5 Nisan 2024 tarihinde yayınlanmıştır.
HUTBE
Âşıklar! Mü'minler! Hakk yolunda kardeşlerim! Allah'ın kulu olmakla şereflenenler! Hazret-i Muhammed'e bende olmakla yücelenler!
Ramazân-ı Şerîf'in son cumasına girmiş bulunuyoruz. Receb, Şabân derken Ramazân-ı mağfiret-nişânı da bitirmek üzereyiz. Ve Leyle-i Kadr'in de arefesinde bulunuyoruz. Elbet ki bu ayrılık, düşünenler için, bilenler için, bulanlar için büyük bir acı. Onun için âşıkların gözyaşı dökülmekde. Allah'ı sevenlerin, Allah'ı sevip de oruç tutanların kalbleri, Şehr-i Ramazân'ın ayrılmasıyla yanmakda ve tutuşmakda. Zîrâ, iyi düşününüz ve iyi teefekkür ediniz ki, belki son Ramazanımızı geçiriyoruz. Bir daha bu âleme dönmemek üzere uzun bir yolculuğa çıkacağız. Bir daha oruç tutmak ya nasîb olacak ya olmayacak. Rabbimize ibâdet ve tâat etmek, ya nasîb olacak ya olmayacak.
Onun için düşünecek olursak, mühim bir yol kat etdik. Bayram'a erişenler analarından doğduğu gibi tertemiz oldular. Çünkü Rabbilerinden tuttukları orucun sevâbın beklediler ve Rabbilerine inandılar ve Allah'a hüsn-i zan etdiler, Allah'dan sevâbını ümîd ederek oruç tuttular. Yemeği içmeği terk etdiler. Mâsivâdan kat'-ı alâka etdiler. Nefisleriyle cihâd-ı ekbere girişdiler. Düşmanla harb etmek, küçük muhârebe. Nefisle harb etmek, büyük muhârebe. Oruç tutan nefsiyle muhârebe etdi. Gâzi oldu yani. Elbet ki Bayram sabahına girdiği vakitde anasından doğduğu gibi tertemiz olacak, hiç günahı kalmayacakdır. Çünkü Rabbü'l-âlemîne îmân ve Ramazân-ı Şerîf'de Hakk'dan sevâbını ümîd ederek tutulan oruç, insanları tathîr eder, temizler. Bayram sabahına erişdiği vakitde, anasından doğduğu gibi olur. Onun için bayram yapıyoruz, temizlendik, tathîr olduk, günahdan yunduk, sevâba erdik, likâ-i Rahmân'a erişdik.
Biliyorsunuz ki Ramazân-ı Şerîf'in şerefi, kütüb-i semâviyyenin yani semâvî kitâbların, semâdan nâzil olan kitâbların, Ramazan Ayında peygamberlere nâzil olması, yalnız bunlar içinde biri müstesnâ, Kur`ân-ı Mübîn'de Cenâb-ı Peygamber'e Ramazân'da Leyle-i Kadir'de nâzil olmuşdur. Şerefi bundan ileri gelir.
Leyle-i Kadir'i de Cenâb-ı Hakk bize ihsân buyurmuşdur, Ümmet-i Muhammed'e. Bir kaç söz söyleyeceğim Leyle-i Kadir hakkında, geçeceğiz. Leyle-i Kadir'e erişirse bir kimse, o adam seksen küsur sene Cenâb-ı Hakk'a ibâdet etmiş sevâbını alır. Seksen küsur sene! Bir müslümanın vasatî ömrü altmış üç senedir. Her gecede Leyle-i Kadir'den bir cüz vardır. Senenin 365 gecesinde Leyle-i Kadir'den bir hisse, bir cüz vardır. Hayâtın boyunca her geceyi Leyle-i Kadir bil, Rabbine ibâdet et. Bir günah işleyeceğin gece bilmiş ol ki o akşam Kadir olabilir. Kadir Gecesi Allah'a âsî olabilirsin. Zîrâ Allahu Zü'l-Celâl ve Tekaddes Hazretleri Kadir'i gizlemişdir.
Peki Ramazan'ın yirmi yedisinde yapılan Kadir nedir? Bazı velîler, ehl-i keşif olan kimseler, meselâ Bayezid-i Bistâmî Hazretleri, "Ben yetmiş sene zarfında iki defa Leyle-i Kadir'i Ramazan'ın yirmi yedisinde buldum" diyor. Yetmiş senede iki defa. Her sene on gün evvele gelmek münâsebetiyle, her gecede Kadir olmak ihtimâli vardır. Fahr-i âlem sallallahu aleyhi vesellem, Ramazan'ın sülüs-i âhirinde, yani Ramazan'ın yirmisinden sonra, tek gecelerde Leyle-i Kadir'i arayınız diyor. Belki o seneye mahsûs idi.
Allah velîlerini insanlar içerisinde sakladı. Allah dostlarını yani sevdiklerini insanlar içinde sakladı. Kimdir Allah'ın velîsi, kimdir Allah'ın mahbûbu, bilemeyiz. Allah'ın bildirdikleri vardır, bildirmedikeri vardır. İki. Kur`ân-ı Azîm'inde ism-i a'zamını gizlemişdir Allahu Zü'l-Celâl ve Tekaddes Hazretleri. Hikmetlerinden bir mikdar söyleyeceğim. Kur`ân-ı Mübîn'de ism-i a'zamını gizlemişdir. Sene içerisinde Leyle-i Kadir'ini gizlemişdir, gizlidir Leyle-i Kadir. Hangi günahda gadabı vardır, onu da gizlemişdir. Hangi sevabda rızâsı vardır, onu da gizlemişdir.
Şimdi gelelim manâlarına. Kulları arasında velîlerini gizledi, herkes birbirine hüsn-i teveccüh etsin diye. İnsan kadr u kıymeti bilinsin için. Her ne var insanda vardır, âdemde vardır. Âdem, halîfetullahdır, nâib-i ilâhîdir. Allah'ın mahbûbu âdemoğullarından seçilmişdir. Evliyâullah başına bayrak asmaz, ben velîyim diye, gizlidir. Allah'ın kubâbı altındadır, Allah'ın ilmi altındadır, Allah'dan gayrı kimse bilmez evliyâullahı. Bilineni vardır, bilinmeyeni vardır. Bazısını Cenâb-ı Hakk, meydana koyar, izhâr eder, gösterir, bazısını gizler. Misâlini verelim.
Hızır aleyhisselâm hamama gitmiş, bakmış ihtiyar bir zât orada yıkanmaya çalışıyor. Genç delikanlılar da karşı kurnada şakalaşıyorlar. Hızır demiş ki, o ihtiyâr zâta, Allah'ın selâmı onun üzerine olsun ve sizin üzerinize olsun, "Baba" demiş, "gençliğinde yaşlılara hizmet etmedin mi, ki bu gençler sana hizmet etmiyorlar".
Bak, söze dikkat et hâ! Hikâye diye dinleme! Hizmet edersen hizmet olunursun. Merhamet edersen merhamet olunursun, Anana babana hizmet etdin mi, evlâdın sana hizmet eder. Anana babana ihânet edersen evlâdın sana ihânet eder. Sen halka hizmet dersen, halk sana hizmet eder. Karşılıklıdır.
İşte Hızır bunu söylüyor o yaşlıya, "Baba sen hiç gençliğinde ihtiyarlara hizmet etmedin mi ki bu gençler sana hizmet etmiyorlar". İhtiyar cevâb verdi, "Ben gençliğimde ihtiyarlara çok hizmet etdim evlâdım ama zamâne gençleri, onlar delikanlı oynaşıyorlar" dedi. "Yaaa öyle mi? Öyleyse ben senin sırtını sabunlayayım" dedi, ihtiyarın sırtını sabunladı. İhtiyar, sırtı sabunlandıkdan sonra döndü Hızır'a dedi ki, "Bak gençler benim sırtımı sabunlamadı ama vaktiyle benim ihtiyarlara yapdığım hizmetden nâşî Allah bana Hızır'ı gönderdi arkamı sabunlattırdı" dedi. Şaşırdı Hızır aleyhisselâm. Çünkü Allah'In velîlerinin isimleri vardı elinde, bir defter vardı. Bakdı o ihtiyarın ismi orada yok. Hakk'a sordu, "Yâ Rabbe'l-âlemîn, sevdiklerin arasında bu zâtın ismi yok" dedi. Cenâb-ı Hakk buyurdu ki, "Yâ Hızır, iki defter vardır. Birisi benim indimdedir, ümmü'l-kitâbdadır, birisini sana verdim. Yani sevdiklerimi sana bildirdim, beni sevenleri sana bildirmedim. Benim sevdiklerim vardır, beni sevenler vardır. Bu ihtiyar beni sevenlerdendir. Onların defterini sana vermedim" dedi.
Onun için birisinin hatırını kırarsın, Allah'ın velîsi olur, kahr-ı ricâle uğrarsın. Onun için mü'minler dâimâ birbirlerine hüsn-i teveccüh edecekler, birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edecekler. Çünkü bütün beşer hüsrandadır, ancak îmân eden, a'mâl-i sâliha icrâ eden, hakkı tavsiye eden, sabrı tavsiye eden müstesnâdır. İki. Kur`ân-ı Azîminde Allah ism-i a'zamını gizledi. Niçin? Bütün Kur`ân'ı halk okusunlar içün.
Zâten Allah'ın sim-i asgarı yokdur, hepsi ism-i a'zamdır. Allah'ın esmâsı 99 değildir, bin birdir, belki beş milyondur. Allah'ın kullara bildirdiği esmâlar vardır, bildirmediği esmâlar vardır. Cenâb-ı Hakk hepsini Kur`an'da cem etmişdir, Kur`ân-ı Mübîn'de. Bir adam Kur`ân'ı okursa eğer, ki Ramazan'da nâzil olmuşdur, Leyle-i Kadir'de, ism-i a'zamı muhakkak okur. Onun için Cenâb-ı Hakk ism-i a'zamı beyân etmedi, Kur`ân'a gizledi. Acaba anlatabildim mi?
Leyle-i Kadir'i de bildirmedi Cenâb-ı Hakk. Çünkü seksen küsur sene ibâdete mukâbildir. Bir adam Leyle-i Kadir'deki sevâba ermek için seksen küsur sene düşmanla gazâ etmesi, seksen küsur sene oruç tutması, seksen küsur sene ibâdet etmesi, namaz kılması lâzımdır. Leyle-i Kadir'e erişirse bu saymış olduğumuz üç sevâb da kendisine ihsân olunur. Yani bir adam Leyle-i Kadir'e isâbet ederse, seksen sene oruç tutmuşçasına, seksen sene gazâ etmişçesine, seksen sene Allah'a ibâdet etmişçesine sevâb alır. Bu ecre erer, bu makâma erer. Ama gizlidir, 365 günde bir gündür. Bazen Ramazan'ın içine düşer, bazen Ramazan'ın hâricine. Niye bunları söyledim? Aklım başımda diyen, Ramazan'dan sonra da Allah'a isyân etmez de her gecesini Kadir bilir, Allah'a ibâdet kılar. Teşvîk için söylüyorum sana. Anlatabildim mi?
Şimdi bak sana bir misâl vereyim istersen böyle. Bir konak farz et, 365 odası var. O konağın bir odası mücevherle doludur. Ramazan'da yalnız 27. gecesi câmiye gidenler, o konakdan bir oda açarlar. Dikkat buyur konuşduğum söze. Ramazan'da yalnız Leyle-i Kadir'de ibâdet eden, bir oda açmış olur, 365 odadan. Ya tesâdüf eder, piyango gibi yani, ya etmez. 30 gün yalnız Ramazan'da ibâdet eden müslüman 30 ada açar. Acaba anlatabiliyor muyum? Misâlini veriyorum. 30 Ramazan ibâdet eden, 365 odadan 30 oda açar, belki o odaya tesâdüf eder ya etmez. Ammâ 365 gece, yani bütün sene Cenâb-ı Hakk'a ibâdet eden bir kimse, muhakkak Leyle-i Kadir'e erişir. Sabaha kadar ibâdet değil, Yatsı namazını kılsın yatsın, sabaha kadar ibâdetdir, geceyi ihyâ etdin demekdir. Bir sene zarfında beş vakit namaz kılan bir müslüman, 365 odayı da açmış demekdir, o odaya mutlakâ tesâdüf edecekdir. Yani mutlaka Kadir'e isâbet edecekdir. Acaba anlatabildim mi?
Onun için sizi teşvîk için söylüyorum. Rabbinize muhtâc olduğunuz kadar Allah'a ibâdet edin. Ramazan'a mahsûs ibâdet yapmayın. Allah râzı ola, Ramazan'da gelen mü'min kardeşlerimizden. Bu da îmân alâmetidir, Cenâb-ı Hakk'ın Ramazan'ına hürmet, Kur`ân'ına hürmet, Peygamber'ine hürmetdir ama asıl mühim davâmız bizim şu. Biz dünyâya oyun yapmaya, ticâret yapmaya gelmedik, oyun oynamaya hiç gelmedik. Allah ilân etmiş, "وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْاِنْسَ اِلَّا لِيَعْبُدُونِ vemâ halaktü'l-cinne ve'l-inse illâ li ya'budûn, cinleri ve insanları halk etdim, beni bilip bana ibâdet etmeleri için" diyor Cenâb-ı Hakk. Öyleyse bizim vazîfemiz kulluk vazîfesidir, yalnız kulluğumuzu münhasır Ramazan'da yapmayalım. Ramazan'dan sonra da hemen isyâna başlamayalım.
Bir adam Bayram sabahı anasından doğduğu gibi oldu, o gün İblis bağırıyor. Nâra müstehak olan binlerce insan, milyonlarca insan, nâra müstehak olmuş, hepsi ateşden âzâd olundu. Evveli rahmetdir Ramazan'ın, ortası mağfiret, âhiri cehennemden âzâd. Affoldun, İblis bağırıyor ve diyor ki avânesine "Haydi gidiniz, Allah'ın rahmetine müstağrak olan bu insanları idlâl ediniz". Bir de bakıyorsun ki, Ramazan'da elinde tesbih, boynu bükük, yüzü sararmış, iftar vakti Kur`ân dinleyen mü'min, Bayram günü ikindiye doğru içki içmiş, birisinin kafasını patlatmış, ya birini öldürmüş, hapishaneye düşmüşdür. Aklı olanlara söylüyoruz, düşüncem var diyenlere, göz sâhiblerine, insaf sâhiblerine söylüyoruz.
Kardeşim! Bütün dünyâ senin olsa, sonunda kapıya cansız at gelecekdir, tabut gelecekdir. Bunu düşün. Nihâyeti ölümdür. Bir adam Allah'ı inkâr eder, mîzânı inkâr eder, cehennemi inkâr eder, cenneti inkâr eder, ama ölümü inkâr edemez. Ölüm gelici kapıya. Bunu gördüğün hâlde, bildiğin hâlde, Rabbine ibâdet etmemene şaşılır.
Fitresi verilmeyen oruçlar muallakdadır. Namazın noksanlarını sehv-i secde ikmâl etdiği gibi, orucun noksanlarını da fitre ikmâl eder. Sadaka-i fıtır. Dikkat buyur konuşduğum sözlere. Sadaka-i fıtır, kâfire verilir, ehl-i kitâbdan her hangi birisine verilir, kitâbsız olsa ona da verilir. Fakat zekât, bir mü'minin diğer mü'minin cebinden hakkıdır. Müslümandan gayrına zekât veremezsin. Sadaka-i fıtır, sadakadır, verilir. Ve sadaka-i fıtrı verilmeyen oruçlar, muallakdadır. Sadaka-i fıtır verildiği takdirde, oruç Cenâb-ı Hakk'a arz olunur ve oruç tutan mü'minin vücûdu cehennemden âzâd olur ve günahdan tathîr olur ve oruç onu dâr-ı cinâna îsâl eyler. İhmâl etmeyiniz. Bizim mezhebimiz, Hanefî mezhebidir, zekât vermek kudretine mâlik olan, sadaka-i fıtırı verir, zekât vermek kudretine mâlik olmayan, sadaka-i fıtırı vermez, alır sadaka-i fıtırı. Ama bizim milletimiz cömertdir, sahîdir, fukarâsı dahi sadaka-i fıtırını vermekdedir. Ne kadar güzel bir şey yapmakdadırlar.
Ramazan'da verilen sadaka-i fıtırla Bayram namazından sonra verilen sadaka-i fıtır arasındaki farkı söyleyeceğim. Bir adam Ramazan'da bir sadaka-i fıtır verse, yani Bayram'dan evvel verse, birisi de unutsa, Bayram namazından sonra verse, unutup da Bayram namazından sonra sadaka-i fıtır veren zât, sadaka-i fıtırla beraber bir köle âzâd ederse Ramazan'da verilen sadaka-i fıtırın sevâbına nâil olabilir ancak. Onun için Cenâb-ı Peygamber diyor ki, "Ümmetim bilseydi Ramazan'ın kıymetini, bütün ömürlerini Ramazan'la geçirmeyi Allah'dan temennî ederlerdi". diyor. Duâlar müstecâb, sadakâta kat kat, ibâdetlere kat kat ecir veriliyor.
Babalar! Ammiler! Dayılar! Kardeşler! Abiler! Hâlleri vakitleri yerinde olanlar! Manevî babalar! Malınıza, mülkünüze, câhınıza güvenmeyiniz. Bilmiş olunuz ki, bu sene mal mülk sâhibi olan bir babası olan bir yavru bir daha seneye yetim kalabilir. Çünkü yetîmlerin de anneleri babaları var idi. Bayram günleri, zengin çocuklarına bir bayram günü olduğu gibi, fukarâ çocukları için büyük azâb günüdür. O gün fakîr fukarânın gözyaşını siliniz ki, Allah da kıyâmet gününde sizin gözyaşınızı silsin. O gün çıplakları giydiriniz ki kıyâmet gününde herkes çıplak olduğu vakitde, Allah sizi cennet libâslarıyla ilbâs eylesin. Siz o gün açları doyurunuz ki, Cenâb-ı hakk sizi arşın gölgesinde sofra-i ilâhiyyesine davet eylesin.
Bayram, çocuklaradır, sana bana değil. Bizim bayramımız beşdir. Zâhirde iki dînî bayramımız var, birisi Ramazan, birisi Kurban Bayramı. Şeker Bayramı değil, Ramazan Bayramı, Kurban Bayramı. Ondan gayrı da Cuma günü bizim bayramımızdır, mü'minlerin bayramıdır, 'ıydü'l-mü'minîndir. Sonra kandil geceleri vardır. Asıl manevî olarak beş büyük bayramımız vardır. Onu söyleyeceğim. Büyükler için.
Bir. Bir günde defterinde günah yazdırmasan, senin bayramındır. İki. Ölürken îmânlı göçersen, senin bayramındır. Üç. Hazret-i Münkereyn kabirde sana soru sorduğu vakitde, cevâba kâdir olursan, senin bayramındır. Kıyâmet gününde kâfirler bir tarafa ayrılır, mü'minler bir tarafa ayrılır, sen mü'minler tarafına ayrılırsan, Hazret-i Muhammed sana ümmetim derse, senin bayramındır. Cehennemden kurtulduğun gün, senin bayramındır. Cennete dâhil olup cemâlullah ile müşerref olduğun gün, senin bayramındır. Diğer bayramlar çocuklara âiddir.
Küçükler büyüklerin ellerinden öper, büyükler kabristanlara gider, kendi âbâ u ecdâdının rûhlarına Kur`ân okurlar, hayır hasenât yaparlar ve kendi ölümlerini düşünürler. Bayram sabahı kabre var, düşün ki bir müddet sonra sen de aynı hâle geleceksin. Bundan otuz sene evvelini gözönüne al, yâhud yirmi sene, on sene, beş sene, sofrada kimler oturuyordu? Ak sakallı deden, beyaz saçlı nenen oturuyordu, değil mi? Şimdi onlar gitdiler, kabristandalar. Sen de yakında oraya varacaksın, onu düşün Bayram sabahı kabristana gitdiğin vakitde. Kabirlerin üstündeki otları yolma. Çiçek ektirin, çiçekler tesbîh ederler, otlar tesbîh eder, kabir içindeki meyyite faydası vardır yani. Otları yolarsanız, tesbîhatı kesiyorsunuz. Ağaç diktirin üzerlerine, çelenk götürmeyin ağaç diktirin kabirlere. Meselâ bugün cenâze oldu, binlerce çelenk geliyor, israf o. Bir kadirşinaslık ama çürüyüp dökülür, bir tarafa atılır. Ağaç dikersen, binlerce sene dayanır, her bir yaprağı istiğfar eder. Babalarımız hep selviler dikmişler, selviler. Onlar da dikmeselerdi şimdi kabristanlarda ağaç olmazdı. Geçiyoruz.
Yavruların saçlarını okşayınız ki, sizler gözlerinizi kapadığınız vakitde, sizin yetimlerinizin saçları okşansın. Ve aynı zamanda Allah Resûlü de yetîmdir yetîmlerin başıdır o, sen yetîmi okşadığın vakitde, Resûlullah senden râzı olacakdır. Onun gözyaşını silersen, Allah senin gözyaşını silecekdir.
Bayram günü kıyâmet gününün numûnesidir, aynısıdır gören için. Görene, köre ne!
Bir Bayram sabahı Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem, namazdan dönüyordu, çocuklar oynuyorlar, bakdı ki bir yavru, boynu bükük, sırtında eski bir elbise, mahzûn mükedder duruyor, oynamıyor o. Fahr-ı risâlet ona doğru yürüdü. Allah'ın sevgilisi, mahbûb-ı rabbânî, sebeb-i hilkat-i âlem, sebeb-i hilkat-i âdem, Hazret-i Muhammed Mustafâ, müctebâ, murtazâ, rahmeten lil-âlemîn Efendimiz, ona doğru yürüdü, "Evlâdım niye oynamıyorsun, hasta mısın?" dedi. "Yok amca" dedi, "hasta değilim, bugün bayram günüdür, zenginler için bugün bayram günü olabilir ama biz fakîriz ve garîbiz ve ben yetîmim" dedi, "benim için azâb günüdür bugün" dedi. "Benim sırtımda yeni elbise yok, ayağımda ayakkabı da yok. Karnım da aç benim, onlar karınlarını doyurmuşlar. Baba şefkati, ana rahmeti görmüşler, bağırlara basılmışlar. Ama benim kimsem yok" dedi, "garîbim ben" dedi. Efendimiz bitdi, eridi, sallallahu aleyhi vesellem, mübârek gözlerinden yaş inci tâneleri gibi döküldü. Öyle diyor Enes ibn Mâlik Hazretleri.
Onun için bayram günleri, zenginler için belki neşe günleri olabilir, siz bu garîbleri düşününüz ki, düşmeyen kalkmayan bir Allah'dır. Fakîr gördüğün kişiler, vaktiyle onların babaları milyonlarla oynar idiler, sonra Allah onların mülkünü aldı, fakîr etdi. Zengin gördüklerin de, zelîl insanlardı, Allah onlara teveccüh etdi, dünyâ metâını verdi. Ama gadabından mı verdi rahmetinden mi verdi? Allah bir kuluna ya gadabından verir ya rahmetinden verir. Onun için hiç bir kararda kalamazsın. Merhametli ol ki, merhamet bulasın. Bilmiş ol ki merhamet edene merhamet ederler. Elin yetîmine, duluna, iffetsizlik edersen yarın senin çoluğunun çocuğunun iffetine dokunurlar sonra. Yapma bulma dünyâsıdır bu, mutlakâ karşına çıkar. Onun için mü'min ol, Muhammedî ol, kalbin şefkatle dolsun, merhametle elini uzat. Düşmüşü kaldır, açı doyur, merhametli , şefkatli ol. İffetine ve ırzına sâhib ol, uçkuruna sâhib ol yani. Eline, beline, diline sâhib ol. Herkes yapdığından sorulacak ve yapdığının cezâsını görecekdir, mükâfâtını da görecekdir. Hiç bir şey zâyi olmaz. Allah unutmaz! Sen yapdığını unutursun ama Allah unutmaz.
Efendimiz, bitdi, eridi. Hemen o yavrunun ellerinden tuttu, dedi, "İstiyor musun senin baban Muhammed Mustafâ, ammin Aliyye'l-Mürtezâ, amcan, kardeşlerin Hasan ve Hüseyin, ablan Fâtımetü'z-Zehrâ, annen Âişe olsun mu?". Öyle deyince ağlayan yavrunun gözleri birden neşeyle açıldı, "Yâ Resûlallah!" dedi Efendimizi o vakit tanıdı. Cenâb-ı Peygamber yetîmi almış, omuzuna bindirmiş ve mübârek ellerini kaldırmış ve şöyle göstermişdir, "Kendi yetîmine yâhud gayrın yetîmine tekeffül eden, cennetde benimle şu iki parmağaım arası kadardır" buyurmuşdur. İster kendi yetîmin, amminin oğlu, teyzenin oğlu, halanın oğlu filan senin yetîmindir. Bir de başkasının yetîmi var. "Onlara tekeffül eden yani onları giydiren, yediren içiren, cennetde benimle beraber şu iki parmak gibidir" buyurdular. "İki parmak arası kadardır, bana yakındır". Çünkü Resûl sallallahu aleyhi vesellem yetîmdir, yetîme merhamet ve şefkat, Resûlullah'ın merhametini celbeder ve şefkatini celbeder ve şefâatine müstehak oluruz.
Mü'minler! Allah Leyle-i Kadir'de tecelliyâtı ile bizleri şâd eylesin. Ve Bayram günü Hakk'a lâyık kullar olarak isimlerimiz dîvân-ı süedâda mukayyed olarak bayram edelim. Ve îmân ile yaşayalım, îmân ile göçelim. Hakk'ın lutuf, kerem ve rahmetine dâhil olalım, cennetine girerek bayram edelim. Ve likâ-i Rahmân ile bayram edelim mü'minler!
Nefsinize ve İblîs'e uyarak Cenâb-ı Hakk'a ibâdetden geri durmayınız. Ramazan'dan sonra da câmilere koşunuz ve geliniz. Ve evinizde bulunan çoluğunuzu ve çocuğunuzu evlâd ve ayâlinizi Allah'a çağırınız, hısım akrabânızı dîne davet ediniz. Kötü olanlarla mücâdele yapınız, onları kötü huylarından vazgeçirmeye çalışınız. Bazen tatlı bazen acı yerine göre, onları Hakk'a çağırınız, Allah'a çağırınız. Vazîfeleriniz bitmiş demek değildir. Ve böyle yaşayınız, yakın zamanda saltanatınız elinize geçecek, Allah indinde sultân olacaksınız. Böyle yapmazsanız mahcûbiyyet vardır, hüsran vardır.
Yâ Rabbi, ben cemâatimden râzıyım, sen de benim cemâatimden râzı ol ve beni cemâatimden râzı kıl Yâ Rabbi. Onları benden, beni onlardan hoşnûd eyle. Ve sözlerimin tesîrini halk et, cümlesinin gönüllerini nûr-ı Kur`ân ve nûr-ı tevhîd-i Sübhân ile ma'mûr, muhabbet-i Muhammediyye, meveddet-i Ahmediyye ile tezyîn eyle Yâ Rabbi.
Vallahu yed'û ilâ dâri's-selâmi ve yehdî men yeşâu ilâ sırâtin müstakîm.
Efendi Hazretleri hutbelerini bitirdikden sonra ekseriyâ cemaate bazı nasîhat ve tavsiyelerde bulunurlardı, bu hutbelerinin sonunda da şu tavsiyelerde bulundular :
İmam Hatip okulu yaptırmak için yardım toplamaya gelmişler, makbuz mukâbilinde, onlara yardım ediniz. Ve hayır cemiyetlerine yardım edin. Bayram namazı kılmadan evvel, sadaka-i fıtırınızı verin. Zekâtlarınızı hesâb ediniz, yetîmlere elbise almak, dullara eşyâ almak, yiyecek göndermek, zekâta sayılabilir. Mutlakâ para vermek şart değildir. Bunları yapınız, üzerinden vakit geçirmeyiniz. Ölüm gelmeden tövbe ediniz, namaz kazâya kalmadan namazı hemen ikâme ediniz. Ömür süratle geçicidir.
İki. Bu câmi-i şerîfde müezzinlik yapan arkadaşın maaşı filan yokdur. Bizim cemaatimizin yükünü çekmekdedir. Süpürüyor, temizliyor câmiyi, hazırlıyor filan. İsteyenler ona bir yardımda bulunsunlar. Bu câminin müezzini, bir maaşı yok. Fakîr de, buranın imamı değilim, 23 senden beri bu câmi-i şerîfde hutbe okuyorum. Çarşı Câmisine imâm oldukdan sonra bu câminin hatîbi yokdu, bu câmiyi tamîr ettirdik filan, geldik buraya, 23 seneden beri size fî-sebîlillah hutbe okumakdayım. Fakat ben nisâba mâlikim yani zenginim ben. Böyle sadakaya, fitreye yâhud zekâta ihtiyâcım yok benim. Ben kendim veriyorum. Ama müezzinimiz fakîrdir, çoluk çocuk sâhibidir, ona yardım etmenizi sizden ricâ ediyorum. Elinizden geldiği kadar, zorla değil, kimseyi zorlamıyoruz.
Efendi Hazretleri, bu hutbeyi, Cuma namazlarını kıldırdığı Kapalıçarşı'daki Câmili Han Mescidinde 1973 senesinde Ramazan-ı Şerîfin son haftasında îrâd buyurmuşlardır. Efendi Hazretlerinin yayınlanmış bütün hutbelerine şu sayfadan erişebilirsiniz.