6 Mart 2021 tarihinde yayınlanmıştır.
Bugün şarkda, garbda, her yerde, semâ'ı ile meşhûr olan Hazret-i Mevlânâ, semâ' etmeğe sonradan başlamışlardır. Önceleri babasının yolundan gider ve halkla beraberken ders okutmak ve vaaz etmekle, kendi başına iken de mücâhede ve riyâzat yapmakla meşgûl olurlardı. Riyâzat ve mücâhedenin her türlüsünü ve en ağırlarını yapdıkları hâlde hiç semâ' etmemişlerdi. Tâ ki Şems-i Tebrîzî Hazretleri ile tanışıp, onun emrine girene kadar. Zîrâ Hazret-i Şems, ona semâ' etmesini tavsiye etmiş, aradığı zevki semâ'da bulacağını söylemişdi.
Şems-i Tebrîzî Hazretleri demişdi ki, "Semâ'ın halka harâm oluşu onların hevâ-yı nefs ile meşgûl olmalarındandır. Onlar semâ' edince o kötü hâlleri ziyâdeleşir. Zîrâ onların hareketleri, raksları hep nefsânîdir. Semâ' böylelerine elbette harâm olur. Onların hilâfına olarak Hakk'a âşık olanların ise semâ'da aşkları ziyâde olur ve semâ' esnâsında onların nazarına Allah'dan gayrısı görünmez".
İşte Şems-i Tebrîzî Hazretlerinin bu sözlerine imtisâlen Hazret-i Mevlânâ, semâ' etmeğe başlamış ve Hazret-i Şems'in işâret buyurduklarını semâ' ederken bizzat müşâhede ederek yakîne getirmişdir. Âhir ömürlerine kadar da hep bu mivâl üzere hareket edip semâ'ı kendilerine tarîk ve âyîn ittihâz eylemişdir. Etmişdir ama O'nun yapdığı semâ', bugünkü semâ' âyînlerine benzemez. Bugün gördüğümüz şekil ve merâsim, O'ndan çok sonra vaz' edilmişdir. O'nun semâ'ı tamâmen zuhûrâta tâbi olup, tekellüfden, merâsimden, şekilden, şartdan, zamandan, mekândan âzâdedir. Nitekim O, kimi zaman bağda bahçede, kimi zaman sokakda caddede, kimi zaman bir dostunun davetinde semâ' etmişdir. O, kimi zaman kuyumcu çekicinin çıt pıtlarından, kimi zaman rebabın yâhud tanburun nağmelerinden vecde gelerek semâ' etmişdir.
Gerek Mesnevî'sinde gerek gazellerinde ve rubâîlerinde semâ' ve mûsıkînin hikmetlerini inciler gibi saçan Hazret-i Mevlânâ, bir yerde semâ'ın sırlarından birini şöyle beyân etmişdir :
Tabii semâ'daki vecdi, ondaki neş'eyi herkes anlayamaz. Çünkü köre renk sağıra âhenk olmaz. O yüzden bu gibi kimselerin semâ' ehline ta'n u teşnîde bulunmalarına da hiç şaşırmamak lâzımdır. Nitekim Hazret-i Mevlânâ gibi ulu bir sultâna bile bu husûsda pek çok tenkidler yapılmışdır. Böyleleriyle aslâ cedelleşmemek, onlara Kur`ân lisânı ile cevap verip, "leküm dîniküm veliye dîn" deyip geçmek lâzımdır. Nitekim Hazret-i Mevlânâ bu husûsda şöyle buyurmuşdur :
Hazret-i Mevlânâ semâ'dan alınacak olan ilâhî zevki de, midenin boş tutulması şartına bağlamış ve şöyle buyurmuşdur :
Midenin boş tutulması demek dünyâdan ve ehl-i dünyâdan yüz çevirmek, dünyâ lezzetlerini terk etmek, nefsi tezkiye ve kalbi tasfiye etmek demekdir. İçi dolu bir kamışın temizlenerek hoş sadâ veren bir ney hâline getirilmesi de buna işâretdir.