Hidâyet-i Âmme Hidâyet-i Hâssa

22 Şubat 2024 tarihinde yayınlanmıştır.

Tezkiye-i Nefs

İsmâil Hakkı Bursevî Hazretleri, "يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اتَّقُواْ اللّهَ وَابْتَغُواْ إِلَيهِ الْوَسِيلَةَ وَجَاهِدُواْ فِي سَبِيلِهِ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ" âyet-i celîlesinin ilhâmıyla yazdığı Vesîletü'l-Merâm nâm risâlesinde buyuruyorlar ki :

Ma'lûm ola ki, asl-ı sa'âdet gerçi îmândır ki şekâvet-i küfürden necât ona menût ve kabûl-i ilâhî ona merbûtdur. Velâkin bu mertebeye hidâyet-i 'âmme derler ki, evvelü'l-bâbdır. Anın içün îmândan sonra takvâ ile emr olundu. Ma'ahâzâ îmân ve tasdîk küfürden ictinâb ile hâsıl olur. Pes, îmândan sonra olan takvâ îmân-ı hakîkî anın üzerine müterettib olan küfr-i hakîkîdir ki, ona küfr-i tâgût derler. Nitekim Kur`ân’da gelir : "فَمَنْ يَكْفُرْ بِالطَّاغُوتِ وَيُؤْمِن بِاللّهِ فَقَدِ اسْتَمْسَكَ بِالْعُرْوَةِ الْوُثْقَىَ". Yani küfr-i tâgût îmân-ı billâh üzerine takdîm olundu. Zîrâ küfr-i tâgût cemî'-i mâsivâdan perhizden ibâretdir ki, bu ma'nâ husûle gelmedikçe îmân-ı hakîkî müsâ'ade etmez. Bu cihetdendir ki, şeyhim Şeyh-i Ecell Seyyid Fazlî-i İlâhî bu fakîre vârid olan bazı mekâtibinde buyurmuşdur : Ma'lûm ola ki, bir kişi kâfir olmadan mü'min olmaz ve mü'min olmadan kâfir olmaz. Öyleyse birinciye sarıl ve ikinciden uzak dur". İşte bu ma'nâ âyet-i mezkûrenin mazmûnuna işâretdir ki, remz olundu. Ve ehlullâh 'indinde îmân bu küfürdür. Fa'rifhu cidden.

Ve tenzîlde gelir, "وَمَنْ يُؤْمِنْ بِاللّٰهِ يَهْدِ قَلْبَهُۜ" Yani hidâyet-i 'âmme-yi îmâniyyeden sonra, hidâyet-i hâssa-i kalbiyye vardır ki, îmân-ı hakîkiyyeye irşâddır. Eğer ol mertebeye müsta'idd ise. Ve illâ taht-ı hidâyet-i 'âmmede dâhil olduğu dahi sebeb-i necâtdır. Yani nâr-ı dûzahdan halâsına bâ'isdir. Gerçi nâr-ı bu'd ve kat'ıyyeden halâs olmaz. Anın içün Allahu Te'âlâ nidâ-yı ba'îd içün vaz' olunan "yâ" kelimesini îrâd eyledi. Zîrâ insân, mevtın-i vahdet ve ünsden hareket-i nüzûliyye gâyetine vâsıl olup ahkâm-ı kesretle mübtelâ olmakla, 'âlem-i vahdeti nisyân etmiş ve Hakk'dan müstevhaş olmuşdur. Ve 'akl-ı evvelden yirmi sekiz menâzil-i külliyye 'ubûr ile eb'ad-i mesâfe-i vücûdiyyede bulunmuşdur.

Nazar eyle ki nereden nereye hitâbdır. Yani bâtın-ı cem'den aksâ-yı zâhir-i farka nidâdır ki Hakk'a göre, cemî'-i etvârda muvâsala var, fe emmâ 'abde göre yokdur. Bu ma'nâdan ötürü ekser-i nâs nidâdan gâfil olup istimâ' iden mü'minler mühtedî oldular. Ve samemden halâs olup, "اِرْجِع۪ٓي اِلٰى رَبِّكِ" mûcebince da'vet oldukları mevtına döndüler. Bu sûretde kemâl-i su'ûbet-i tarîkden kimi bir menzil ve kimi birkaç merhale gitdiler. Ve kimi vakfe edip, esnâ-yı tarîkde kaldılar. Ve kimi kadem-i sıdkda, yani 'inâyet-i ilâhiyye dâiresinde bulunup kademlerin ileri vaz' etdiler. Ve âhir ser-i menzile vasla dek gitdiler. Ve hiceb-i zulmâniyye-i cismâniyye ve hiceb-i nûrâniyye-ı rûhâniyyeden halâs olup, keşf-i hicâb-ı mutlak mertebesine dek yetdiler.

Listeye geri dön