Hazret-i Pîr Muhammed Nûreddin Cerrâhî Kaddesallahu Sırrahul Fettâhî

23 Temmuz 2015 tarihinde yayınlanmıştır.

Cerrahiyye

HAYATI

İstanbul’da Cerrahpaşa Cami-i Şerîfi’nin karşısındaki (bugün yerinde olmayan) Yağcızâde Konağı’nda dünyaya geldi. Doğum tarihi 12 Rebiülevvel 1089 (4 Mayıs 1678) Pazartesi günüdür. İsm-i şerîfi Muhammed, mahlas-ı âlîleri Nureddin, lakab-ı şerîfi Cerrâhî ve künyeleri Ebü'l Füyûzât'dır. Babası, Sultan IV. Mehmed döneminde sarayda mîrâhurluk görevinde bulunan Seyyid Abdullah Ağa’dır. Annesi Seyyide Emine Teslîme Hâtûn'dur. Neseb-i şerîfleri vâlideleri cihetinden İmâm Hüseyn Efendimize ulaşır.


Hazret-i Pîr Efendimizin doğduğu ev
İlk tahsîline Cerrahpaşa Sıbyan Mektebi’nde başladı, hocası Şeyhü'l Kurrâ Yûsuf Efendi’den hüsn-i hat dersleri de aldı, sülüs, nesih ve talik meşk etti. Süleymaniye Medresesi’ndeki tahsîli esnâsında (daha sonra şeyhülislâm olan) Yenişehirli Abdullah Efendi’nin talebesi oldu. Bu yıllarda, meşhûr şâir Nâbî’den şiir ve edebiyat dersleri aldı. Süleymâniye Medresesindeki tahsilini fevkalâde bir muvaffakiyyetle tamamlayınca 1108 (1696) yılında Mısır-Kâhire mevleviyetine (kadılığına) ta'yîn edildi. Vazîfesine gitmek üzere yola çıkacağı vakit hava muhalefeti sebebi ile bir müddet geminin hareketi tehir edildi. Bu sırada ricâl-i devletden dayısı Hacı Hüseyin Efendi’ye vedâ ziyareti için Üsküdar Toygartepe’deki konağına gittiğinde, dayısı onu konağın karşısındaki Selâmi Ali Efendi Tekkesi’ne götürdü. Tekkenin postnişîni, Köstendil’de bir müddet müftülük de yapmış olan büyük mürşid Köstendilli Alâeddin Ali Efendi, O'nu "Oğlum Nûreddin, safâ âmedî (safâ getirdin)" diye karşıladı. Daha ilk karşılaşmadaki bu şaşırtıcı hitâb ve akşam dergahda iştirâk ettiği zikrullah ile meydâna gelen vecd netîcesinde Köstendilli Ali Efendi'ye intisâb etti ve mürşidinin "Oğlum Nureddin! Mâsivâdan tecerrüd eyle!" demesiyle hem Kahire’ye gitmekten vazgeçti ve daha yeni ta'yîn olduğu bu önemli me'mûriyetden istifâ etti hem de kendisinin meyyit farzedilerek mal ve eşyasının vârisler arasında taksîm edilmesini tenbîh ederek mürşidinin emrine derhal imtisâl eyledi.

Yedi sene boyunca, Cerrahpaşa’dan Üsküdar’a geçip şeyhinin tekkesine devâm eden ve zaman zaman onun izniyle defalarca halvete giren Hazret-i Pîr Efendimiz, 1115 (1703) yılında ahz-ı hilâfet ederek, şeyhi tarafından, bendegânından İsmâil Efendi'nin Karagümrük’de Canfedâ Hatun Camii’nin sağ tarafında yaptırdığı halvethâneye gönderildi. Köstendilli Ali Efendi, Hazret-i Pîr'in yanına, daha sonra Hazret-i Pîr'in halîfeleri olacak olan, iki kıymetli bendesi Süleyman Veliyyüddin Efendi ile Mehmed Hüsâmeddin Efendileri vererek onların terbiyesiyle de ilgilenmesini emreyledi. 


Dergâh-ı Şerîfin 20.yy başlarından bir fotoğrafı
Bilâhere Dârüssaâde Ağası Hacı Beşir Ağa ve III. Ahmed’in gördüğü rüyalar üzerine III. Ahmed’in emriyle Canfedâ Hatun Camii’nin yanındaki konak satın alınıp yıktırıldı ve arsası üzerine Nûreddin Cerrâhî adına bir tekke inşa edildi. 6 Receb 1115 (15 Kasım 1703) tarihinde merâsimle açılan tekkede on sekiz yıl irşad faaliyetinde bulunan Hazret-i Pîr Nûreddin Cerrâhî bir müddet süren bir hastalık döneminin ardından 9 Zilhicce 1133’te (1 Ekim 1721) Hakk'a yürüdü. Gasli ve tekfîni bizzat mürşidi Ali Alâeddin Köstendilî Hazretleri tarafından yapıldı. Şeyh cenâzelerine mahsûs zikirli, salâlı, devrânlı muhteşem bir cenâze alayı ile Fatih Cami-i Şerifine götürüldü. İstanbul'un hemen hemen bütün tarîkat erbâbı, meşâyih, ulemâ ve devlet ricâlinin iştirâkiyle Fâtih Cami-i Şerîfinde Şeyhülislâm Molla Mehmed Efendi’nin kıldırdığı cenâze namazından sonra Sünbül Efendi Tekkesinin postnişîni Seyyid Mehmed Nureddin Efendi (Koca Nureddin Efendi) riyâsetindeki cenâze alayı yine meşâyihe mahsus usûl ile dergâha dönerek "cennet anaların ayakları altındadır" hadîs-i şerîfinin sırrına binâen vasiyeti gereği muhterem vâlidelerinin ayak ucuna defnedildi. Hazret-i Pîr'in tezkiyesi de Sünbül Sinan Dergâhı Postnişîni Seyyid Nureddin Efendi tarafından yapıldı.

Tabakât-ı Şernûbî'nin Hazret-i Pîr'den
bahsedilen sayfası
Hazret-i Pîr'in tarîkat silsilesi Köstendilli Ali Efendi, Lofçalı Ali Efendi, Debbağ Ali Rûmî, Mestçizâde İbrâhim Edirnevî, Mestçi Ali Rûmî vasıtasıyla Halvetiyye-Ramazâniyye’nin pîri Ramazan Mahfî’ye (ö. 1025/1616) ulaşır. Dört büyük kutubdan biri olan İbrâhim Düssûkî Hazretlerinin halîfesi Ahmed b. Osman eş-Şernûbî’nin (ö. 994/1586) sözlerinden Muhammed el-Bulkînî tarafından derlenen el-Keşfü’l-guyûbî fî tabaķâti’ş-Şernûbî adlı eserde 1000 (1592) yılından sonra gelecek kutuplar sayılırken Hazret-i Pîr Efendimizin de adı zikredilip şöyle denmektedir :
"Onlardan biri de Efendim Nureddin Cerrâhî olup 1115 senesinde İstanbul'da zuhûr eder. Ömrü kırk dört yıldır. Allah'ın, O'nu âhiretdeki makâmına dünyâda iken muttali etmesi, irtihâlinde O'nu cennete dâhil etmesi ve ziyâretçilerine ikrâm edebilmesi için yaptığı duânın kabûl olması O'nun kerâmetlerindendir"
Hazret-i Pîr Nûreddin Cerrâhî, Süleyman Veliyyüddin, Mehmed Hüsâmeddin, Sertarikzâde Mehmed Emin, Moralı Yahyâ Şerafeddin, Musullu Yûnus, Tekirdağlı Mustafa, Bursalı Mehmed Çelebi adlı yedi halife yetiştirmiştir. Cerrâhiyye tarîkatı bu halîfelerin faaliyetleri ve açtıkları dergâhlar vâsıtasıyla XVIII ve XIX. yüzyıllarda yaygın tarîkatlardan biri haline gelmiştir. 

Hazret-i Pîr Efendimizin birçok kerâmetleri ve menkıbeleri kaydedilmiş olup bunları da fırsat buldukça ve yeri geldikçe sizlerle paylaşacağız.

ESERLERİ

Hazret-i Pîr'in günümüze ulaşan eserleri şunlardır. Hepsine verdiğimiz bağlantılardan erişebilirsiniz : 


1. Mürşid-i Dervîşân : Tarîkat âdâbına dâir oniki bölümden oluşan bir risâledir

2. Vird-i Sagîr-i Mesâiyye : Akşam okunmak üzere tertîb ettikleri bir virddir.
3. Vird-i Kebîr-i Subhiyye : Sabah okunmak üzere tertîb ettikleri bir virddir
4. “Dil beytini pâk iden" diye başlayan bir nutk-i şerîf
5. Azmî Dede'nin manzûm hâle getirdiği bazı nasîhatları

Hazret-i Pîr'in şemâil-i şerîfi görenler tarafından şöyle tarîf edilmişdir :
Uzun boylu, siyah kaşlı, gözlerinin siyâhı çok olup irice idi. Kirpikleri uzun idi. Mübârek burnunun ortası yüksekçe idi. Teni buğday renkli olup yanaklarında kırmızılık eseri görünürdü. Dudakları kırmızı ve dişleri düzgün ve gâyet ak idi. Sakalı siyâh olup önünde birkaç aded ak vardı. Yüzü dâimâ mütebessim idi. Lisânı gâyet fasîh ve belîğ idi. Avuçları kırmızı ve parmaklarının uçları ince idi. Hareketleri âheste görünürdü ama pek serî idi. Dâimâ uzun entâri giyer, beline beyâz kuşak sarardı. Üstüne topuklarına kadar uzanan siyah hırka giyerdi.
Listeye geri dön