30 Ocak 2020 tarihinde yayınlanmıştır.
Hacca gidiyordum. Yolda yalnız başına oturmakda olan yaşlı bir kadına rastladım. Ona selâm verdim. Selâmımı Sûre-i Yâsîn'deki "سَلَامٌ قَوْلًا مِنْ رَبٍّ رَحِيمٍ selâmun kavlen min rabbi'r-rahîm" âyetiyle aldı. "Buralarda ne yapıyorsun?” diye sordum. Cevâben, "Allah'ın yolunu şaşırttığı kimseyi hiç kimse doğru yola götüremez" meâlindeki, "مَنْ يُضْلِلِ اللَّهُ فَلَا هَادِيَ لَهُ" âyeti ile cevap verdi. Anladım ki, yolunu kaybetmiş. Nereye gittiğini sordum. Sûre-i İsrâ'nın başındaki, "سُبْحَانَ الَّذِي أَسْرَى بِعَبْدِهِ لَيْلًا مِنَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ إِلَى الْمَسْجِدِ الْأَقْصَى" âyetiyle cevap verdi. Anladım ki, geçen hacc mevsiminde haccını tamamlamış, Kudüs'e gidiyor. "Ne zamandan beri yolunu kaybettin?" dedim. Sûre-i Meryem'deki "tam üç gün üç gece" meâlindeki "ثَلَاثَ لَيَالٍ سَوِيًّا" âyetiyle karşılık verdi.
Acıkmış olabileceğini düşünerek yiyecek teklif ettim. "Sonra orucunuzu gün batıncaya kadar tamamlayın" meâlindeki "ثُمَّ اَتِمُّوا الصِّيَامَ اِلَى الَّيْلِۚ" âyetiyle cevap verdi. Bu cevâbından oruçlu olduğunu anladım. "Peki ama Ramazan'da değiliz ki" dedim. "Kim Allah için nâfile bir hayır yaparsa, muhakkak ki Allah yapılan hayrın karşılığını verir" meâlindeki "وَمَنْ تَطَوَّعَ خَيْرًا فَإِنَّ اللَّهَ شَاكِرٌ عَلِيمٌ" âyetiyle cevap verdi. "Sen seferîsin, seferî olan oruç tutmayabilir" dedim. Hemen seferîlerin orucu hakkındaki "Eğer orucu tutarsanız, bu hakkınızda daha hayırlıdır" meâlindeki "وَأَنْ تَصُومُوا خَيْرٌ لَكُمْ" âyetini okudu.
Niye benim gibi konuşmadığını sordum. "Ağzından tek bir söz bile çıkmaz ki yanında onu gözleyen ve o sözü kaydeden bir gözcü bulunmasın" meâlindeki "مَا يَلْفِظُ مِنْ قَوْلٍ إِلَّا لَدَيْهِ رَقِيبٌ عَتِيدٌ" âyeti okudu. "Kimlerdensin?" diye sordum. "Bilmediğin şeyin ardına düşme. Muhakkak ki kulak da, göz de, kalb de hepsi de ondan sorumludur" meâlindeki "وَلَا تَقْفُ مَا لَيْسَ لَكَ بِهِ عِلْمٌ إِنَّ السَّمْعَ وَالْبَصَرَ وَالْفُؤَادَ كُلُّ أُولَئِكَ كَانَ عَنْهُ مَسْئُولًا" âyetiyle cevap verdi. "Hatâ ettim, hakkını helâl et" dedim. "Bugün size kınama yok. Allah sizi bağışlasın" meâlindeki "لَا تَثْرِيبَ عَلَيْكُمُ الْيَوْمَ يَغْفِرُ اللَّهُ لَكُمْ وَهُوَ أَرْحَمُ الرَّاحِمِينَ" âyetiyle cevap verdi.
Deveme bindirip kâfilesine ulaştırma teklifinde bulundum. "Hayır adına ne işlerseniz Allah onu bilir" meâlindeki "وَمَا تَفْعَلُوا مِنْ خَيْرٍ فَإِنَّ اللَّهَ بِهِ عَلِيمٌ" âyetiyle mukâbele etti. Devemi yanına getirdim. Deveye binerken, "Mü’min erkeklere söyle, bakışlarını sakınsınlar" meâlindeki "قُلْ لِلْمُؤْمِنِينَ يَغُضُّوا مِنْ أَبْصَارِهِمْ" âyetini okudu. Hemem gözlerimi başka tarafa çevirdim. Tam binecekken deve ürküp kaçtı, bu arada elbisesi biraz yırtıldı. "Başınıza musîbet olarak ne gelirse, bu sizin işledikleriniz yüzündendir" meâlindeki "وَمَا أَصَابَكُمْ مِنْ مُصِيبَةٍ فَبِمَا كَسَبَتْ أَيْدِيكُمْ وَيَعْفُو عَنْ كَثِيرٍ" âyetini mırıldandı. "Biraz sabret, deveyi bağlayayım" dedim. "فَفَهَّمْنَاهَا سُلَيْمَانَ وَكُلًّا آتَيْنَا حُكْمًا وَعِلْمًا" âyetini okudu. Anladım ki teklifimi kabûl etti.
Deveye bindi ve "Bunu bize baş eğdiren Allah'ı tesbih ederim yoksa bunu biz başaramazdık. Ve sonunda şüphesiz Rabbimize döndürleceğiz" meâlindeki "سُبْحَانَ الَّذِي سَخَّرَ لَنَا هَذَا وَمَا كُنَّا لَهُ مُقْرِنِينَ وَإِنَّا إِلَى رَبِّنَا لَمُنْقَلِبُونَ" âyetlerini okudu. Deveyi dehleyip hızlandırdım. "Yürüyüşünde vakur ol ve sesini yükseltme. Muhakkak ki seslerin en çirkini, eşeğin sesidir" meâline gelen, "وَاقْصِدْ فِي مَشْيِكَ وَاغْضُضْ مِنْ صَوْتِكَ إِنَّ أَنْكَرَ الْأَصْوَاتِ لَصَوْتُ الْحَمِيرِ " âyetiyle beni uyardı. Yürürken şiir okumaya başladım. "Kur’an'dan kolayınıza geleni okuyun" meâlindeki "فَاقْرَءُوا مَا تَيَسَّرَ مِنْهُ" âyet-i kerîmesini okuyarak beni îkâz etti. "Şiir okumak haram değil ki" dedim. "Bunu ancak basîret sahipleri anlar" meâlindeki "وَمَا يَذَّكَّرُ إِلَّا أُولُو الْأَلْبَابِ" âyetiyle karşılık verdi. Bir süre gittikden sonra ona evli olup olmadığını sordum. "Ey îmân edenler! Cevâbı verildiğinde sizi üzecek mes'elelerden sormayın" meâlindeki, "يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَسْأَلُوا عَنْ أَشْيَاءَ إِنْ تُبْدَ لَكُمْ تَسُؤْكُمْ" âyetini okudu.
Nihâyet kâfilesine ulaştık. "Kâfile içinde kimsen var mı?" diye sordum. "Mal ve evlâd dünya hayâtının süsüdür" meâlindeki "الْمَالُ وَالْبَنُونَ زِينَةُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا" âyetini okudu. Anladım ki, evlâdı var. İsimlerini sordum. "Allah İbrahim'i dost edindi", "Allah Mûsâ ile konuşdu" ve "Ey Yahyâ, Kitâb'a kuvvetle tutun" meâlindeki "وَكَلَّمَ اللَّهُ مُوسَى تَكْلِيمًا وَاتَّخَذَ اللَّهُ إِبْرَاهِيمَ خَلِيلًا يَا يَحْيَى خُذِ الْكِتَابَ* âyetlerini okudu. "Ey İbrâhim, Ey Musa, Ey Yahyâ!" diye kâfileye seslendim. Nur yüzlü üç genç çıkageldi. Kadın onlara para verip, "Bununla içinizden birini şehre yollayın. Yemeklerin helâl ve temiz olanına baksın ve size bir yiyecek getirsin. Dikkatli davransın" meâlindeki "فَابْعَثُوا أَحَدَكُمْ بِوَرِقِكُمْ هَذِهِ إِلَى الْمَدِينَةِ فَلْيَنْظُرْ أَيُّهَا أَزْكَى طَعَامًا فَلْيَأْتِكُمْ بِرِزْقٍ مِنْهُ وَلْيَتَلَطَّفْ وَلَا يُشْعِرَنَّ بِكُمْ أَحَدًا" âyeti okudu. Yiyecek gelince bana, "Geçmiş günlerinizde yaptıklarınızın karşılığında şimdi âfiyetle yiyip için" meâlindeki, "كُلُوا وَاشْرَبُوا هَنِيئًا بِمَا أَسْلَفْتُمْ فِي الْأَيَّامِ الْخَالِيَةِ" âyetini okudu.
Çocuklara dönüp, "Eğer annenizin niçin böyle yaptığını söylemezseniz yemeğinizden bir lokma bile yemem" dedim. Çocuklar, "Annemiz ağzından Cenab-ı Hakk'ın rızâsına uymayan bir söz çıkar korkusuyla kırk yıldır işte böyle hep Kur`ân’la konuşur" diye cevap verdiler.