1 Ocak 2022 tarihinde yayınlanmıştır.
Lugat ma'nâsı itibarıyla hayret, şaşırmak, yolunu kaybetmek, hüküm veremeyecek duruma düşmek demekdir. Tasavvufî bir tabir olarak ise, seyr u sülûkde mühim bir makâma işâret eder. Bu makâme erişen kişi, Cenâb-ı Hakk'ı bilmek husûsunda aczini anlamış ve bu yüzden hayrete düşmüşdür. Bu yüzden şöyle denilmişdir, "Hakk'ı bilmekde aczini bilmek Hakk'ı bilmekdir".
Hayret makâmı, çok yüksek bir makâmdır, büyük velîlere ve peygamberlere mahsûsdur. Peygamberlerin efendisi ve insanların en mükemmeli olan Peygamberimiz, "Sübhâneke mâ arafnâke hakka ma'rifetike ya marûf" yani "Ey marûf olan Allah, biz seni hakkıyla bilemedik" buyurmakla hayret makâmına işaret etmişlerdir.
Büyük velîlerden Zünnûn-ı Mısrî, "Allah'ı en iyi bilen kişi, hayreti en ziyâde olandır" buyurmuşdur. Sôfiyye tâifesinin efendisi Cüneyd-i Bağdâdî Hazretleri de, "Tefekkürün ulaşabileceği en son nokta hayretdir" buyurmuşlardır. Yine büyüklerden Sehl et-Tüsterî Hazretleri, "Marifetullahın nihâî noktası hayretdir" demişlerdir.
Hayreti basit olarak anlatmak gerekirse, şöyle tarîf edebiliriz. İnsan, Cenâb-ı Hakk'ı ne zâtı ne de sıfatları itibarıyla ihâta edebilir. İhâta etmek şöyle dursun, tam ma'nâsıyla idrâk dahi edemez. Zîrâ akıl kıtdır, mahdûddur. Halbuki Cenâb-ı Hakk'ın zâtı ve sıfatları nâ-mahdûddur. İnsan, Hakk'ı tanımak için ne kadar gayret gösterirse göstersin, aklı ve idrâki buna yetmeyeceği için hayrete düşer.
Zât ve sıfatlar husûsunda bu böyle olduğu gibi, ef'âl ve eşyâ hakkında da böyledir. Zîrâ insan Cenâb-ı Hakk'ın fiillerinin ve O'nun halk etdiği en basit bir maddenin, eşyânın, mahlûkun dahi künhüne, esrârına vâkıf olamaz. Meselâ yer çekimi diye bir şey vardır, herkes bunu bilir ama bu işlere ömrünü vermiş olan fizikçiler bile yer çekimini açıklayamaz, sebebini bulamaz. O zaman da hayrete düşer, aczini anlar. Dikkat ederseniz, böyle bir hayret için sôfî olmak da şart değildir, hatta adamın müslüman olması da gerekmez, ilim sâhibi olması, ilimde ilerlemiş olması kâfîdir.
İşte, nasıl ki ilim deryâsında ilerleyen kişi gide gide bir gün aczini anlıyor ve öğrendiklerinin bir hiç olduğunu itiraf ediyor ve büyük bir hayrete düşüyorsa, marifetullah deryâsında kulaç atan insan da bir mertebeye geldiğinde, Hakk'ın tecelliyâtının sonsuzluğu karşısında aczini anlar ve derin bir hayrete düşer. Nasıl ki bir ilim adamı böyle bir seviyeye geldiğinde yapdığı işden daha çok keyif alıyor, şevkleniyor ve kendisinde tarifi mümkün olmayan bir haz meydana geliyorsa, Hakk'a ârif olan zevât da bu makâma erdiklerinde, büyük bir haz duyarlar, aşkları ziyâdeleşir, şevkleri artar.