Hazret-i Hüdâyî'nin Tarîkat-ı Aliyyeye Dâir Bir Mektûbu

29 Haziran 2021 tarihinde yayınlanmıştır.

Zikrullah

Büyük mürşidler, yalnız sohbetleriyle değil, mektûblarıyla da insanları irşâd etmişlerdir. Bazı mürşidlerin mektûbları sonradan derlenip kitâb hâline getirilmiş ve ehlinin istifâdesine sunulmuşdur. Bu gibi mektûblar, her ne kadar belli bir şahsa hitâben yazılmış olsalar da, herkes nasîbi ölçüsünde bunlardan istifâde eder. Bâhusûs Hakk yolunun sâlikleri için bu mektûblarda büyük dersler vardır.

Şimdi bizim bu yazımızda ele alacağımız mektûb, Tarîk-i Celvetiyye'nin pîri Azîz Mahmûd Hüdâyî Hazretlerinin, Belgradlı Ali Efendi nâmındaki bir bendesine gönderdiği cevâbî bir mektûbdur. Belli ki Ali Efendi tarîkat-ı aliyye hakkında bazı sorular sormuş, Hazret de onun sorularına cevâben bu mektûbu kaleme almışdır. Yazma nüshası Hacı Selim Ağa Kütübhânesinde bulunan bu mektûb, 1340 senesinde yayınlanan Külliyât-ı Hazret-i Hüdâyî içinde de yayınlanmışdır. Mektûbun muhtevâsını bir kaç maddeyle şöyle özetleyebiliriz :

Önce mektûbun aslını verelim, sonra da dilimizin döndüğü kadar îzâhını yapmaya çalışalım.

MEKTÛB

Ba'des-selâm inhâ ve i'lam olunur ki, tarîk-i Hakk eşref-i turuk ve e'azz-i sübül olmağın, bir sâlik-i vâsıl, mürşid-i kâmil elbette lâzım ve mühimdir, mücerred 'akıl ve kütüb ve resâil kifâyet etmez. Ammâ ehl-i sohbet kâmil müyesser olmayıcak, tâlib-i Hakk, her gün yüz istiğfâr yani "estağfirullahel-'azîm" demek ve yedi yüz Kelime-i Tevhîd ve a'kâb-i salavât-ı hamsede kırk kerre tasliye yani "Allâhümme salli 'ala seyyidina Muhammedin ve 'ala âlihi ve sahbihi ve sellim" diyerek kemal-i ihlas ve huzûr-i kalb ve teveccüh-i tamm ile Resulullah'a salât u selâm getirmek ve iki rek'at salât-ı işrâk ve altı rek'at salât-ı duhâ ve on iki rek'at salât-ı teheccüd kılmak gerekdir. "فَاقْرَؤُ۫ا مَا تَيَسَّرَ مِنَ الْقُرْاٰنِۜ" muktezâsınca âyât-ı Kur`âniyyeden her ne kırâat ederse câizdir. Cidd ü ihtimâm ve teveccüh-i tâmm ile olmak gerekdir.
Ve ehl-i tarîkat mâh-ı Receb ve mâh-ı Şa'bân ve mâh-ı Ramazân sâim olup, altı gün Şevval'den Ramazân-ı Şerîf'e ilhâk iderler. Kâle Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, "men sâme Ramazâne sümme etbe'ahû sitten mine'ş-şevvâl kâne ke sıyâme'd-dehr". Ve dahi 'aşr-ı Muharrem ve 'aşr-ı Rebî'ulevvel ve 'aşr-ı Zilhicce sâim olurlar. Ve dahi haftada isneyn ve hamîs günleri sâim olurlar. Hazret-i Resûl bu günlerde sâim olurlar idi. "Niçün sâim olursunuz yâ Resûlallah?" deyu suâl eylediler. "Yevmü'l-isneyn vilâdetim günüdür, ri'âyet ederim, yevmü'l-hamîs arz-ı a'mâl günüdür, o gün bir 'amel-i sâlih üzere olmak isterim" buyurmuşlardır. 

Tarîk-i Halvet ve Celvet'den suâl olunmuş. İki tarîk bile Hakk'a giden yoldur. Hacc-ı sûrîde bazı huccâc bahrdan ve bazı huccâc berrden gitdikleri gibi. Ehl-i Halvet, tarîk-i esmâdan giderler. Usûl-i esmâ on ikidir, anın ehli azdır, fî zamâninâ yedinci isme vâsıl olanı kâmil kıyâs edüp hilâfet verirler. Ehl-i Celvet, tevhîd ve riyâzat ve mücâhede ile sülûk ederler. Kâlallahu Teâlâ, "وَالَّذ۪ينَ جَاهَدُوا ف۪ينَا لَنَهْدِيَنَّهُمْ سُبُلَنَاۜ وَاِنَّ اللّٰهَ لَمَعَ الْمُحْسِن۪ينَ vellezîne câhedû fînâ le nehdiyennehüm sübülenâ". Tarîk-i mücâhede, tarîk-i sahâbedir, rıdvânullahi te'âlâ 'aleyhim ecma'în. İki tarîk ehli ile bu fakîr sohbet etmişdim. Tarîkimiz halveti ve celveti câmi'dir. Pes tâlib-i sâdıka vasiyyetdir ki, rûz u şeb Tevhîd-i Şerîf'e iştigâl ve bâb-ı zikirde ihtimâm ve Hakk'a hicâb olan nefs-i emmârenin ahlâk-ı mezmûmesini mücâhede ile ref'a ikdâm ede. 
Kâlallahu Teâlâ, "قَدْ اَفْلَحَ مَنْ زَكّٰيهَاۙۖ وَقَدْ خَابَ مَنْ دَسّٰيهَاۜ kad eflaha men zekkâhâ. Ve kad hâbe men dessâhâ". Islâh-ı nefs, ehemm-i mühimmâtdandır. Kişi kendi nefsini ıslâh etmeden gayrın ıslâhına mübâşeret 'ayn-i gafletdir. Ve tarîkata 'âlim olmayan rehnümâ olmak 'ayn-ı cehâletdir. İmdi riâyet-i şerî'at-ı şerîf ile zâhirini ta'mîr ve tarîkat-ı meşâyih-i 'ızâm ile bâtınını tenvîr ede. "وَاَنْ لَيْسَ لِلْاِنْسَانِ اِلَّا مَا سَعٰىۙ ve en leyse lil insâni illâ mâ se'â". 'Âlem-i dünyâda iken Tevhîd-i Şerîf nûruna vusûle kasd ide. 
'Umûm ehlinin tevhîdi 'ilm-i tevhîddir. Husûs ehlinin tevhîdi 'ayn-ı tevhîddir. 'Ayn-ı tevhîd üç mertebedir, tevhîd-i ef'âl, tevhîd-i sıfât, tevhîd-i zâtdır. Bu merâtibe vusûl, sohbet-i kâmil ve mürşide vusûl ile olur. Hele tâlib, 'alâ kaderi't-tâka, şerî'atı ve tarîkatı ri'âyet ve zikrullahla iştigâl ile kemâl-i sa'y ve cidd üzere ola. "Men talebe ve cedde vecede, men kara'a bâben ve lice velece" deyu buyrulmuşdur.

Zikr-i lisânîde yemîn ve şimâle hareketi, Ashâb-ı Kehf hakkındaki, "وَنُقَلِّبُهُمْ ذَاتَ الْيَم۪ينِ وَذَاتَ الشِّمَالِۗ ve nukallibuhum zâte'l-yemîni ve zâte'ş-şimâl" âyet-i kerîmesinden ahz etmişlerdir. Muvahhid, Tevhîd-i Şerîf'i nefyi sağ cânibine ve isbâtı sol cânibine ide.

Ve 'âmme-i mü'minîne vasiyyetdir ki şerî'at-ı mutahharaya  ri'âyetde ihtimâm ideler. Zîrâ zulmet ve şirketden ve bahr-i hayretden halâs, nûr-i keşf iledir yâhud şerî'at iledir, vesselâm.

El-Fakîr Mahmûd. 

ÎZÂH

Bu lisâna âşinâ olmayanlar için Hazret'in mektûbunu şöyle îzâh edelim :

Selâmdan sonra bildiririz ki, Hakk'a giden yol, yani tarîkat, yolların en yücesi olduğu için, bu yolda yürüyecek olan kişiye mutlakâ kâmil bir mürşid gereklidir. Bu iş sâdece akılla ve kitâblarla olmaz. Eğer Hakk'a tâlib olan kişi, kâmil bir mürşid bulamazsa, her gün yüz defa istiğfâr yani "estağfirullâhe'l-'azîm", yedi yüz defa Kelime-i Tevhîd yani "Lâilâheillallah" ve beş vakit namazın sonlarında kırk defa "Allâhümme salli 'ala seyyidina Muhammedin ve 'ala âlihi ve sahbihi ve sellim" diyerek tam bir ihlas, kalb huzûru ve teveccüh ile Resûlullah'a salât u selâm getirmesi, her gün iki rekat işrak namazı, altı rekat duhâ namazı ve on iki rekat teheccüd namazı kılması gerekir.

Tarîkat ehli, Receb ayında, Şa'bân ayında ve Ramazân ayında oruçlu olup, Şevval ayında da altı gün oruç tutarlar. Resûl-i Ekrem, "Kim Ramazân orucunu tutar da Şevval'den de ona altı gün eklerse bütün yılı oruçlu geçirmiş gibidir" buyurmuşdur. Ve yine Muharrem'in on gününde, Rebîulevvel'in on gününde ve Zilhicce'nin on gününde oruçlu olurlar. Ve yine her hafta Pazartesi ve Perşembe günleri oruç tutarlar. Çünkü Peygamberimiz bu günlerde oruç tutarlardı. "Niçin bu günlerde oruçlu oluyorsunuz?" diye sorduklarında, "Pazartesi benim doğum günümdür, onun için. Perşembe de amellerin Allah'a arz edildiği gündür, o gün sâlih bir amelle meşgul olmak isterim" buyurmuşlardır.

Halvetîlikden ve Celvetîlikden sorulmuş. İkisi de Hakk'a giden yollardır. Nasıl ki bazı hacılar Mekke'ye denizden bazıları karadan giderse, bunlar da öyledir. Halvetîler esmâ yolunda giderler. Aslolan on iki esmâdır ama bunu tamamlayabilen azdır. Zamânımızda yedi esmâyı tamamlayanları kâmil kabûl edip, hilâfet verirler. Celvetîliğe gelince, onlar, tevhîd ve riyâzat ve mücâhede ile yol alırlar. "وَالَّذ۪ينَ جَاهَدُوا ف۪ينَا لَنَهْدِيَنَّهُمْ سُبُلَنَاۜ وَاِنَّ اللّٰهَ لَمَعَ الْمُحْسِن۪ينَ vellezîne câhedû fînâ le nehdiyennehüm sübülenâ" âyet-i kerîmesini düstûr edinirler. Mücâhede yolu, sahabenin yoludur. Bu fakîr, iki tarîk ehli ile de görüşdüm. Tarîkimiz halveti ve celveti birleşdirmişdir. Samîmî tâliblere tavsiyemiz şudur ki, gece gündüz Tevhîd-i Şerîf ile meşgûl olup, zikrullaha ihtimâm göstersinler, Hakk'a perde olan nefs-i emmârenin kötü ahlâkını mücâhede ile ortadan kaldırmaya çalışsınlar.

"قَدْ اَفْلَحَ مَنْ زَكّٰيهَاۙۖ وَقَدْ خَابَ مَنْ دَسّٰيهَاۜ kad eflaha men zekkâhâVe kad hâbe men dessâhâ" âyet-i kerîmesinden de anlaşılacağı gibi nefsin ıslâhı en mühim işdir. Kişinin kendi nefsini ıslâh etmeden başkasının ıslâhına kalkışması gafletden başka bir şey değildir. Yine tarîkatı bilmeyen bir kimsenin  başkalarına rehberlik etmeye kalkması da cehâletden başka bir şey değildir. Öyleyse tâlibe düşen vazîfe, dışını şerî'at ile i'mâr etmek, içini de tarîkat ile nûrlandırmakdır. "وَاَنْ لَيْسَ لِلْاِنْسَانِ اِلَّا مَا سَعٰىۙ ve en leyse lil insâni illâ mâ se'â" âyetinden ders alıp, ömrünü boşa geçirmemeli ve Tevhîd'in nûruna erişmeye çalışmalı. 

Sıradan insanların tevhîdi, tevhîdin bilgisidir. Seçkinlerin tevhîdi ise tevhîdin kendisidir. Bu tevhîd de üç mertebedir, fiillerde tevhîd, sıfatlarda tevhîd ve zâtda tevhîd. Bu mertebelere erişmek için mutlakâ kâmil bir mürşidden yardım almak lâzımdır. Hem de  tâlib, gücü yetdiği kadar, şerî'atın emirlerine ve tarîkatın gereklerine riâyet etmeli, zikrullah ile meşgûl olmalı ve son derece ciddiyetle çalışıp, gayret etmelidir. Nitekim "Kim ciddiyetle taleb ederse taleb etdiğini bulur" denilmişdir.

Tevhîd zikrinde sağa sola hareket, Ashâb-ı Kehf hakkındaki, "وَنُقَلِّبُهُمْ ذَاتَ الْيَم۪ينِ وَذَاتَ الشِّمَالِۗ ve nukallibuhum zâte'l-yemîni ve zâte'ş-şimâl" âyet-i kerîmesinden alınmışdır. Tevhîd eden kişi, nefyi sağ tarafına isbâtı da sol tarafına yapmalıdır. Yani "lâ ilâhe" derken sağa, "illallah" derken sola.

Umûmî olarak bütün mü'minlere de şunu tavsiye ederiz ki, şerîata riâyet husûsunda titizlik göstersinler. Zîrâ karanlıkdan, şirkden ve hayret deryâsından kurtuluş ancak keşfin nûruyla ya da şerîat iledir, vesselâm.

El-Fakîr Mahmûd.
Zâhidâ zühdünü terk et kalbini gel eyle sâf
Merd isen eyle cihâdı nefs ile etme güzâf
Listeye geri dön