4 Nisan 2022 tarihinde yayınlanmıştır.
Dilden dile dolaşan meşhûr hikâyelerdendir. Bu hikâye Mesnevî-i Şerîf'de de geçer. Hazret-i Mevlânâ, o eşsiz uslûbu ve o mürşidâne tavrı ile şöyle beyân buyuruyorlar :
Genç bir adam Mûsâ Peygamber'e geldi, "Bana hayvanların dilini öğret" dedi. "Öğret de evcil ve vahşî hayvanların konuşmalarından dînim için ibret alayım. Çünkü insanoğlunun dili hep su, ekmek ve dalavere üzerine kurulu. Olur ki hayvanların başka derdleri, başka tedbirleri vardır".
Mûsâ Peygamber ona dedi ki, "Vazgeç bu hevesden. Çünkü bunun önünde ve ardında bir çok tehlike var. İbret ve uyanıklığı, kitâbdan, konuşmadan, sözden ve dudakdan değil, Allah'dan iste".
Adam, onun isteğini reddetmesiyle daha da isteklendi. Malûm ya, insan bir şeyden men edilince ona karşı daha harîs olur. "Ey Mûsâ", dedi adam, "Kıymet taşıyan her şey, senin nûrun parlayınca kıymeti senden buldu. Ey cömert, bu arzumdan beni mahrûm bırakman senin lutfuna yaraşmaz. Bu zamanda Hakk'ın vekîli sensin. Sen bana mâni' olursan bundan büyük bir ümidsizlik hâsıl olur".
Mûsâ nebî Cenâb-ı Hakk'a yöneldi, "Rabbim" dedi, "Şeytan bu akılsız adama bir oyun oynuyor. Öğretsem onun zararına olacak, öğretmesem kalbinde kötülük doğacak" dedi. Allah Celle buyurdu, "Yâ Mûsâ, sen öğret ona. Çünkü biz kerem sâhibiyiz, isteyeni aslâ geri çevirmeyiz". Mûsâ aleyhisselâm, "Rabbim", dedi, "Öğretirsem pişmanlık duyacak, dövünüp yırtınacak".
Güç herkese yaraşmaz. Takvâ sâhibleri için âcizlik daha hayırlıdır. Bu yüzden fakr, fahrdir. Çünkü âciz el takvâda kalır. Varlık ve zenginlik bu yüzden makbûl değildir. Zîrâ güçlü olan sabrı bırakır. Âcizlik ve fakirlik, insanın hırs ve endîşe belâlarından emîn olmasını temin eder. Endîşe ve hırs, Şeytan'a av olan kimsenin boş ve lüzumsuz arzularından doğar. Kil yemeye alışan kişide kil arzusu olur. O zavallı, gülbeşekeri hazmedemez.
Allahu Teâlâ buyurdu ki, "Onun dilediğini verip irâde bakımından onun elini çöz. Zîrâ ibâdetin tadı tuzu irâdedir. Yoksa bu felek istemeden dönüyor, feleğin dönüşüne ne ecir var, ne de cezâ. Hesâb günü marifet, irâdededir. Bütün âlem Allah'ı tesbih eder fakat bu zoraki tesbihin ecri yokdur. O gencin eline kılıç verip aczini gider de bak bakalım gâzî mi oluyor yoksa haydut mu? İrâdesinden dolayı "ve lekad kerremnâ" diye vasfetdiğimiz insanın yarısı bal arısı, yarısı yılan olmuşdur".
Mü'minler, bal arısı gibi bal kaynağıdır, kafirlerse yılan gibi zehir kaynağıdır. Mü'min seçilmiş bitkiler yer de bal arısı gibi tükürüğü hayat olur. Kâfir ise irinden oluşan bir şerbet içer de yediğinden zehir meydana gelir. Allah'ın ilhâm etdikleri, hayat kaynağı, arzularına aldananlar ise, öldürücü zehirdir. Dünyadaki medh ü senâlar, alkışlar ve âferinler, irâde ve şuur sâyesindedir. Serseriler zindana düşünce takvâ ve zühde yönelip Hakk’ı zikretmeğe başlarlar. Güç yok olunca fiilde kıtlık olur. Kendine gel, sermâyeni almasın ecel. Gücün kâra sermâyedir. Aman dikkat! Kudret zamanını gözet, sakın kaçırma. İnsan, "kerremnâ" kır atına biner ve kavrayış eline irade dizginlerini alır.
Mûsa yine ona güzellikle nasîhat etdi, "Senin bu arzun yüzünü solduracak" dedi. "Gel sen bu sevdâdan vazgeç, Allah'dan kork. Bunu fikri sana ilhâm eden Şeytan'dır, onun maksadı seni aldatmakdır" dedi. O genç ısrâr etdi, dedi ki, "Hiç olmazsa köpekle tavuğun lisânını öğret" dedi. Mûsâ nebî "Peki öyleyse sen bilirsin. Haydi git, istediğin olacak, o ikisinin konuşmalarını anlayacaksın" diyerek onu gönderdi.
Sabah olunca bir deneme yapmak için eşikde beklemeye başladı. Hizmetçi sofra bezini silkeledi ve yemekden artan bayat bir ekmek parçası yere düşdü. Horoz hemen onu kapdı. Köpek kızdı, "Sen bize zulmetdin" dedi, "Haydi defol buradan. Sen buğday tânesi, arpa tânesi yâhud da başka tahılları yiyebilirsin halbuki ben bunları yiyemem. O ekmek parçası benim hakkımdı, onu haksız yere sen kapdın" dedi. Horoz dedi ki, "Üzülme, Allah sana bunun yerine başka bir şey verir. Şu adamın atı telef olacak, yarın sabah doyasıya yersin. Bilmiyor musun atın ölümü köpeklere bayramdır. Hiç çalışmadan bol rızık gelir önüne". Adam bunu duyunca hemen atını satdı. Horoz köpeğe mahcûb oldu. Ertesi gün aynı horoz yine ekmeği kapınca köpek açdı ağzını yumdu gözünü. "Bre dalavereci horoz! Bu senin kaçıncı yalanın. Hem zâlimsin, hem yalancısın, hem de nûrsuzun tekisin. Telef olacak dediğin at nerede? Bre kör müneccim! Sen doğrulukdan mahrûmsun" dedi.
Hâdiseden haberdar olan horoz, "O at başka yerde telef oldu" dedi. "Adam atı satıp zarardan kurtuldu, zarar başkasının oldu" dedi. "Fakat sen yine de üzülme, yarın katırı telef olacak ve o nimet yalnız köpklerin olacak. Adam bunu duyuar duymaz, koşdu gitdi hemen katırını da satdı. Hem zarardan hem üzüntüden kurtuldu.
Üçüncü gün köpek horoza dedi ki, "Ey yalancıların başı! Davullu zurnalı sahtekâr! Hani katır ölecekdi? Horoz dedi ki, "Adam alelacele katırı satdı. Ama yarın da kölesi belâya uğrayacak. Köle ölünce akrabaları köpeklere ve dilencilere yiyecek verecek". Adam bunu duyunca hiç durur mu, hemen kölesini de satdı. Şu nimet sâyesinde üç belâdan kurtuldum diye seviniyor şükürler ediyordu.
Köpek yine köpürdü, horoza hakâretler yağdırdı. Horoz dedi ki, "Üzülme, yarın kendisi ölecek. Mirasçıları da yas tutarken bir sığır kesecek. Ev sâhibi ölüp gidecek, sana yarın okkalı bir yiyecek gelecek. Gelen geçen, köyün ortasında ekmek parçalarıyla yemek artıklarına kavuşacak. Kurbân edilen sığırın etiyle yufkalar, köpeklerle dilencilerin önüne bol bol dökülecek".
At, katır ve kölenin ölümü, aslında bu kendini bilmez mağrûrun belâsını def ediyordu. Mal kaybedip üzülmekden kaçınarak malını artırdı da kendi kanını dökdü. Dervîşler neden riyâzat çekerler? Bedene gelen belâ, canların bekâsıdır da ondan. Bir sâlik, bekâ bulmuyorsa niye bedenini güçden düşürüp helâk etsin ki? Kişinin canı verdiğinin karşılığını görmüyorsa iyilik ve amel için niye kolunu kıpırdatsın? Kâr ummadan veren ancak Allah'dır, Allah'dır, Allah. Ya da ilâhî ahlâkla ahlâklanıp nûra dönüşen ve mutlak parıltıya eren Hakk dostudur. Çünkü o ganîdir, herkes fakîr. Bir fakîr nasıl karşılıksız al, diyebilir? Bir çocuk, elmayı görmedikçe kokmuş soğanı elinden bırakmaz. Bunca esnaf, bu maksadla, bu kazanç kokusunu alarak dükkânlarda oturur. Onlar, yüz türlü güzel mal sergileyip içlerinden yapacakları kârı düşünürler.
Adam, "Üç büyük belâdan kurtuldum" diye şükürler edip seviniyordu. "Tavukla köpeğin dilini iyiki öğrendim de bu kötü hâdiselerin zararından kurtuldum" diye düşünüyordu.
Ertesi gün, köpek horoza hitâben dedi ki, "Sendeki bu kaçıncı yalan dolan? Zâten yalan dışında bir şey uçmaz ki senin yuvandan". "Hâşâ" dedi horoz, "yalancılıkla sınanmak bana ve cinsime yakışmaz. Biz horozlar müezzinler gibi doğru sözlüyüzdür. Güneşi gözetler, vakti takib ederiz. Tepemize leğen geçirsen bile biz içerde de güneşi gözetleriz. Velîler de güneşi gözetlerler. Beşer olmakla birlikde ilâhî sırlara vâkıfdırlar. Hakk, bizim soyumuzu namazı duyurmak için insana hediye etdi. Yanılıp da vakitsiz ezan okursak, bu bizim ölümümüz olur. Zamansız hayye 'ale'l-felâh demek, kanımızı mubah kılar. Yanlışdan münezzeh ve masûm olan sadece vahyin can horozudur. Adamın satdığı köle müşterinin yanında öldü ve müşteri tümüyle zarar etdi. O malını kurtardıysa da kendi kanını dökdü. Bunu iyi anla. Oysa bir zarar, başka zararları defeder. Cismimiz, malımız canlara fedâ olsun. Şahlar huzûrunda yargılanırken malını verip canını kurtarırsın. Kazâ ve kader karşısında acemiysen canını bırakıp yargıçdan malını kaçırırsın.
O habîs adam, kulak kabartmış, horozun sözlerini dinliyordu. Adam bunları duyunca aceleyle Mûsa Kelîmullah'ın kapısına koşdu. "Ey Kelîm, beni bundan kurtar" diye yalvardı, korkusundan onun eşiğine yüz sürdü. Mûsa dedi ki, "Git kendini satıp kurtul. Ustalaşdın çünkü. Haydi sıçrayıp çık kuyudan. Müslümanları zarara sokup kendi keseni doldur. Aynada sana görünen bu ilâhî takdîri ben vaktiyle kerpiçde görmüşdüm. Aklı olan işin sonunu başdan görürken, câhil sonradan görür. Adam, "Ey iyi hasletli" diye yalvardı, "Lutfen başıma kakma, yüzüme vurma. Lâyık olmadığımdan yapdım bunu ben. Sen kötülüğüme güzellikle karşılık ver" dedi. "Evlad" dedi Hazret-i Mûsa, "Ok yaydan çıkdı artık. Okun geri dönmesi âdetden değildir. Fakat zamanı geldiğinde îmânla gitmeni Allah'dan dileyeceğim.
Derken adama bir hâller oldu, midesi bulandı, leğen getirdiler. Ölüm telâşıdır bu, gıda zehirlenmesi değil. Kusmanın sana ne yararı olacak, a bahtsız câhil! Dört kişi onu odasına götürdü. Bacaklarını birbirine sürterek can çekişiyordu. Mûsâ'nın öğüdünü dinlemeyip alay eder, kendini çelikden kılıca vurursun ha! Kılıç utanmaz canından senin. Sen bunu hak etdin kardeşim, hak etdin.
O sabah Mûsâ duâya durup, "Rabbim", dedi, "Îmânı çekip alma ondan, pâdişahlık edip bağışla onu. Çünkü o yanılıp küstahlık ederek haddini aşdı. Bu bilgi sana uygun değil demişdim ben ona. Savmak için söylenmiş boş söz sandı sözümü. Ejderhaya ancak elindeki değneği ejderhaya dönüşdüren el sürebilir. Gayb sırrını öğrenmeye ancak ağzını kapalı tutabilen layıkdır. Deniz, su kuşundan başkasının haddine değildir, anla. En doğrusunu Allah bilir. O, su kuşu değildi, denize girdi. Boğuldu, tut elinden yâ erhame'r-râhimîn".