Hazret-i Hâlid'i Ziyâret Âdâbı

27 Aralık 2022 tarihinde yayınlanmıştır.

Evliya

Pek kıymetli âlimlerimizden, Alasonyalı Hacı Cemâl Efendi diye marûf, Cemâl Öğüt Hocaefendi, Meşhûr Eyyüb Sultân nâmındaki eserinde Hazret-i Hâlid'i ziyâret âdâbı hakkında şöyle buyuruyorlar :

Ebû Eyyûb el-Ensârî Hazretlerinin kabr-i şerîfini, usûl ve edebleri dâiresinde biz de ziyâret edelim. Hazret-i Hâlid Ebû Eyyüb el-Ensârî, radıyallahu anhın mübârek kabr-i şerîfini dahi, ehl-i sünnet ve'l-cemâat mezhebinin usûl, edeb ve şartları dâiresinde ziyâret etmelidir. 
Hazret-i Ebû Eyyûb'ün kabr-i şerîfi ve meşhed-i pâki, şimdiki bizim ziyâret etdiğimiz mahall-i mübârek olduğunda hiç şek ve şübhe olmamakla beraber, farazâ, o mübârek makâm olmasa bile, bizim ziyâretimiz, kabr-i şerîf vâsıtasiyle rûh-i pâk-i Hâlid'e olduğu için bizim ziyâretimiz tamam yerindedir, bizim ziyaretlerimiz, kıraatlerimiz, duâlarımız onun rûh-ı şerîfine vâsıl olur. O mübârek makam, kabr-i şerîfi, âdetâ, bir posta kutusu gibidir, uzak veya yakın nereden, ne gönderilirse, memurlar vasıtasıyla ona teblîğ olunur. Sakın, sen, bu hususda hiç şübhe etme ki sonra dînin ve îmânın kıymeti kalmaz. Beş yüz seneden bu âna kadar, bütün mü'min ve müslümanların ve bâhusûs, bu kadar, fukahâ, ulemâ, evliyâ, ümerâ, sulahâ, elhâsıl hepsi Mihmandâr-ı Resûl-i Kibriyâ, Hazreti Hâlid radıyallahu anh Efendimizin kabr-i şerîfini ziyâret  etdikden, kadın erkek, herkes kendi itikad, irfân, manâ, muhabbet ve hâline göre zevk u feyz aldıkdan sonra, kabir hakkında şübheye düşmek vesveseye kapılmak doğru olmaz. Şübhe yok ki Hazret-i Hâlid, buradadır, onun rûhu bizden haberdârdır, orası, makâm-ı saîd-i Ebû Eyyüb'dür. Ebû Eyyüb'ün kabr-i pâkinin civarı bir maneviyyât deryasıdır. Allahu veliyyü't tevfîk, ni'mel mevlâ ve ni'me'r-refîk.
Umûm mü'min ve müslümanların bâhusûs, Peygamber Efendimizin, diğer peygamberân hazerâtının, ashab-ı kirâm, ulemâ sulâhâ, evliyâ ve şühedânın, ana ve babaların kabirlerini ziyâret etmek için, ehli sünnet ve'l-cemaat mezhebinde, birtakım kâideler, edebler vaz' edilmişdir. Gerçi, bu hükümlerin bazıları, yukarıda geçmiş ise de, son ve hulâsa olarak kaydedelim: 
  • Kabir ziyâreti, şer'-i şerîf nokta-i nazarından müstehabdır. Yani Sultân-ı rusül Efendimizin gâh işleyüp gâh terk buyurdukları ve selef-i sâlihîn hazarâtının severek işledikleri şeydir.
  • Kabir ziyâretini tâhir olarak abdestli, gusüllü yapmalıdır.
  • Kabirde yatan ölünün hâlini tezekkür ve vaziyetini mülâhaza ve tefekkür etmelidir ve müteessir olup hâline ağlamalıdır
  • Kerahat vakti değilse kabre karşı olmamak şartiyle Allah rızâsı için namaz kılmalıdır. 
  • Kabre, hattâ, umûm kabirlere, diriler selâm verir gibi, selâm vermelidir.
  • Kur’ân-ı Kerîm okumalıdır, mümkünse, dînen tergîb edilen sûre-i şerîfeleri ve âyât-i celîleyi, yahud, üç ihlas-ı şerîf sûresini okumalı ve hâsıl olan sevâb ve hasenâtı, evvelâ Peygamber Efendimizin rûh-ı şerîfleri vasıtasiyle o kabrin sâhibi ile beraber bütün ehl-i îmânın rûhlarına hediye etmelidir. 
  • Kabir ziyareti, ayakta da, otururken de olur. Vaziyete göre kabrin sağ tarafında durmalıdır.
  • Yahûdilerin ve hıristiyanların âdetleri gibi, kabrin etrafını tavaf etmemelidir. 
  • Kabre, taşlara ve şebekelere yapışmamalıdır ve hiçbir şeyi öpmemelidir. 
  • Kendi için ve ölüler nâmına Allahu Teâlâ'ya istiğfâr etmeli, tesbih, tehlil, salât ve selâm getirmeli bunların ecr ü sevâbını da ölülerin rûhlarına hediye etmelidir.
  • Peygamberân-ı izâm ve ashâb-ı kirâm, ulemâ, evliyâ, şühedâ, sülâha-yı zevi'l-ihtirâm hazaratı ile Cenab-ı Hakk'a tevessül etmeli. 
  • Sonunda duâ etmeli ve burada yatan bu kulun hürmetine meselâ, "Yâ Rabbi, Peygamber Efendimizin ashâbından mihmandâr-ı Reslullâh Hazret-i Hâlid Ebû Eyyüb el-Ensârî radıyallahu anh ki, senin indinde mahbûb ve makbûl bir kulundur, onun hürmetine, benim günahlarımı af, amellerimi kabûl eyle, murâd ve maksûdumu, hayırlı ise, ihsan eyle" diyerek tevessül etmelidir.
  • Kabirden ayrılırken Fâtiha-i Şerîfe okuyarak vedâ etmeli ve kabûlünü Cenab-ı Hakk'dan niyâz etmelidir.
Hocafendi, ziyâret âdâbından bahsederken bazı mühim îkâzlarda da bulunmuşdur. O îkâzlardan biri de, Hazret-i Hâlid'in huzûrunda yapılan yakışıksız hareketler ve edebsizlikler hakkındadır. Diyor ki :
Şu noktayı da arzedeyim ki, Hazret-i Hâlid'in kıymet ve şerefini, yüksek mevkiini bilmeyen birçok kimselere rastlanmaktadır. Gerek yabancı, gerek yerli ve civâr olanlardan öyle câhil ve nasîbsiz kimselere rastlıyoruz ki bizim millî terbiyemize ve an’anemize yakışmayacak hareketlerde bulunmaktadırlar. Bu zavallıların kalblerinde, büyüklerine karşı hiçbir hürmet ve muhabbet hissi yoktur. Şüphesiz ki hürmet ve muhabbet etmesini bilmeyenler kendileri de hürmete, muhabbete lâyık olmayan kimselerdir. Ecnebî seyyahlar bile İstanbul'a geldiklerinde, haritalarında gördükleri Türklerin millî eserlerini ziyâret ederlerken Ebû Eyyûb'un türbesine dahi gidip ziyâret ettiklerini gözlerimizle görmekteyiz. Asıl garîbi şu ki, ecnebîler, kendi terbiye ve duyguları vechile hürmeten, şapkalarını çıkarmak, bu büyük şahsiyete karşı tazîmkâr bir tavır almak sûretiyle türbe-i şerîfeyi ziyâret ettikleri halde, bizim bazı câhil ve gâfil müslümanlar, ellerini arkasına bağlayarak, ıslık çalarak türbeden geçmekte veya ağzında sigara, elinde bir zincir sallaya sallaya, şarkı ve gazel söyleye söyleye geçip gitmektedirler. Bu hâl bizim yalnız İslâmiyetle değil de, belki insâniyet ve millî terbiyemizle dahi kâbil-i tevfîk değildir.
Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretleri buyurdular ki :
Efendimiz Medîne'ye geldiği vakitde, kimin evinde kaldı bakayım, Medîne'ye gitdiği vakitde Peygamberimiz? Kimin evinde? Eyüp Câmisi var ya burada. O zâtın evinde kaldı. Ama kendi gitmedi oraya, Cebrâil Peygamber'in devesini çekdi ve onun evine götürdü Peygamber'i. O, çok büyük bir zât-ı muhterem. Sık sık git O'na. Peygamber'in sevgilisidir, O'nu ziyâret, Peygamber'i ziyâret sayılır. Ve edeble git oraya. Vaktiyle pâdişahlar, büyük kumandanlar, Bostan İskelesine çıkdılar mı, ayakkabılarını giymezlerdi, yayan yürürlerdi O'na. Yalınayak yani. Yaaa öyleydi. Bostan İskelesine çıkdı mı pâdişah, vezîrleriyle beraber, büyük paşalar, kumandanlar, gâzîler, ayakkabı giymezlerdi, edebe mugâyirdir diye, çıplak ayakla yürürlerdi, O'nun huzûruna girmek için. 

Efendi Hazretleri buyururlardı ki : 

Erbâb-ı mükâşefenin beyânına göre, bir kimse Allah rızâsı için her hangi bir vakit namazını kılmak üzere Eyüp Sultan'a gitse, umre sevâbı alır.

Efendi Hazretleri yine bir sohbetlerinde şöyle buyurdular :

Eyüb'e gitdiğin var mı? Vaktiyle pâdişahlar, sadrazamlar, büyük paşalar gitdiği vakitde, Bostan İskelesinden aşağı inerler, bineğe binmezler, ayakkabılarını ellerine alırlar, koltuklarının altına koyarlar, öyle yürürlerdi. Allah Resûlünün ensârı O! Şimdi bizimki elinde cigara, bir eli cebinde, abdestli abdestsiz, namazlı namazsız. Allah affetsin, kimseyi kınamıyorum. Hâlimiz böyle, çirkin bir vaziyetde. O vakitler böyle, sultanlar dahi ayakkabılarını çıkarırlar, yalınayak. Niye? Çünkü Hâlid ibn Zeyd var. 

 

Yetişmez mi bu şehrin halkına bu ni'met-i Bârî
Civârında Resûl'ün bunca ashâbı mededkârı
Husûsâ ehl-i tevhîdin ne şanlı bir sipehdarı
Mücâhid fi sebîlillah Ebâ Eyyûb el-Ensârî

Müşerref eyledi bu merkad-i pür-feyz-i envârı
Resûlullah'ı mihmân edinen yâr-ı vefâdârı
Turâb-ı merkad-i pâki mücellâ eyler ebsârı
Mücahidi fî sebîlillah Ebâ Eyyûbe'l-Ensârî
Listeye geri dön