Tasavvuf vâdîsinde dîvânların ayrı bir yeri vardır. Neden? Çünkü nesir diliyle ifâde edilmesi mümkün olmayan yüksek ma'nâlar, derin hakîkatler ancak şiir diliyle anlatılabilir. Hele de bu şiirler ilhâmât-ı Rabbânî ve füyûzât-ı Rahmânî eseri olursa. İşte bu yüzden evliyâullah hazerâtı ekseriyâ bu yolu tercîh etmişler ve hâkîkatleri, bir takım remzler ve mazmûnlar kullanarak beyân etmişlerdir. Dîvânlar da bu nutukların bir araya getirilmesiyle meydana gelmişdir. Bu dîvânlarda, seyr ü sülûkün îcâblarını da, tarîkat-ı aliyyenin esaslarını da, tasavvufun inceliklerini de bulmak mümkündür. Bu itibarla, bu dîvânlar, hakîkat yolunun yolcularına dâimâ ışık tutmakda, onlara feyiz saçmakda ve aşkdan nasîbi olanlara şarâb-ı aşk-ı ilâhîyi kadeh kadeh sunmakdadır. O aşkın tesiridir ki okuyanları gâh ağlatmakda, gâh neşelendirmekde, gâh fenâ sahrasına çekmekde, gâh bekâ iklîmine sevketmekdedir.
Yeri gelmişken şunu da özellikle belirtmekde fayda görüyorum ki, evliyâullahın şiirleri şâirlerin şiirlerine benzemez, bu yüzden onların şiirlerine ilâhiyât denilmişdir. Çünkü onlardan zuhûr eden nutuklar, aklî yâhûd nefsânî değildir, ilâhîdir. Onun için evliyâullaha şâir demek de doğru değildir. Çünkü onların nutukları ancak şekil yönünden şiire benzer, ma'nâ ve muhtevâ bakımından bambaşkadır. Hattâ evliyaullah hazerâtı şâirler gibi vezne ve kâfiyeye de pek kıymet vermezler. Nitekim dîvân sâhibi velîlerden bir zât şöyle buyuruyor :
Gerçi nâ-mevzûn mühmel çok-durur bunda kelâm
Lîk ihvândan ricâmız ola mestûr 'aybuhâ
Her ne doğdu ise gönle geldi Hakk'dan vâridât
Dendi billâh yapma düzme olmadı bir harfi hâ