15 Nisan 2020 tarihinde yayınlanmıştır.
Osmân ibn Affân radıyallahu anh Efendimiz Hazretleri, kabir denildiği vakit çok ağlardı, titrer ve tüyleri diken diken olurdu.
Bu Osmân ki, Efendimizin iki kerîmesini almış, iki nûru, iki nûr-i Muhammedî'yi almış. Ve aynı zamanda Resûl-i Ekrem, Peygamberimiz, Hazret-i Muhammed Mustafâ, rahmeten-lil-âlemîn, Beşîr, Nezîr ve Şâhid olan Peygamberimiz, Allah'ın mahbûbu, sevgilisi "Ey sâlih Osmân, bana duâ ediyor musun?" diye sormuş kendisine. Bu Osmân ki câmiü'l-Kur`ân, Kur`ân'ı cem' eden bu. Şehîd olduğu vakit oruçluydu ve Kur`ân okuyordu. O hâlde şehîd ettiler kendisini. Peygamberimiz sallalahu aleyhi vesellem bu zâta, "Ey Osmân-ı sâlih, bana duâ ediyor musun?" diye sormuşdur kendisine. Yani Peygamber Efendimiz ona iltifat buyurmuşlar.
Bu zât kabir anıldığı vakit ağlardı, üzülürdü, tüyleri diken diken olurdu. Dediler ki, "Yâ Osmân ibn Affân, Resûl-i Ekrem'in sana bu kadar teveccühleri var, niçin kabirden korkuyorsun? Mahşerden bahsedildiği vakit bu kadar müteessir olmuyorsun da kabirden müteessir oluyorsun" dediler. Dedi ki, "Mahşer umûmîdir ama kabirde tek başımızayız, yalnızız" Yalnız!
Sen hiç bir kış gününde, gökyüzü kapanmış, kapkara olmuş, yolunu kaybetmişsin, kırda kalmışsın, kaldığın var mı öyle? Ne korkunç olduğunu biliyor musun? Daha bu böyle iken, ya kabirde olursa bu iş? Sakın ha kabrin içindeki karanlıkdan bahsettiğimi zannetme ha! Kabrin içinde başka bir âlem var. Yani başka bir dünyâ var. Âlem-i berzah var. Orada karanlıkda kalmak meselesi mevzubahis.