Hayvanlar İnsanlardaki Kötü Huyların Sembolleridir

8 Mart 2024 tarihinde yayınlanmıştır.

Rüya

Büyük mürşidlerimizden Niyâzî Mısrî Hazretleri buyuruyorlar ki :

Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellem buyurdular ki, “Benim ümmetim âhiretde on bölük haşr olurlar, kimi maymun ve kimi domuz ve kimi de başka sûretlerde” . Büyük müfessir Kadı Beyzâvî, "فنأتون افواجا" âyet-i kerîmesinin tefsîrinde bazı insanların âhiretde bu hayvanların şekline girmelerinin sebebini, o kişilerin dünyâda iken, o hayvanların huyları ile huylanıp, sıfatları ile sıfatlanmış olmaları diye beyân etmişdir. Meselâ maymunun sıfatı koğuculuk ve gıybetdir. Hınzırın sıfatı haram yemekdir. Meselâ bir kimsenin huyu koğuculuk ve gıybet etmek olsa, o kimsenin her ne kadar sûreti insân ise de sîreti maymundur. Lâkin görünmez olduğu zaman kendini o sûretde bulur ve mahşerde o sûretle kalkar. Allah muhafaza etsin. Meğer ki ölmeden önce tövbe edip o sıfatdan kurtulmuş olsun.

Sultân-ı Kevneyn sallallahü aleyhi ve sellem Hazretleri "النوم أخ الموت en-nevmü ahü'lmevt" yani uyku ölümün kardeşidir buyurdular. Yani bir kişi öldüğü zaman ne hâl olacak ise uykuda dahi kendini o hâlde görür. Eğer “حاسبوا قبل أن تحاسبوا hâsibû kable en tuhâsebû" yani "hesâba çekilmeden önce kendinizi hesâba çekiniz" sözüyle işâret edilen muhâsebe ehlinden ise, her zaman muhâsebe olunur. Meselâ rüyanda tilki gördün ise kendi sıfatındır. Onu sana Hakk Teâlâ'nın göstermesi, hîle sıfatından kurtulmağa çâre bulman içindir. Rüyâda maymun görürsen "koğu ve gıybeti terk eyle" demekdir. Rüyada hınzır görürsen "haram yemeği terk eyle" demekdir. “Ölmezden evvel ölün” denilmesi de bu muhâsebeye işâretdir.

Bir kimse, bir mürşid-i kâmile bî‘at etse, muhâsebe ehli olur ve iyi ve kötü 'âlemde ne var ise hepsini görür, geçirir. Önce kötü sıfatlarını görmeğe başlar ve şeyhin telkîn etdiği ismullah, o sıfatları mahveder. Zamanla öyle bir mertebeye varır ki, çoğu zaman peygamberleri ve velîleri görür. İşte bu gibi rüyalar, o kimsenin sîretinin artık insan sîreti olduğunu gösterir. Tıpkı bunun gibi bir kimse, seyr ü sülûkünü tamamladıkdan sonra, "Ben kâh bulut olurum, kâh hayvân, kâh insân olurum" dese hakîkati söylemiş olur zîrâ insân mertebesine gelinceye kadar o merhalelerden birer birer geçmişdir.

Aynı husûsda Erzurumlu İbrâhim Hakkı Hazretleri de şöyle Marifetnâmelerinde buyuruyorlar ki :

Ey azîz! Malûm olsun ki ehl-i irfân demişlerdir ki, âlemde halk olunan envâ'-ı hayvânâtın eşkâl ve sûretlerinin eşbâh ve emsâlleri insanda hem-vârdır ki ahlâk-ı zemîme-i behîmiyyesidir. Meselâ sûret-i kibr, kaplana müşâbihdir. Ve sûret-i tasallut esede (aslan) mümâsildir. Ve sûret-i hased, zi'be (kurd) müşâkildir. Nitekim Hazret-i Yakûb aleyhisselam kendi evlâdının, Hazret-i Yûsuf aleyhisselama olan hasedlerinden, iftirâk vak'asından mukaddemce, vâkı'asında yedi zi'b sûretinde Yûsuf aleyhisselamın üzerine hamleye hücûm ider görmüşdü. Anın içün evlâdı ona, "اَرْسِلْهُ مَعَنَا ersilhü ma'anâ" dediklerinde, "اَخَافُ اَنْ يَأْكُلَهُ الذِّئْبُ ehâfu en ye'külehü'z-zi'b" demesiyle ta'allül buyurmuşdu.
Pes, gönülde sûret-i gadab, kelb(köpek)dir ve sûret-i hîle sa'leb(tilki)dir ve sûret-i gaflet, erneb(tavşan)dır ve sûret-i şehvet-i ferciyye har(eşek)dir ve dübüriyye hôk(domuz)dur ve sûret-i şehvet-i batniyye ganem(koyun)dur ve sûret-i kesret-i ekl, bakar(öküz)dür ve sûret-i tamah, nemle(karınca)dır ve sûret-i buhl, faredir ve sûret-i kîn, cemel-i ebyaz (beyaz deve)dir ve sûret-i vicd, cemel-i ahmer(kırmızı deve)dir ve sûret-i adâvet hayye(yılan) ve sûret-i ezâ akrebdir ve  sûret-i vesvese zenbûr-i asfar(sarı arı)dır. Ve sûret-i ahlâk-ı sâire, eşkâl-i hayvânât-ı sâireye müşâbihdir.  
Hattâ ahlâk-ı zemîmeden birine gâlib olan gönül, vâkı'ada kendini ol sûretde olan hayvana da gâlib görür. Mesela gâlib-i şehvet-i ferciyye olan kimse, vâkı'asında râkib-i hımâr (eşeğe biner) olur. Ve eğer mağlûb ise, kendini zîr-i harda (eşeğin altında) bulur. Ve ahlâk-ı sâire dahi bu kıyâs ile malûm olur. Çünki insân, berzah-ı câmi' ve mazhar-ı külldür. Pes cemî' suver-i hayvânât ve eşkâl-i kâinât, anın zâhir ü bâtınında sûret bulup teşekkül kılmılşdır ve iktizâsınca zuhûra gelmişdir. Ve tehzîb-i ahlâk eden gönül, âyîne-misâl sâfî olup, cümleyi kendinde bulmuşdur.

Listeye geri dön