Hicretden Kaçanlar

12 Şubat 2024 tarihinde yayınlanmıştır.

Tezkiye-i Nefs

Cenâb-ı Hakk Kur`ân-ı Kerîminde, hicretle emrolundukları halde hicret etmeyenler hakkında şöyle buyuruyor : "اِنَّ الَّذ۪ينَ تَوَفّٰيهُمُ الْمَلٰٓئِكَةُ ظَالِم۪ٓي اَنْفُسِهِمْ قَالُوا ف۪يمَ كُنْتُمْۜ قَالُوا كُنَّا مُسْتَضْعَف۪ينَ فِي الْاَرْضِۜ قَالُٓوا اَلَمْ تَكُنْ اَرْضُ اللّٰهِ وَاسِعَةً فَتُهَاجِرُوا ف۪يهَاۜ فَاُو۬لٰٓئِكَ مَأْوٰيهُمْ جَهَنَّمُۜ وَسَٓاءَتْ مَص۪يرًاۙ".

Asr-ı saâdete mahsûs değil bu âyetin ahkâmı. O gün olduğu gibi bugün de var böyle kimseler. Zâlimin boyunduruğu altında yaşamayı tercih ediyor bunlar, hicret zor geliyor bunlara. Halbuki hicret etseler, bir müddet maddi bakımdan sıkıntı çekecekler, çünkü evlerini eşyalarını geride bırakmış olacaklar ama manen rahat edecekler. Sonradan maddi olarak da rahata kavuşacaklar, Medîne'ye hicret eden ashâb gibi. Hicret etmedikleri için zâlimin zulmü altında inliyor bunlar. Aslında zulmü kendi kendilerine yapıyor bunlar. Nitekim Cenâb-ı Hakk bunlar hakkında, " ظَالِم۪ٓي اَنْفُسِهِمْ" yani "kendilerine zulmedenler" diyor. 

Âyetin bâtınî manası da şu. Nefs elinde esîr olan insanlar iki kısım. Bir kısmı, Allah'ın davetine uyarak o esaretden kurtulmaya çalışıyor, bir mürşide müracaat ediyor, nefsini arındırmağa, ahlakını düzeltmeye uğraşıyor. Bunlar manen hicret edenler. Bir kısmı da yan gelip yatıyor, rahatını terk etmek istemiyor, böylece zâlim nefsin elinde manen mahvoluyor, perişan oluyor. Bu dünyâda perişan olduğu gibi ahiretde de perişan oluyor bunlar. Nitekim Cenâb-ı Hakk bunlar hakkında, "فَاُو۬لٰٓئِكَ مَأْوٰيهُمْ جَهَنَّمُۜ وَسَٓاءَتْ مَص۪يرًاۙ" yani "Onların yeri cehennemdir, ne kötü yerdir o" buyuruyor. Birinci kısım ise, hem dünyada rahat ediyor, hem âhiretde. Medîne'ye hicret eden ashâb-ı kirâm gibi.

Burada bir vecih daha var. İnsan kötülerin arasında iken kendini kötülükden kurtaramaz, zâlimlerin arasında iken zulümden berî kalamaz. Böyle bir durumda, ilk yapılacak iş, kötüleri, zâlimleri terketmek, iyilerin, sâlihlerin arasına girmekdir. Nitekim Cenâb-ı Hakk Kur`ân-ı Kerîminde, "يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ وَكُونُوا مَعَ الصَّادِق۪ينَ yâ eyyüllezîne't-tekullâhe ve kûnû ma'as-sâdıkîn" buyurmuşdur. Bu da bir hicretdir. Ne var ki çok adamın nefsine ağır geliyor bu hicret. Arkadaşlarını terketmek, alışkanlıklarını terketmek, bazı menfaatlerden vazgeçmek çok zor geliyor bazı insanlara. O zaman ne oluyor, o kötülerin, o zâlimlerin arasında kalmakla, kötülük ve zülüm bunlara da bulaşıyor. Kendilerini alamıyorlar kötülükden. Alkol, uyuşturucu yâhud kumar mübtelâları ile arkadaşlık edenlerin alkolden, uyuşturucudan, kumardan kurtulamaması gibi.

İşte hicret-i manevî böyle oluyor. Yani ahlâk-ı zemîmeden ahlâk-ı hamîdeye dönerek, kötülükden iyiliğe dönerek, kötü insanlar arasında çıkıp iyilere karışarak, rûhu zâlim nefsin esâretinden kurtarıp hürriyetine kavuşturarak. Bu sûretle hicret edenler, hem dünyâda hem âhiretde saâdet içinde olurlar. Bu hicretden imtinâ edenler ise, hem dünyâda hem âhiretde rezîl ve hakîr olurlar.

Listeye geri dön