30 Haziran 2020 tarihinde yayınlanmıştır.
Halk arasında galat-ı meşhûr olarak Veysel Karani diye bilinen Üveys el-Karanî Hazretleri, Yemenli olup Murâd kabîlesinin Karan aşîretindedir. Çobanlık yaparak ve hurma çekirdeklerini toplayıp satarak kıt kanâat geçinen ümmî bir zât imiş. Resûl-i Ekrem Efendimizin zuhûrundan haberdâr olunca İslâm ile müşerref olmuş ve Hazret-i Peygamber'i görme arzusuyla yanıp tutuşmaya başlamış. Hizmetine bakdığı yaşlı anası kendisine izin vermediği için bir türlü arzusunu gerçekleştiremeyen Hazret-i Üveys, bir gün şartlı da olsa anasından yolculuk izin alınca, hemen yola çıkmış ve Yemen'le Medîne-i Münevvere arasındaki o uzun ve meşakkatli yolu muhabbeti ile tutuştuğu zâtı bir an önce görme iştiyâkı ile süratle kat etmiş, fakat Allah'ın bir hikmeti olarak, Resûlullah'ı görme imkânı bulamadan gerisin geriye dönmüşdür. Anasına olan bağlılığı ve ne sebeble olursa olsun onun sözüne karşı gelmemesi sebebiyle, Allah katında yüce bir makâma erişmiş olan Üveys, Resûl-i Ekrem Efendimiz'in büyük iltifâtına mazhar olmuş, Efendimiz ona hem hırkasını bırakmakla hem de ondan ümmetine duâ etmesini istemekle, cümle âleme onun yüksek mertebesini ilân etmişdir.
Hazret-i Üveys, Resûl-i Ekrem Efendimizin, önceden haber verdiği gibi, Hazret-i Ömer zamânında bir bölük Yemenli ile berâber haccetmek maksadıyla Hicaz'a gelmiş, fakat kendisini gizleyen velîlerden olduğu için, kimse onu farketmemiş. Hazret-i Ömer, Üveys'i Yemenlilere sormuş, "Aranızda Karan aşîretinden duâsı makbûl bir zât var mı?" demiş, Yemenliler Üveys'in velâyetinden haberdâr olmadıkları için, içlerinde öyle birisi olmadığını, yalnız bir deve çobanı olduğunu, fakat onun da insanlardan hep uzak durduğunu söylemişler. Hazret-i Ömer ile Hazret-i Ali, berâberce Üveys'in yanına varmışlar, Resûlullah'ın selâmını söyleyip, ona verilmesini vasiyet ettiği hırkasını takdîm etmişler. Üveys, önce "Bir yanlışlık olmasın" diyerek hırka-i şerîfi kabûl etmek istememiş ama Hazret-i Ömer ile İmam-ı Ali onu Hazret-i Peygamber'in bildirdiği alâmetlerden tanıdıklarını söyleyerek ısrar edince, hırkayı alıp yüzüne gözüne sürmüş, Hazret-i Peygamber'in "Ümmetime duâ etsin" şeklindeki vasiyeti kendisine bildirilince de, bu emr-i peygamberîyi yerine getirmek üzere tenhâ bir yere çekilmiş, uzun uzun tazarru ve niyâzda bulunmuşdur.
Ümmet-i merhûmeye çün bir emân geldi Üveys
Nâr-ı düzahdan 'usâtı kurtarup aldı Üveys
Çün vasiyyet etdi ana hırkasın fahr-ı rusül
Bu za'îf ümmetlere gör ne kerem kıldı Üveys
Bunlar zâten bilindik şeyler, maksadım bilinen şeyleri tekrar etmek değil. Peki bütün bunları niye anlattım? Çünkü Üveys el-Karanî Hazretlerinin hayâtında hepimiz için hele de tasavvuf ehli için büyük dersler var da ondan. Şöyle ki :
- Üveys'in erişdiği mertebe, anaya itâatın Allah katındaki değerini göstermekdedir ki bunu zâten daha önce uzun uzadıya anlatdığımız için burada tekrâra lüzûm görmüyoruz.
- Üveys, ümmî olduğu halde ve ashâbdan da olmadığı hâlde, Resûl-i Ekrem Efendimizin büyük iltifâtına mazhar olmuşdur. Bunun sebebi, ondaki aşk ve teslîmiyyetdir. Kim ki Allah'ı ve Peygamber'i her şeyinden ziyâde sever, onun îmânı kemâle erer ve Resûlullah'ın muhabbetine lâyık olur.
- Aşk, lafla olmaz, delîl ister. Aşkın delîli, âşıkın gözünün maşukundan başka bir şey görmemesidir. Üveys'in zâhidâne hayâtı, bir lokma bir hırka ile yetinmesi, dâimâ gözü yaşlı, ciğeri yaralı olarak tenhâlarda dolaşması, insanlardan âdetâ kaçması, halveti tercîh etmesi hep bu sebebledir.
- Aşk, irâdî değildir. Yani insan isteyerek âşık olamaz. Allah, aşkı dilediği kuluna verir ki buna sôfiyye lisânında "Cezbe-i Rahmânî" derler. Üveys, öyle bir cezbeye tutulmuşdur ki, gözü hiç bir şey görmez olmuş, dünyâdan da ukbâdan da geçmişdir.
- Üveys, Resûl-i Ekrem Efendimizi dünyâ gözüyle görmediği için ashâbdan sayılmamışdır ama ashâb-ı kirâmdan bir çoğu onun mazhar olduğu iltifât-ı peygamberîye nâil olamamışdır. Bu da bize göstermekdedir ki, Resûlullah'a yetişememek, onu görememek, bambaşka bir yerde ve zamanda yaşamış olmak, O'nun rızâsını almaya ve iltifâtına nâil olmaya engel değildir. Her nerede olursak olalım, hangi asırda yaşarsak yaşayalım, Resûlullah'a manen yakın olabiliriz. "Yemen'deki yanımda, yanımdaki Yemen'de" sözü bunu ifâde etmekdedir.
- Resûl-i Ekrem Efendimizin "Üveys ümmetime duâ etsin" buyurmasının hikmeti ise, velâyetdeki nâz makâmına işâretdir. Bazı velîler vardır ki, nâz ehlidirler, Allah onların duâlarını katiyyen reddetmez. Üveys, işte bu velîlerdendir. Bu velîlerin bir alâmeti de halkdan gizlenmeleri ve melâmet ehli olmalarıdır yani halk nazarında hakîr görünmeleridir. Bunlar halka menfûr olup, Hakk'a makbûl olmuşlardır. O yüzden bunları pek kimse tanıyamaz, ekseriyâ deli zannederler.
- Üveys'in bir mürşidi yokdur. Cenâb-ı Hakk murâd ederse, insanı mürşidsiz de yetiştirebilir, kemâle getirebilir. Nitekim her asırda Üveys gibi nice ümmî velîler zuhûr etmişdir. Üveysîliğin hakîkati de budur. Günümüzde üveysîlik adı altında aslı astarı olmayan bir takım şeyler yazılıp çizilmekde, bir takım zikirler tavsiye edilmekdedir ki bunların Üveysîlikle hiç bir alâkası yokdur. Üveysîlik bir tarîkat filan da değildir, bir hâldir. Üstelik bu hâl çalışmakla, istemekle elde edilmez, mevhibe-i ilâhîdir yani Allah'ın dilediği kuluna bahş ettiği bir ihsândır.
Büyük mürşidlerimizden İsmâil Hakkı Bursevî Hazretleri, üveysîliği şöyle tarif etmişlerdir :
Üveysî odur ki, "Küçükken yetîm idim, büyüyünce garîb oldum" işâreti üzerine, hiçbir kimsenin sohbet-i cismâniyye ve rûhâniyyesine dâhil olmayıp, belki Resûlullah gibi ümmî ve muallimi bizzât Allahu Teâlâ ola. Eğerçi nâdir vâki olur. Zîrâ ziyâde isti'dâda ve zâtî-meşreb olmağa mevkûfdur. Ve bir sâlikin ki fethi mürşid elinden olmaya, ona üveysî derler. Gerekse bazı şüyûha hizmet etsin. Ve bu ümmet içinde Üveys ve üveysiyân olduğu gibi, zamân-ı Mûsâ'da dahi, burh-i esved derler bir şeyhe çerde bende var idi ki, onun meşrebi üzerine gelenlere burhiyân derler. Ve bunların makâmları makâm-ı mahbûbiyyetdir. Onun için Hakk Teâlâ'ya nâz u niyâzları geçer. Ve sâirlerden kabûle karîn olmayan muamelât, onlardan makbûldür. Hadîsde, "i'melû mâ şi'tüm fekad gufiret leküm" ol mertebeye remzdir. Ve bu tâifeye üveysî derler. Ammâ bu yolda yalnız baş kurtarıp, selâmetlik ile menâzil kat edüp maksûd ve ma'şûk-i hakîkîyi ele getirmek binde bir kişinin işi değildir ve ekall-i kalîldir. Nâdir olan şey de, yok gibidir.
Gönülde buldum esrâr-ı Üveys'i
Üveysîyem Üveysîyem Üveysî
Ki oldum aşkının Leylâ vü Kays'ı
Üveysîyem Üveysîyem Üveysî