Hazret-i Hüdâyî'nin Tarîkatın Usûl ve Âdâbına Dâir Bazı Suâllere Verdiği Cevaplar

10 Kasım 2018 tarihinde yayınlanmıştır.

Zikrullah
"Ecvibe-i Mutasavvıfâne" ismi ile bilinen bu risâle, bendegânından bir zâtın tarîkatın usûl ve âdâbına dâir sorduğu bazı suâllere, Azîz Mahmûd Hüdâyî Hazretlerinin verdiği özlü cevapları ihtivâ eder. Cevaplar, Hazret Pîr'in fem-i muhsininden döküldüğü şekliyle yazıldığı için, okurken sanki Hazret-i Pîr konuşuyor, biz de onu dinliyor gibi hissederiz. Fakîr bu risâleyi, uzun zaman önce Bayezid Kütüphânesindeki yazma bir mecmuadan istinsah ederek latin harflerine çevirmiş idim. Kütüphânenin Veliyyüddîn Efendi kısmındaki 1793/10 numaralı bu mecmua Hüdâyî Âsitânesinin ondördüncü postnişîni Ya'kûb Afvî Hazretlerinin emânetleri arasından çıkmışdır.

Sultânü'l-Meşâyih Mazhar-ı Eltâf-ı Bârî Şeyh Mahmûd Efendi Üsküdârî Aleyhi'r-Rahmeti'l-Bârî Hazretlerinden Banyalukalı Musâfî Efendi Bî'at Ettiklerinde Eyledikleri Suâllere Verdikleri Ecvibe-i Şerîfedir

Suâl: Tevhîd-i şerîfe bidâyet olundukda nefyi hangi tarafdan ve isbâtı hangi tarafa olmak gerekdir?

Cevâb: Sağda nefy, solda isbât taraf-ı kalbde olmak gerekdir. Zîrâ kalb, sadrın sol tarafındadır.

Suâl: Sôfî tevhîd ederken "İsm-i Hû"yu zikretmek adedi nicedir?

Cevâb: Tarîk-i seferde hemân tevhîdi muttasıl etmek gerekdir. Ehl-i tevhîde ve dervîşe bâb oldur. Ondan cemî'-i murâdâtın tevhîdde bulur. Tevhîde rağbet ü müdâvemeti kadar merâtib bulur. Hemân dervîşe "lâilâheillallâh" deyu muttasıl tevhîd etmek gerekdir. Tevhîd ile "İsm-i Hû" arasında bir makâm vardır. İkinci isim ona derler. "İsm-i Hû" üçüncü isimdir.

Suâl: Halvetde perhîzlik şerâiti nicedir ve perhîzliğe varacak mikdârı nice yemek ve içmek gerekdir?

Cevâb: Sâfî buğday unundan bulamaç edüp tuzu cüz'î koyup bir küçücük bulamaç ve bir mikdâr ekmek akşam ile yatsı arasında def'-i kesel için iftâr gerekdir. Ve sa'y ede bulamacı toprak çömlekde pişire ve toprak çanakda tenâvül eyleye.

Suâl: Âdem halvetde oldukda ol artık neye meşgûl olmak gerekdir?

Cevâb: Salât-ı farîzayı ve mesnûn olan üç nevâfili ber-hûşû' edâ ettikden sonra her ne kadar ziyâde imkânı olursa tevhîde meşgûl olmak gerekdir. Ve tevhîdde de ziyâde şevk gelmedikde kıbleye karşı gözlerin yumup muhkem karanu yerde bir mikdârcık Hakk Teâlâ Hazretlerinin ulu kudretlerini düşünmek gerekdir.

Suâl: Rü'yâdan nesne ta'bîr olunsa ne yüzden ta'bîr lâzımdır?


Cevâb: Rü'yâ ta'bîri müşkil bir hâldir. Akılla ve nakille bu müşkil keşfolunmaz. Tevhîd ede ede âdemde bir hâl zâhir olur. Rü'yâ hâli, sâlikin aklına ve diline Cenâb-ı Rabbü'l-İzzet'den nâzil ve lâyih olur ve rü'yâyı görene göre ta'bîr olunur. Âfâkı ve enfüsü vardır. Anlar tafsîl üzre meşâyih ta'bîrnâmelerinde yazılmışdır.

Suâl: Sâlik-i mübtedîye evvelden ne telkîn etmek gerekdir?

Cevâb: Hemân tevhîdi ibtidâdan ısmarlayıp muhkem tenbîh etmek gerekdir. Hâline göre, ümmîsine ve 'âlimine her birine bir türlü hâl vardır. Tarîkden ba'zı husûsu anlatmak gerekdir.

Suâl: Mahûf ve müşevveş rü'yâ görse veya ta'bîr ettirse onu nice etmek gerekdir?

Cevâb: Korkulu rü'yâ dervîşe görünse kendi nefsinden ona bir işâretdir. Kendi nefsini tasfiye edüp, hilm ile terbiye eyleye. Andan murâd tenbîh-i ilâhîdir. Mürîdi, gafletden âgâh olmak için olur.

Suâl: Bu tarîkimiz Halvetî midir, Celvetî midir? Halvetî ve Celvetî ma'an oldukda bunların bir farkı var mıdır?

Cevâb: Halvetî olan sôfîler dâimâ rü'yâ 'âlemine meşgûl olurlar. Anınla irşâda sa'y ederler. Ammâ Celvetî olanlar hikmet-i ilâhiyyeyi müşâhede edüp 'âlem-i rü'yâya tenezzül etmeyüp, vâridât-ı ilâhiyye ile tarîklerinde bir cilâ hâsıl olup ol nûr ile eşyâyı seyr ederler. Ve lâkin rü'yâ 'âlemini dahî inkâr etmezler. İkisi bile tarîk-i Hakk'a vârılır deyu, mezhebleri budur. İkisi bile bu mezheblerin cem'ine zâhib olmuşlardır. Nihâyet halvetîden, celvetî, mükâşefede ve irşâdda yukaru ve râkdır. Zîrâ celvetî her şey kemâ hüve hakkuhû gözle görür. Rü'yâ te'vîli gibi değildir. Rü'yâ tevîli isâbet ve gayr-ı isâbetden hâlî olmaz. İmdi bizim tarîkimiz hem halvetî hem celvetîdir.

Suâl: Mürîde bir müşkil târî ve ârız oldukda ve şeyhi ırak olup sormağa mecâl olmayup, himmetinden istifâde eylemek istedikde nice etmek gerek?

Cevâb: Anın gibi vakitlerde şeyhi hâtırda tutup diye ki, "Yâ Rab, iyilerin iyisi Hazret-i Habîb-i Ekrem hürmetine ve cümle evliyâullâh hürmetine ve şeyhim filân hürmetine müşkilime inâyet eyle" diye. Ve katı mühim olana, pâk abdest alup ve andan kıbleye karşı teveccüh eyleye, ve kıbleden yana üç adım ata. Üçüncü adımda iki rek'at hâcet namâzı kıla ve vech-i meşrûh üzere istimdâd ede. Cümle müşkil hallola bi-iznillâhi teâlâ ve keremihî.

Suâl: Kendi tarîkdaşları olmayanlar ile bir yerde sohbet etmek câiz midir?

Cevâb: Kitâb ve sünnete muvâfık olan yerlerde sohbet câizdir. Hilâf-ı kitâb ve sünnet olanlar ile musâhabeti terketmek tarîk iktizâsındandır.

Suâl: Tevhîd-i şerîfi ne vakitlerde etmek gerekdir?

Cevâb: Tevhîd cemî'-i zamânda güzeldir. Gündüzde, gecede, tenhâda, melâda, otururken, dururken, gezerken, yürürken, yatarken, abdestli-abdestsiz, hiç tevhîde men' yokdur.

Suâl: Kur'ân-ı şerîfi ehl-i tevhîd olanlar ne zaman okumak evlâdır?

Cevâb: Kur`ân zikrullâhdır. Her vakitde anı dahî okumak güzeldir. Ve mufasallâtda aslı yazılmışdır, anda yoklana.

Suâl: Ehl-i tasavvufun kitâblarında ba'zı ibâdât yazılır, anların cümlesiyle 'amel câiz midir?

Cevâb: Kitâb ve sünnete muvâfık olan ibâdât cümle güzeldir. Lâkin mürîde şeyhi ta'yîn ettiği ibâdât en hayırlıdır. Zîrâ şeyh-i hakîkî olan, mürîdin istihkâkını görür. Ona göre ibâdât ısmarlar. Yabana ve kudreti yetmediğine sôfîyi iletmez olur. Belki sôfî ana mühim olan ibâdâtı eder ve merâtibi kat' eder.

Suâl: Halvetde iken âdem tevhîdi cehr ile mi ihfâ ile mi etmek gerekdir? Hangisi evlâdır?

Cevâb: Cehr şu mikdâr denir kim, kendi özü ve yanındaki işide. Keseli oldukda ve cehrden tab'ı ziyâde safâ eyledikde safâsı iktizâsına göre cehre teveccüh ede. Andan ihfâ ve tefekkür mu'teberdir.

Suâl: Gece teheccüdlerde Kur`ân'ı cehr ile mi ihfâ ile mi okumak evlâdır?
Cevâb: Tedebbür ve tefekkür ve Rabbü'l-İzzet'e münâcâta hangisin ona ahsen görünürse onunla ibâdet ede. Eğer berâber ise gâh gâh ihfâ eyeleye, iki tarîk bulunsun deyu.

Suâl: Âdem duâ ettikde tatvîl mi ihtisâr mı evlâdır?

Cevâb: Duâ Hakk Sübhânehû ve Teâlâ hazretlerinden bir istekdir. İstediğine ve hâcetine göre kalbini münâcâta ziyâde tesellî hangisi ile olursa anınla ede ve duâ mahallini dahî gözetmek gerekdir. Bazı yerde tafsîl bazı yerde ihtisâr ister. Mahalli riâyet lâzımdır.

Suâl: Tevhîd ve zikir kıyâmen oldukda tefrîh u tatrîb-i şâdîlik hâl için bir mikdâr devrolunsa câiz midir?

Cevâb: Edeb riâyeti, ebsem oturup veya durup Hakk'ı zikretmekdir. Bir mikdâr âheste âheste zâkirler dönseler zikre şevk ziyâdeliğinden ötürü câiz görmüşler. Lâkin bu mikdâra icâzet verildikde hadden bîrûnuna ve tarîkden efzûnuna kat'â câiz değildir. Bî-edebâne işden akıl başda iken hazer lâzımdır. Akıl başdan gidicek âdem ne etdiğini bilmeyicek ana dahle mecâl yokdur ve ehl-i insâf eylemez.

Suâl: Bu tarîkde sâlik olup ve şeyhden irâdet ve icâzete vâsıl olan sôfîye müsteftî olanlara fetvâ vermek tarîkde var mıdır?

Cevâb: Mü'min ve müslimînin ıztırâb u ıztırârında fetvâ ile cevâb edip tarîk-i dîn ve şer'-i mübîni beyân edip ehl-i dîne fetvâ vermesi mâni' olmayacak fetvâ vermek ve müslümanların müşkillerin halletmek gâyet emr-i mahmûddur. Böyle niyyet olup ve hakîkat de vâki' oldukda câizdir.




Temmet bi-'avnillâhi’l-meliki'l-mennân
SÂDELEŞTİRİLMİŞ METİN

Suâl: Tevhîd zikrinde "lâ ilâhe" lafzını hangi tarafa, "illallah" lafzını hangi tarafa doğru okumak gerekir?

Cevâb: "Lâ ilâhe" sağa doğru, "illallah" sola yani kalbe doğru okunmalıdır. 

Suâl: Dervîşler "İsm-i Hû"yu kaç kere zikretmelidir?

Cevâb: Dervîşlerin sürekli tevhîd etmesi gerekir. Çünkü dervîş için kapı odur. Dervîş, her derdinin çâresini tevhîd zikrinde bulur. Dervîş, tevhîde ne kadar rağbet eder ne kadar çok tevhîd ederse o kadar yükselir. Bu yüzden dervîşlerin  "lâilâheillallâh" diyerek devamlı tevhîd etmeleri gerekir. Tevhîd ile "İsm-i Hû" arasında bir makâm daha vardır ki ikinci isim zikredilir. "İsm-i Hû" üçüncü isimdir.

Suâl: Halvetde yeme-içme şartları nelerdir?

Cevâb: Halvete giren dervîşin yemeği, akşam ile yatsı arasında, saf buğday unundan az mikdarda tuz ilâvesiyle yapılan bulamaç ile bir mikdar ekmekdir. Maksad açlığı bastırmakdır. Bulamacı da toprak kapda pişirip, toprak kapda yemeye gayret etmek gerekir.

Suâl: Halavetdeki kişi, ne ile meşgûl olmalıdır?

Cevâb: Farzları ve sünnet olan üç namazı huşû' ile edâ ettikden sonra mümkün olduğu kadar tevhîd zikriyle meşgûl olması gerekir. Tevhîd zikrinde fazlaca şevk gelmezse, kıbleye karşı durup, gözlerini yumup, bir mikdar Hakk Teâlâ Hazretlerinin ulu kudretlerini düşünmek gerekdir.

Suâl: Rüyâları nasıl tabîr olunmalıdır?

Cevâb: Rüyâ tabîri zor işdir. Bu iş akılla ve nakille olmaz. Tevhîd ede ede insanda öyle bir hâl meydana gelir ki rüyânın tabiri, aklına ve diline Cenâb-ı Rabbü'l-İzzet'den nâzil olur. Rüyalar gören kişiye göre tabîr olunur. Tabirin âfâki ve enfüsî olanı vardır. Bu husular meşâyihin tabirnamelerinde detaylı olarak yazılmışdır.

Suâl: Yola yeni giren sâlike önce ne ders vermek gerekir?

Cevâb: Önce tevhîd zikri vermek gerekir. Dervîşin hâline ve bilgisine göre,  tarîkatın âdâbı ile ilgili bazı hususuları anlatmak gerekir.

Suâl: Dervîş korkunç veya karışık bir rüyâ görse onu nasıl tabir etmek gerekir?

Cevâb: Korkulu rüyâ, dervîşe kendi nefsinden bir işâretdir. Kendi nefsini tasfiye edip, hilm ile terbiye etmelidir. Korkulu rüyâ, Allah tarafından dervîşe bir uyarıdır,  mürîdi gafletden uyandırmak için gösterilir.

Suâl: Bu tarîkimiz Halvetî midir, Celvetî midir? Halvetî ile Celvetî yolları arasında ne fark vardır?

Cevâb: Halvetîlerde seyr-i sülûk rüyâ iledir. Celvetîler ise, ilâhî hikmetleri  müşâhede ederler, rüyâ âlemine tenezzül etmezler, vâridât-ı ilâhiyye ile tarîklerinde bir cilâ hâsıl olup o nûr ile eşyâyı seyrederler. Ve lâkin rüyâ âlemini de inkâr etmezler. İkisi ile de Hakk yoluna varılır derler. Celvetîler, mükâşefede ve irşâdda halvetîlerden daha ileridir. Zîrâ celvetî her şeyi gözüyle ve kemâliyle görür. Bu görüş rüyâ  gibi değildir. Rüyâ tabiri ise isâbetli de olabilir, isâbetsiz de olabilir. Bizim tarîkimiz hem halvetî hem celvetîdir.

Suâl: Dervîşin bir derdi olur da şeyhi de uzakda olup sormağa imkân bulamazsa, yardım almak için ne yapmalıdır?  

Cevâb: Böyle vakitlerde şeyhi hâtırda tutup, "Yâ Rab, iyilerin iyisi Hazret-i Habîb-i Ekrem hürmetine ve cümle evliyâullâh hürmetine ve şeyhim filân hürmetine müşkülümü halleyle" demelidir. Eğer çok büyük bir derdi varsa,  temiz bir abdest alıp, kıbleye karşı dönüp, kıble tarafına doğru üç adım atıp,  üçüncü adımda iki rekat hâcet namâzı kılmalı ve şeyhinden yardım istemelidir. Allah'ın izni ve keremi ile bütün müşküller hallollur. 

Suâl: Dervîş, kendi tarîkinden olmayan kişilerle sohbet edebilir mi?

Cevâb: Kitâba ve sünnete uyan kişilerle sohbet câizdir. Kitâba ve sünnete aykırı olanlar ile sohbeti terketmek gerekir. 

Suâl: Tevhîd zikrini hangi vakitlerde yapmak gerekir?

Cevâb: Tevhîd zikri her zaman güzeldir. Gündüzde, gecede, tenhâda, kalabalıkda, otururken, dururken, gezerken, yürürken, yatarken, abdestli-abdestsiz, tevhîde hiç mâni' yokdur.

Suâl: Dervîş, Kur`ân'ı ne zaman okumalıdır?

Cevâb: Kur`ân zikrullâhdır. Onu da her vakitde okumak güzeldir. 

Suâl: Tasavvuf ehlinin kitaplarında bazı ibâdetlerden bahsediliyor, bunların hepsini yapmak câiz midir?

Cevâb: Kitâba ve sünnete muvâfık olan ibâdetlerin hespi güzeldir. Lâkin mürîde şeyhin tayîn ettiği ibâdetler en hayırlı olanlardır. Zîrâ mürşid-i hakîkî olan şeyhler, mürîdin kâbiliyet ve ihtiyâcını görür ve ona göre ibâdetler tavsiye eder. Dervîşin gücünün yetmeyeceği, onu zora sokacak ibâdetleri tavsiye etmez Dervîş kendisi için en faydalı olan ibâdetleri yaparak mertebeleri aşar.

Suâl: Halvetdeki dervîş, tevhîd zikrini cehrî mi hafî mi yapmalıdır?

Cevâb: Cehrî demek söylediğini kendisi ve yanındaki işitecek kadar demekdir. Cehrî zikretmekden zevk alıyorsa ya da üstünde bir üşengeçlik varsa cehrî olarak zikretmeli, yoksa hafî zikir ve tefekkür de makbûldür.

Suâl: Teheccüd namazlarında Kur`ân'ı yüksek sesle mi gizli mi okumak daha iyidir?

Cevâb: Rabbü'l-İzzet'e münâcâta kendisine hangisi daha iyi görünürse onunla ibâdet ede. Eğer ikisi arasında bir fark yok ise, bazen yüksek sesle bazen gizli okur ki ikisini de yapmış olsun.

Suâl: Dervîş duâyı uzun mu yapmalı kısa mı tutumalı?

Cevâb: Duâ Hakk Sübhânehû ve Teâlâ hazretlerinden bir istekdir. İsteğine ve hâcetine göre hangisi kalbini daha çok tesellî ediyorsa öyle yapmalı. Ayrıca duâ mahallini de gözetmek gerekir. Zîrâ duâ bazı yerde uzun, bazı yerde kısa yapılması gerekir. 

Suâl: Ayakda zikrederken, zikirden daha çok lezzet almak için bir mikdar dönerek zikretmek câiz midir?

Cevâb: Edebe en uygun olan, oturup veya durup Hakk'ı zikretmekdir. Zikredenlerin bir mikdâr yavaş yavaş dönmeleri, zikre fazlaca şevk vereceği için câiz görülmüşdür. Ne var ki, bu mikdâra izin verildi diye haddi aşmamak lazımdır. Edebe aykırı olan he rişden akıl başda iken kaçınmak lâzımdır. Akıl başdan gidince insan ne yaptığını bilmediği için ona müdâhele edilemez.

Suâl: Bu tarîkde sâlik olup, şeyhden icâzet alan zevât, kendilerinden fetvâ isteyenlere fetvâ verebilir mi?

Cevâb: Mü'minlerin ve müslümanların zor durumlarında, onlara fetvâ ile yol göstermek ve onların müşkillerini halletmek gâyet güzel bir işdir. Böyle netîce alınacak şekilde ve bu niyetle fetvâ verilirse câizdir.

Allah'ın yardımıyla tamamlandı.
Listeye geri dön