Hazret-i Mevlânâ ve Şiir

2 Ekim 2018 tarihinde yayınlanmıştır.

İrşad
Bilindiği gibi Hazret-i Mevlânâ ekseriyâ şiir dilini kullanmışdır. Gerek Mesnevî-i Şerîf gerek Dîvân-ı Kebîr başdan sona manzûmdur. Bu yüzden de, bugün olduğu gibi yaşadığı dönemde de Hazret-i Mevlânâ'yı şâir zannedenler olmuşdur. Hattâ bazı ham sofular şiir söylüyor diye O'na ta'n etmişlerdir. Hazret-i Mevlânâ, kendisini şâir zannedenlere bir reddiye olarak, aslında hiç arzu etmediği halde niçin şiir söylediğini şöyle beyân etmişdir :
Benim bir huyum var. Hiç kimsenin gönlünün benden incinmesini istemem. Birileri, semâ' ederken bana çarpıyor ve bazı dostlar da onlara engel olmaya çalışıyor. Halbuki bu benim hiç hoşuma gitmez. Bu dostlarıma belki yüz defa söylemişimdir : "Bana çarpanlara sakın ilişmeyin, benim için sakın kimseyi incitmeyin, ben bana çarpanlardan şikâyetçi değilim, hepsinden hoşnûdum" demişimdir. Şiir söylememin sebebi de aynı yani gönül almakdır. Sohbetime gelen dostlar sıkılmasınlar diye şiir söylüyorum. Ben ne kadar şiirden uzak dursam da onların ricâsını kırmamak, onları memnûn etmek için  söylüyorum. Ben nerede, şiir nerede? Allah'a yemin ederim ki, ben şiirden usanmışımdır ve benim katımda şiirden daha kötü bir iş yokdur. Bu da şuna benzer. Meselâ birisi, misâfirin isteği üzerine elini işkembenin içine sokmuş yıkıyor. Çünkü misâfirin canı işkembe istemişdir, o da misâfirini memnûn etmek için elini pisliğe bulaştırmak zorunda kalmışdır. Bir tâcir,  halkın hangi kumaşa rağbet ettiğine bakar. Taleb edilen kumaş ne kadar âdî ve değersiz olursa olsun tüccar onu alıp satmaya bakar. Ben, ilim ve hikmet ehli, akıl fikir sâhibi ve uzak görüşlü yüce insanlara en nâdir ilimleri ve en kıymetli hikmetleri öğreteyim diye bir çok ilimler tahsîl etdim ve bu yolda nice zahmetler çekdim. Bizim vilâyetimizde ve bizim kavmimizde şâirlikden daha utanılacak bir iş yokdu. Biz de eğer kendi şehrimizde kalmış olsaydık, oradakilerin mîzâcına uygun olarak yaşar, ders vermek, kitap yazmak, vaaz etmek, zühd sâhibi olamk ve kendimizi ibâdete vermek gibi onların istedikleri işlerle meşgul olurduk. Emîr Pervâne bana dedi ki : "Aslolan ibâdetdir". Dedim ki : "İbâdet ehlini, ibâdet dileyeni göster de ben de onlara ibâdet nedir, göstereyim". Sen şimdi söz istiyorsun, kulağını vermişsin, birşey işitmek, birşey duymak isteğindesin, söylemezsem üzülüyorsun. İbâdet iste de, ibâdet nedir, göstereyim sana. Biz, dünyada er arıyoruz ki ona ibâdet nedir, gösterelim. İbâdet müşterisi bulamıyoruz, söz müşterisi buluyoruz da sözle oyalanıyoruz.  
Kırk yıl Hazret-i Mevlânâ'nın hizmetinde bulunmak şerefine nâil olan ve bu yakınlık sâyesinde O'nun menâkıbını kaleme alanların öncüsü olan Feridun bin Ahmed Sipehsâlâr, meşhûr risâlesinde bu konuya tahsîs ettiği fasılda, Hazret-i Mevlânâ'nın Fîhi Mâ Fîh'deki bu beyânâtını neklettikden sonra şöyle der :
Hudâvendigârın sözleri görünüşde şiir ise de, hakîkatde başdan sona sırr-ı tevhîd, tefsîr-i Kur`ân ve şerh-i ehâdîs-i nebeviyyedir. O'nun sözleri, mürşid-i ehl-i tarîkat ve mahbûb-i ehl-i hakîkatdir.
Hazret-i Mevlânâ'nın oğlu Sultan Veled Hazretleri de, ehlullahın şiirleri ile şâirlerin şiirleri arasındaki farkı şöyle beyân etmişdir :

Âşığın şiiri başdan sona tefsîr-i Kur`ân şâirin şiiri ise sarımsak buhârı gibidir
Âşığın şiiri hayret ve mestlikden neş'et eder şâirin şiiri ise benlikden kaynaklanır
Bu yüzden Allah sübhânehû ve teâlâ şâirler hakkında şöyle buyurmuşdur :
"وَالشُّعَرَاء يَتَّبِعُهُمُ الْغَاوُونَ Veş-şu'arâ yettebi'uhumul gâvûn / O şâirlere gelince, onlara ancak sapkınlar uyar"
Listeye geri dön