13 Ocak 2024 tarihinde yayınlanmıştır.
Delikanlıların bile ağır kürkler giydikleri, insanların fırın ve tandırların yanıbaşında bile üşüdükleri şiddetli kışın ortasında, Hazret-i Mevlânâ, medresenin damına çıkar, seher vaktine kadar binlerce âh u vâh ile teheccüd namazını kılardı. Sabah namazını da kıldıkdan sonra damdan inerdi. Mübârek çizmesini çekdiğim vakit tabanının çatlaklarından kan damlardı. Bu manzarayı gören ihvân u yârân feryâd edip ağlamışdı da o zaman Hazret-i Mevlânâ şöyle buyurmuşdu, "Bizim sultânımızın da böyle bir hâli yok muydu?".
Hazret-i Mevlânâ sonra abdest tâzeleyerek kuşluk ve duhâ namazlarını kılardı. "Ben muallim olarak gönderildim. Eğer biz bunları devamlı yapmazsak, ümmet bunları tamâmıyla unutur, gaflete düşer" derdi. Ve dâima şöyle vasiyet buyururdu : "Malınızın, neseblerinizin, haleflerinizin ve dostlarınızın çoğalması için çok namaz kılınız. Kıyâmet olduğu vakit de o namazlarla dostları tesellî ediniz. Hiç şüphe yok ki, namaz kılan ve Allah'a ibâdet eden kulun dünyalık ve ahiretlik bütün istekleri hasıl olur".
Hazret-i Mevlânâ'nın "sultânımız" dediği zât hiç şübhesiz Resûl-i Ekrem Efendimizdir. Peygamberimiz geceleri namazda o kadar uzun müddet kıyâmda durururlardı ki mübârek ayakları şişerdi. O'na "Niçin bu kadar eziyet çekiyorsunuz? "diye sorulduğunda, "Rabbime şükretmeyeyim mi" buyurmuşlardı.
Bir gazellerinde de şöyle buyurmuşlardır :
Kırk yıl boyunca O'nun hizmetine bakan Feridun bin Ahmed Sipehsalar da bu husûsda şöyle diyor :
Başlangıç hâllerinden ömürlerinin sonuna kadar riyâzât ve mücâhedesini hep artırıyorlardı. Bu hakîr, yanında bulunduğum ve bir pergel gibi başımı eşiğine koyduğum kırk yıl boyunca, yatakda yatdıklarını görmedim. Yâhud rahat etmek için bir gece yan üstü uyumuş bir hâlde müşâhede etmedim. Hakk Teâlâ'nın muhabbeti onun riyâzatla zayıflamış olan vücûdunu dâimâ harekete geçirdiği için kendi hâllerini şöyle beyân ediyorlar : "Şiltesi dikenden olan kimse hangi yanına yatarsa yatsın nasıl rahat eder".
Onun uykusuzluğu ve heyecânı nasıl anlatılabilir ki! Uyku ve dinlenme onu aslâ görmedi. Geceleri uyumazlar, çok semâ' ederler, o derece ki, bütün arkadaşlarını uyku bastırır, onların edebsizlik etmemek için huzûrundan ayrılmadıklarını anlar, mürîdânına ve kendisini sevenlere lutuf ve ihsân olmak üzere, bir müddet murâkabe eder, arkasını duvara dayayarak, başını dizleri üzerine koyarlardı. Bir büyük ferâceleri vardı, Şeyh Muhammed Hâdim gelir, bütün vücûdunu örtecek şekilde mübârek sırtına atardı. Arkadaşlarının hepsi uykuya dalınca, kalkıp namaza dururlardı. Bazen de gezinirlerdi, istirahat etmezlerdi.