5 Eylül 2017 tarihinde yayınlanmıştır.
 |
Arafat Meydânında Hacılar |
Bu yazıda, Hazret-i Pîr Nûreddîn Cerrâhî Kuddise Sırruh Hazretlerinin ihdâs ettiği ve yüzlerce yıldır devâm eden Arafat Vakfesi usûlünün hikâyesinden bahsedeceğim.
Hazret-i Pîr kuddise sırruhu'l-münîr Efendimiz, hicrî 1129 (milâdî 1717) senesinin Kurbân Bayrâmı arefesinde, yanına halîfeleri Süleyman Veliyyüddîn Efendi ile Muhammed Hüsâmeddin Efendi'yi de alarak Edirnekapı hâricindeki bugün Şehîdlik diye bilinen kabristanda Sır Tekke denilen yerde medfûn olan Halvetiyye ricâlinin büyüklerinden Nûreddînzâde Şeyh Mustafa Muslihiddîn Nûrî* Hazretlerinin kabrini ziyârete giderler.
Cenâb-ı Pîr Efendimiz, Nûreddînzâde Mustafâ Muslihîddîn Efendi'nin kabri başında Sûre-i Mülk’ü kırâat edip Hazret'in rûhuna hediye buyurdukdan sonra oradaki namazgâhda ikindi namâzını kılarlar. Duâdan sonra, kendilerine bir hâl gelip, Arafât’ı müşâhede ederler ve hüccâc-ı müslimîn ile birlikte salât u selâm ve tekbîr ve tehlîl getirirler. Yanlarında bulunan iki halîfesi de aynı müşâhedeye nâil olmuşlar ve onlar da tekbîr ü tehlîl etmişler. Hazret-i Pîr Efendimiz, dergâha dönerlerken, bu âyîn-i şerîfin aynı yerde her yıl yapılmasını ve terk edilmemesini tenbîh etmişler.
Ertesi sene arefe günü, bütün bendegân, Hazret-i Pîr’e refâkat edip aynı yerde âyîn-i şerîf icrâ ederlerken, hepsi de aynı müşâhedeye nâil olmuşlar. İkinci sene o derece büyük bir cemâat toplanmış ki herkesin nazar-ı dikkatini çekmiş ve bazı ham-ervahların hasedini de celb etmiş. Daha önce böyle bir usûl görülmediği için "Câiz midir-değil midir" dedikoduları almış yürümüş.
Üçüncü sene, bu âyini yasaklatmayı kafasına takmış olan ulemâdan biri, şeyhülislâma gidip : “Şeyh Nûreddîn Efendi, Edirnekapı hâricinde Arafat Vakfesi yapıyor, halk da çok rağbet ediyor, büyük bir kalabalık toplanıyor. Birisini görevlendirip buna mâni' olunuz” demiş. Şeyhülislâm Efendi de, işi ciddiye alıp, arefe günü oraya bir görevli göndermiş. Bu iş için vazîfelendirilen zât geldiğinde, cemaat, namazgâhda ikindi namazını edâ ediyorlarmış. O da namaza durmuş. Namazdan sonra âyîn başlayınca görevli olarak gönderilen zât da aynı müşâhedeye nâil olup, Arafat'daki hüccâcı görünce, kendinden geçerek "Lebbeyk Allâhümme Lebbeyk" diye feryâda başlamış.
Âyin-i şerîf bittikden sonra, Hazret-i Pîr o görevliye “Şeyhülislâm efendiye benden selâm söyle ve gördüklerini de anlat" diye tenbîh buyurmuşlar. Vazîfeli zât da derhal gidip hâdiseyi olduğu gibi anlatmış. Şeyhülislâm Efendi, “Meşâyihin işine karışılmaz” diyerek vakfeyi yasaklamak fikrinden vazgeçmiş.

Hazret-i Pîr Efendimiz, bu Arafat Vakfesini peşpeşe üç sene yapmışlar. Dördüncü sene vakfenin yapılacağı gün Hakk'a yürümüşlerdir. Hazret-i Pîr'in cenâzesi günü olmasına rağmen bu usûl o gün dahî terkedilmemiş ve Arafat Vakfesi cenâze merâsiminden sonra Hazret-i Pîr Efendimizin halîfelerinden Sertarîkzâde Şeyh Mehmed Emîn Efendi Hazretleri'nin riyâsetinde yapılmışdır. Bundan sonraki senelerde de devâm eden bu âdet bazı seneler dergâhda bazı seneler adıgeçen yerde olmak üzere günümüze kadar devam ede gelmişdir.
Arafat Vakfesinin her zamanki zikir usûlünden farkı, öncesinde Sûre-i Mülk ve Sûre-i ihlâs okunması, esnâsında tekbîr ve telbiyeler getirilmesi ve okunan ilâhilerin hacca mahsûs ilâhiler olmasıdır...
Aceb mi Ka`beden eşref olursa kâmilin kalbi
Bunu cân ile isgâ et efendi kavl-i sâdıkdır
Binâsı Ka`be'nin mahlûk işidir seng ü hâk ile
Gönül hod dest-i kudretle yapılmış sun'-i Hâlık'dır
* Nûreddînzâde Şeyh Mustafa Muslihiddîn Nûrî Hazretleri, Kânûnî Sultân Süleyman Hân devrinde yaşamış ve pâdişâh da dâhil olmak üzere o devrin ricâlinden bir çoklarını irşâd etmiş büyük bir müşid-i kâmildir. Sokullu Mehmed Paşa da O'nun bendesidir. Bendegânı ve halîfeleri pek çokmuş. Aynı zamanda ordu şeyhi de olduğundan pâdişâh ile birlikte Zigetvâr seferinde de bulunmuş ve o seferde vefât eden pâdişâhın cenâzesini İstanbul'a nakleden hey'etde o da yer almışdır. Nûreddînzâde Şeyh Mustafâ Muslihiddîn Efendi, hicrî 981 (milâdî 1574) senesinde seksen üç yaşında Hakk'a yürümüşdür...