4 Şubat 2023 tarihinde yayınlanmıştır.
Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretleri Amerika'daki bir sohbetlerinde Türklerin eski devirlerdeki misâfirperverliğinden bahsederlerken buyurdular ki :
Eskiden her evin bir misâfirhânesi vardı, her evin! Misâfir gelir, hâneye almazlar ki rahat edemez diye, hürriyeti elinde olsun kendi kendine yatsın kalksın yani istediği vakitde ne yaparsa yapsın diye. İşe kahvesi çayı, bilmem nesi, balı pekmezi, neyse, onun kilerine koyarlar. O gelir, orada üç gün, dört gün, bir hafta kalır, bir hafta sonra giderken de onun torbasına, bir ikrâm yaparlardı. Ve böyle vakıflar vardı İstanbul'da garîbâna. Gelir orada üç gün kalır, giderken de gene ona ikrâm ederlerdi. Ama bu müslüman, gayr-i müslim, kim olursa olsun, insan, hepsine. Ve ona ikrâm ederler. Bakın Avrupa seyyahlarına yani İslâm diyarlarına gelenlere, bunlar hep anlatıyorlar işte seyahatnâmelerinde. Bu şekilde ikrâm edilirdi.
Meselâ benim büyük dedem, şeyh, Yanbolu şeyhi, Bulgaristan'ın Halvetî şeyhi, ona bir misâfir gelmiş böyle. Ona ikrâm etmiş. Bir kuzu kesdi ona ikrâm etdi. Pişirdi getirdi onun önüne koydu. "Bu böyle yenmez ki" dedi. "Nasıl yenmez?". "Bunun yanına şarap isterim ben" dedi. İslâm'da şarap haram. O vakit müslümanlar müteassıb. Fenâ halde bozuldu dedem ama misâfir Tanrı misâfiridir diye, "Peki arayayım" dedi. Müslümanlarda şarap bulunmaz, yakınlarda Bulgar köyleri var, atına atladı gitdi. Ve giderken de arkasından bağırmış o misâfir, "Eskisi olsun! Eskisi olsun!". Dedem içinden söylenmiş ama bir şey diyemez, misâfir, Tanrı misâfiridir. Gitdi, buldu ve getirdi. Bir de geldi bakdı ki kuzu diri, dolaşıyor tepsinin içinde, misâfir ortada yok. Anlamış Hızır Aleyhisselâm olduğunu. Sonra aşağı indi bakdı ki küpler, yağ küpleri ve pekmez küpleri böyle taşıyorlar ama dökülmüyorlar. Öyle duâ edermiş Hızır aleyhisselâm, "Taşsın dökülmesin" dermiş. Onun için biz akşam duâ etdik burada, "Yensin eksilmesin, taşsın dökülmesin" diye, o duâyı yapdık yani.
Yani İslâm'da içki haram olduğu hâlde, bizde içki veremezler, dînen men edilmiş, ne içebilir ne de verebilir, böyle olmasına rağmen, misâfire ikram diye, hürmet diye, çıkmış aramaya gitmiş, böyle olmuş, başına böyle bir iş gelmiş. Sürüleri ilerlemiş, hayvanlar hep dişi doğurmuş o sene filan.Hızır kimdir? Hızır hakkında pek çok şey söylenmişdir ama kim olduğu tayîn edilememişdir. Hızır onun ismi değil, lakabı olsa gerekdir. Zîrâ Hızır'ın manâsı, yeşil yâhud yeşilliği çok olan yer demekdir. Kuru bir yerde oturduğunda altından otların yeşermesi, cennet pınarından içdiği için basdığı yerin yeşile bürünmesi sebebiyle bu lakabın verildiği rivâyet ediliyor. Hakîkaten Hızır nereye uğrarsa orada bolluk, bereket, refah ve saadet görülüyor. Hızır aleyhisselâm Cenâb-ı Hakk'ın Muhyî sıfatına mazhar olduğu için neye dokunsa hayât veriyor, feyz veriyor, bereket veriyor. Mûsâ aleyhisselâm Hızır'la buluşmak üzere yola çıkıp da O'nun bulunduğu mevkiye gelince yanlarındaki kurutulmuş balık nasıl canlanıp da suya atladı. Kur`ân bunu haber veriyor. İşte Hızır'dan gelen feyz ve bereket böyle bir bereket yani ilâhî bir feyz, ilâhî bir bereket. Onun için Hızır bir talebeye uğrarsa, o talebe kısa zamanda allâme oluyor, bir hastaya uğrarsa o hasta hemen ayağa kalkıyor, bir fukarâya uğrarsa o, kısa zamanda zengin oluyor.