8 Eylül 2018 tarihinde yayınlanmıştır.
NUTK-İ ŞERÎF
Akşam namazı vaktinde herkes mumunu yakıp sofrasını kurup yemeğe başlar
Ben ise sevgilinin hayâline dalıp gamlara batar ağlayıp feryâd etmeye başlarım
Gözyaşlarımla abdest aldığım için namazım pek yakıcıdır
Ezân sesi geldi mi kalb mescidimin kapısını yakar yandırır
Kıblem ne tarafda kaldı ki namazım kazâya kaldı?
Bana da sana da gelen imtihanlar hep Allah'ın kazâsıdır
Acabâ senin aşkınla mest olanların namazları doğru mudur?
Zîrâ sarhoş ne zamanın ne de mekânın farkındadır
Acabâ bu kıldığım ikinci rek'at mıdır yoksa dördüncü mü?
Acabâ hangi sûreyi okudum üstelik okumaya muktedir de değilim ki
Hakk'ın dergâhına nasıl varayım? O'nun kapısını nasıl çalayım?
Ne kuvvet kaldı bende ne de irâde bunları benden aldın bâri bana bir amân ver Allahım
Namaz kılarım ama Allah'a andolsun ki rükû' tamâm oldu mu imâm kimdir hiç haberim olmaz
Bundan böyle her imâmın önünde ardında gölge kesileyim de gölgeyi meydana getirenin hareketiyle kısalayım uzayayım
Gölgenin rükû'una da bakma kıyâmına da
Gölgeden maksad isteme gölgeden cân dileme
Gölge sorgudan kurtuldu gitti çünkü onu oynatan başkasının cânıdır
Nerede gölgeyi bilen diye iki elceğizini çırpıp durur gölge
Gölgemin sâhibi padişâhdır o yürürse ben de yürürüm
Eğer o bir dükkân kıyısına oturursa ben de otururum
Benim varım-yoğum kalmadı da gölge lâfına daldım
Gölgenin ağzından nasıl bir söz çıkabilir ki?
A kardeş! Peri gibi sudan ateşden söz ediyor bir türlü susmuyorsun
Fakat testinin içinde ne varsa dışına da o sızar öyle değil mi?
Mevlânâ Celâleddîn Rûmî
Kaddesallahu Sırrahu'l-Âlî