11 Temmuz 2019 tarihinde yayınlanmıştır.
Eyüb'e gittiğin var mı? Vaktiyle pâdişâhlar, sadrazamlar, büyük paşalar Eyüb'e gittikleri vakit, Bostan İskelesinden aşağı inerler, bineğe binmezler, ayakkabılarını ellerine alırlar, koltuklarının altına koyarlar öyle yürürlerdi. Kim? Allah Resûlü'nün ensârı O!
Şimdi bizimki, elinde cigara, bir eli cebinde, abdestli, abdestsiz, namazlı namazsız. Allah affetsin kimseyi kınamıyorum ama hâlimiz böyle, çirkin bir vaziyetdeyiz. O vakitler, sultânlar dahî ayakkabılarını çıkarırlar, yalınayak giderlerdi. Niye? Çünkü Hâlid ibn Zeyd var.
Birinci cihân harbinde, Enver Paşa Medîne-i Münevvere'ye gittiğinde, trenden inerken ayakkabılarını çıkardı, tâ huzûr-i seâdete kadar yürüdü, yayan yürüdü, yalınayak yürüdü. Yâ! Bu hürmet çok değil. Enver Paşa'nın Enver Paşa olması Hazret-i Muhammed'in yüzündendir. Eğer gavur olsaydı, Enver Paşa olmazdı, çünkü paşa yapmazlardı. Ya eskici olurdu, eski toplardı ya da sütçü olurdu.
Onun için senin burada oturmanı da Resûlullah'a borçlusun! Neden? "İstanbul alınacak" dedi. "Le tüftehannel kostantiniyye ve le ni'mel emîrü emîrühâ ve le ni'mel ceyş zâlike'l-ceyş" buyurdu. İşte burayı sana feth ettirdi Hazret-i Peygamber. Sen me'mûrmusun? Sen de yediğin ekmek için Cenâb-ı Peygamber'e medyûn-i şükransın. Neden? Çünkü eğer sen müslüman olmasaydın, seni bu memleketde me'mûr yapmazlardı, ekmek yiyemezdin. Hazret-i Muhammed'e medyûn-i şükrânsın. Paşanın paşalığı, pâdişâhın pâdişâhlığı, hocanın hocalığı, hep O'nun saltanatıdır. Hattâ kâfirlerin dahî dünyâda oturup, bir yudum su bulması, bir lokma ekmek yemesi, yine Hazret-i Muhammed'in yüzündendir. Allah diyor ki, "وَمَا كَانَ اللَّهُ لِيُعَذِّبَهُمْ وَأَنْتَ فِيهِمْ ve mâ kânallahu li yu'azzibehüm ve ente fîhim" yani "Sen onların arasında iken ben onlara azâb etmeyeceğim" diyor. Sen ne zannediyorsun Peygamber'i? Rahmetellilâlemîn'i? O, Hakk'la berâber görür, Hakk'la berâber tutar, Hakk'la berâber yürür. "وَمَا رَمَيْتَ إِذْ رَمَيْتَ وَلَكِنَّ اللّهَ رَمَى vemâ rameyte iz rameyte velâkinnallahe ramâ" âyeti O'nun hakkındadır.
Allahu Teâlâ peygamberine hiç "Yâ Muhammed! diye nidâ etmedi. Hâfızların dediğine bakma sen. "Yâ Resûlallah" diyeceksin, "Yâ Muhammed" diye hitâb etmek câiz değildir, edebsizlikdir, terbiyesizlikdir. Allah Sûre-i Hucurât'da, "Peygamberi birbirinizi çağırır gibi çağırmayın" diyor. Peygamberimize "Yâ Nebiyyallah, Yâ Resûlallah, Yâ Habîballah" diye hitâb edeceksiniz. Bu millet ne vakit, Resûl-i Ekrem'e hürmetini kaybetti, Cenâb-ı Hakk da yardımını kaldırdı. Peygamber'e ne kadar hürmet olursa, Allah insanı o kadar yüceltir ve yükseltir. Peygamberimiz, rahmetellilâlemîn, iki cihânın sultânı, ümîdimiz O'ndan, başka değil vallâhi! O derse kurtuluruz, şefâati hakdır ve gerçekdir ve şefâati mutlakdır. "وَلَسَوْفَ يُعْطِيكَ رَبُّكَ فَتَرْضَى ve le sevfe yu'tîke rabbüke fe terdâ" âyeti O'nun hakkındadır. Bitti o kadar! Allah bizi Muhammedinden ayırmasın.
Hâ işte vaktiyle Eyüb'e giden pâdişâhlar, ayakkabılarını çıkarırlar, koltuklarının altına alırlar, öyle giderlermiş. Edeb bakımından. Öyle gidiyorlar. Kim O? Hâlid ibn Zeyd Ebâ Eyyûbe'l-Ensârî.Yukarıdaki minyatür, meşhûr nakkaş Matrakçı Nasuh tarafından yapılmışdır ve Osmanlı Devletinin en kudretli hükümdârı olan Kânûnî Sultan Süleymân Hân'ın, Hazret-i Hâlid'in türbe-i şerîfini ziyâret ederken O'nun huzûrunda nasıl bir edeble durduğunu göstermekdedir. Aşağıdaki kıt'a da Osmanlı pâdişâhlarından 3. Selim Hân'a âiddir ve pâdişâhın, Hazret-i Hâlid'e nasıl bir hürmet ve muhabbet hissiyle dolu olduğunu göstermekdedir.