8 Şubat 2023 tarihinde yayınlanmıştır.
Bir mucize düşünün ki her gün elli defa görüyoruz, her gün defalarca kullanıyoruz hattâ onsuz bir hayât düşünemiyoruz, içimiz dışımız onunla dolu. Ne var ki hiç farkında değilizdir biz bu mucizenin. Şâirin dediği gibi :
Ol mâhîler ki deryâ içredir deryâyı bilmezler.
Nedir bu mucize biliyor musunuz? Su. Evet, evet bildiğimiz sudan bahsediyorum. İçdiğimiz, abdest aldığımız, yıkandığımız, bahçeyi suladığımız, ekinler için, ağaçlar için kullandığımız, temizlik için, enerji elde etmek için ve daha başka maksadlarla kullandığımız hattâ zevk için, eğlence için kullandığımız su.
Bir de manevî tarafı var işin, zîrâ abdest için gusül için de su kullanıyoruz. Malum ya abdestden ve gusülden maksad manevî temizlikdir.
Su deyip geçdiğimiz bu madde, kaç ayrı ilmin, kaç ayrı mesleğin konusudur hiç düşündünüz mü? Hayâtımızda suyun girmediği hiç bir yer yokdur. Biyologlar da suyla uğraşıyor, kimyacılar da, coğrafyacılar da, ziraatçılar da. Basit bir madde gibi görünüyor ama bin türlü işe yarıyor. Suyun kullanım alanlarını ve kullanım şekillerini yazmakla bitiremeyiz. Gıda, tarım, temizlik, nakliye, kimyasal işlemler, ısıtma-soğutma, yangın söndürme, zevk ve eğlence. Her biri ayrı bir ilmin ve mesleğin alanına giriyor bunların.
Mucize daha formülünde başlıyor suyun. Suyun kimyevî formülü H2O. Yani iki hidrojen bir oksijen var suda. Hidrojen de oksijen de organik değil. Dolayısıyla su da organik bir madde değil ama hayâtın kaynağı. Nasıl oluyor bu iş?
Malûm, maddenin üç hâli var, katı, sıvı ve gaz. Pek çok maddenin tek bir hâlini görürüz biz ama suyun üç hâli de meydandadır. Gaz hâlini de kullanırız suyun, katı hâlini de. Buzun da lâzım olduğu yerler vardır, buharın da faydaları çokdur. Su kolayca buharlaşmasa bulut olmaz, bulut olmasa yağmur olmaz, yağmur olmasa hayat olmaz.
Suyun mucizevî bir tarafı da şu. Her madde katı hâlde iken daha yoğundur, su ise tam aksinedir. Yani buzun yoğunluğu sudan azdır. Bu yüzden denizlerde ve göllerde donma dibden başlamaz, üstten başlar. Eğer aksi olsaydı, tek bir canlı hayatda kalmazdı.
Mucizenin diğer bir boyutu da şu. Dünyâ kurulalı beri su kullanılıyor, suda bir eksilme yok. Bir devr-i dâim var ki akıllara durgunluk verici. Bizim kullandığımız su, ya yer altına iniyor, ya denize, ya göle karışıyor. Denize, göle karışanlar buharlaşıp göğe çıkıyor, sonra yağmur olup yağıyor. Yerin altına inenler, ya bir menba bulup oradan çıkıyor, yahud kuyular vâsıtasıyla yeryüzüne çıkarılıyor. Yânî bir devr-i dâim var. Ne muazzam bir nizâmdır bu!
Bir de şunu düşünün. Güneş sisteminde bu kadar gezegen var, hiç birinde su yok, bir tek dünyâda var su. Haydi güneş sistemini de bir kenara bırakalım. Bugün ilim uzayın derinliklerine kadar erişebiliyor, hiç bir tarafda suyun emâresi yok. Haydi kâinâtın bir tarafında katı hâlde su bulundu diyelim, atmosfer olmayan yerde bunun devr-i dâimi nasıl mümkün olacak. Suyun kendisi kadar, devr-i dâimî de bir mucize değil mi?
Bu mucizevî madde hakkında daha neler neler söylenebilir ama sözü uzatmamak için burada noktayı koyuyorum.