Hamd, kâinâtı halk ve takdîr eden, halk ettiklerini tedbîr eden, hayât verdiklerini öldürdükden sonra diriltip mahşer yerinde toplayacak olan, dönüp duran gökyüzünü yürüten, gemileri sular üstünde götüren, havada küme-küme bulutlar peydâ edip, yüce dağların sırtlarına şimşek kılıçlarını çekip, yeryüzüne yağmur oklarını yağdıran ve gökgürlemesi hatîbine, bulut minberinde, "بِسْمِ اللّٰهِ مَجْرٰۭۙيهَا وَمُرْسٰيهَاۜ Bunun akıp gitmesi de Allah adıyladır, durması da" diye nidâ ettiren ALLAH'adır.
O, öyle bir ALÎM'dir ki, kalemlerin gizli gizli yazdıkları yazılar da, kademlerin gizli gizli attıkları adımlar da O'ndan gizli kalmaz. O, öyle bir BASÎR'dir ki, sedeflerin içlerindeki incileri de, incilerin yerleştikleri sedefleri de görür. O öyle bir SEMÎ'dir ki, karanlıklarda gizli gizli fısıldaşanların fısıltılarını da, ağaç dallarındaki ve yüksek yerlerdeki kuşların ötüşlerini de duyar. O, bidâyetine bidâyet, nihâyetine nihâyet olmayandır. O, öyle bir KELÂM sâhibidir ki, O'nun kelâmı, lugatlerin harekelerinden de, lehçelerin nağmelerinden de, okuyanların o kelâmı sığdırdıkları zarf ve harf kayıtlarından da münezzeh ve mukaddesdir.