27 Kasım 2018 tarihinde yayınlanmıştır.
Vaktiyle çöl, dağ demeden çok yerleri dolaşdım. Nereye gitsem bu derd hep peşimden geldi. Hakk'ı dağlarda ve çöllerde aradım durdum. Bazen buldum bazen bulamadım. Şimdi öyle bir haldeyim ki, kendimi bile bulamıyorum zîrâ tamâmıyla O'nda bâkîyim. Bekâ, O'nun sıfatıdır, biz zâten yokduk. O, hep olacak, biz olmayacağız. Artık kendi benliğimden bir an bile söz edemem. Bir kimse ki, hiçdir, onun ismi de olmaz. Hiç olana nasıl isim verilebilir ki? Bu bizâtihî imkânsızdır.Hazret, aynı hakîkati başka bir tarzda şöyle de beyân etmişdir :
Nerede Ebû Saîd anılsa, gönüller duygulanır, çünkü artık Ebû Saîd'de Ebû Saîdlikden hiç bir şey kalmamışdır.Bu mes'ele, tasavvufun en ince mes'elelerinden biri olan fenâfillah/bekâbillah mes'elesidir. Bu mertebeye eren kişide, beşerî sıfatlar tamâmen yok olur. Görünüşde o da bir insandır. Meselâ önceden olduğu gibi bir ismi ve bir cismi vardır ama artık o kişi, önceki gibi değildir. Zîrâ o, Hakk'da yok olmuş ve Hakk'da bekâ bulmuşdur.