 'âlem-i melekûta yol bulmaz. Zîrâ huceb-i 'âlem-i mülk ona berzahdır. Ve arada berzah-ı 'azîm var iken mâverâsına nice güzâr olunur. Cebel-i Kâf'a güzâr gibidir ki, deryâ-yı muhît ona hâciz-i hasîndir. Onun için 'ulemâ-i rüsûmun ilmine şu'ûr derler. Zîrâ şu'ûr mâverâ-ı perdeden idrâke derler.

Pes orada 'ilm var ve 'ayn yokdur. Ve yakîn-i hakîkî 'aynın semerâtındandır, 'ilmin değil. Hattâ ilimde rüsûh olduğu gibi 'aynda dahi rüsûh vardır. Pes rüsûh bulunmadıkça her 'ayna dahi i'tibâr olunmadı. Fe keyfe ki 'ilme. İşte bu takrîrden fehm olundu ki, hayalî olan nesne dimâğdadır. Ve 'aynî olan nesne kalbdedir. Ve Kur`ân ve ilhâm kalbe nüzûl eder. Yoksa hayâle değil. Belki hayâle nüzûl eden şiirdir. Onun için muhayyel şiirdir, derler ve isâbet ederler. Zîrâ 'ilm-i simyâ gibi hakîkati yokdur. Nitekim 'ilm-i beyânda eş'âr-ı hayâliyye okuyanlara hafî değildir.

Hazret-i Şeyh'in buyurduğu gibi hayâl âleminde dolaşan pek çok insan var. Bunlar türlü türlü hayâller görüyorlar ve bunları gerçek zannediyorlar. Kimisi ikide birde Allah'ı gördüğünü iddiâ ediyor, kimisi sık sık Peygamber'le görüşdüğünü söylüyor, kimisi göklere yükseldiğini, melâike arasına karışdığını, kimisi cennetleri dolaşdığını filan söylüyor. Kimisi de kendi hayâl âleminde evliyâullah ile senli benli bir muhabbet içinde. Sanki babasının oğlu ile görüşüyor, alıyor, veriyor, sarılıyor, kucaklıyor filan. Bakıyorsun doğru dürüst namazı yok, abdesti yok, hattâ îmânı da biraz şübheli. İşte bunlar hep Şeytan'ın oyuncağı olmuş kimseler.

Neler geldi neler geçdi felekden
Un elerken deve geçdi elekden

Listeye geri dön